Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

16 Haziran 2014

PERŞEMBE GÜNÜ MUTLU OLDUK

İnsanlar bazen akla gelmez, hem hiç gelmez mutlulukla sarhoş dolaştır. Perşembe günü bizim yaşadığımız gibi.

1953-54 öğretim yılı başında Düzce Cumayeri Okulu öğretmeniyiz.

Öğretim yılı başında ilerleyen yaşına karşın birinci sınıfa kaydolmak için 9 yaşında Ahmet Özata öğrenci olmak istiyor. Korka korka, çekine çekine gelir karşıma.

Babası çıkışır;

-Zamanında yazılmadın. Şimdi almıyorlar seni okula der. Ama Ahmet kararlı, okuyacak.

Karşısında;

-Kaydını yapacağım. Geç kalmışsın. Öğretim çağın geçmiş, ama alacağım seni okula.

-Devamsızlık yapmayacaksın. Sınıfın en büyüğü olacaksın. Birinci olacaksın demişiz Ahmet Özata’ya.

“Dünyalar benim oldu, benim” der Ahmet.

Uzatmayalım. Ahmet öğrencim iyi bir öğrencim. 2. sınıfa geçer. Yaz tatilinde de okur-yazar.

1954-55 öğretim yılı Aralık ilk haftası Adapazarı Tavuklar Köyü Öğretmeni Salim Aydın’la görev yerlerimizi değiştirme dilekçesi verdik.

Önce reddedildi. Ama sonra Sakarya 01 Aralık 1954 günü 6419 sayılı yasayla resmen il olur. Dilekçemiz kabul edilir.

Ben Tavuklar Köyü’nde Salim Aydın’ın öğrencilerinin, Aydın Düzce Cumayeri’ndeki öğrencilerimin öğretmeni olur.

Günler geçer. Yıllar yılları izler. Bir gün Adapazarı Atatürk Bulvarı’nda genç bay-bayan zorla elimi öpmek isterler. Şaşırmıştım, ama öpmüşler. Sıra takdime gelmiş.

Ahmet Özata bile gelir.

“Ben Düzce Cumayeri’nden öğrencinizim. Hani ilerleyen yaşıma ve geç olmasına rağmen birinci sınıfa kaydını yaptığınız öğrencinizim. Ahmet Özata. Evet. Prof. Dr. Ahmet Özata. Bu bayan da sınıf arkadaşım, şimdi eşim. Eskişehir Kız Meslek Lisesi öğretmeni Zeliha” der.

Dünyalar benim olur. Ne yapacağını bilemez olurum. Kısa görüşmeden sonra Ahmet ve Zeliha o günleri ayakta, çok mutlu üç insan zevkle söyleşiriz. Ayrılırız.

Yıllar yılları izler. Tanıdıklarla selamlar yollarız. Ve bir gün telefonum çalar. Kaldırırım ahizeyi. Bir ses. Zevkten beni mutlu eden bir ses. Çok güzel, zevk verici ses;

-Ben Düzce Cumayeri’nden öğrenciniz Ahmet Özata. Prof. Dr. Ahmet Özata. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Ahmet Özata.

-Gırgır geçme, dalga geçme dedim.

Ahmet Özata devam eder;

-Çok sayın Hocam! Sizin bana çok büyük iyiliğiniz var. Sizi hiç unutmadım. Ne olur sizden sonra öğretmenim Salim Bey’le birlikte özel arabamla aldırayım sizi. Fakültemin dekan odasında ağırlamak istiyorum. Bu mutluluğu tattırın bize. Öğrenciniz, eşim Zeliha da çok arzu ediyor.Buradaki meslektaşlarım da çok arzuluyor.

Çok zevkli sözlerden sonra, “Çok iyi gelecekler” dileklerimizle telefon konuşmamızı sonlandırıyoruz.

Yine yıllar geçiyor. Emekli, hem yaş sınırı nedeni ile emekli Prof. Ahmet Özata telefonda. AKM’de bir grup söyleşiyoruz. Gene Ahmet’in sesi;

 

-Sayın hocam şu anda nerdesiniz? Özel arabamla, eşim Zeliha ile geliyorum. Sizleri çok özledik. Geliyoruz.

Hemen Salim Aydın’ı telefonla buldum. “Hemen AKM’ye gel. Ahmet ve eşi Zeliha geliyor” dedim.

Şaşırdı. Şaşırdığını söylüyor.

-Tamam geliyorum. Böyle mutlu çoğunluğa uymam mı? Geliyorum der.

Ve gelir. Hacı bekler gibi bekliyoruz. İki emekli öğretmen, iki mutlu eğitimciler.

Geldiler. Dünyanın en mutlu insanlarıyız. Ağabeyleri Mehmet Özata da var. Hani yaşamı, durumu, çalışkanlığı nedeni ile Pire Mehmet de var.

Çok zevkli söyleşiler, çaylar tekrarlanıyor. 6 kişiyiz. İstemediğimiz halde 6 çay geldi. Aybüke kızımıza;

-İstemedik dedim.

-Celal Bey amca gönderdi.

Celal Bey konuksever. Eşi de em. Öğretmen, öğretmen oğlu da var. 1946-47 öğretim yılında Arifiye Köy Ens. Mezunu öğretmeni Nevruz Banoğlu’yu hiç unutmaz.

Ahmet-Zeliha çifti ısrar edince, “12 Haziran Perşembe günü Cumayeri’ne geçiyoruz” dedik Salim’le.

Ahmet Özata; “Perşembe günü geleceğim arabamla sizi alacağım. Bütün gün Cumayeri’nde gezeceğiz. Dolaşacağız. Ziyaretler yapacağız. Yiyeceğiz-içeceğiz günün geç saatlerinde sizi Adapazarı’ndaki evlerinize bırakacağız eşimle.”

Karar karardır. Kesin der. Ayrılıyoruz, uğurluyoruz. Perşembe sabahı Adapazarı Öğretmenevi’nde Salim’le üçlü buluşuyoruz. Cidden çok mutluyum. Önerim üzerine evlerinde bekleyen Salim’in eşlerini de evden aldık, yola devam dedik.

Direksiyonda araba sahibi Em.Prof. Dr. Ahmet Özata. Yola devam.

Heyecanla bizi bekliyor. Emk.Öğr. eski öğrencimiz Zeliha Hanım. Karşılıyor bizi evlerinin bahçesinde.

Ve Cumayeri eskisi ile hiçbir ilgisi yok. Mükemmel, modern kent. Zevkle karşılıyorlar. Zevk verici söyleşiler, espriler, anılar. Terzi İbrahim Şahin öğrencimize de uğruyoruz. O da çok mutlu oluyor. İkramlarda bulunuyor. Öğrencilik yıllarını anlatıyor.

Son yağmurlarla taşan dere Cumayeri’ne de zarar vermiş. Büyük zararlara neden olmuş. Ama Cumayeri insanları ile belediye, muhtarlar elbirliği yapmışlar. Pırıl pırıl olmuş Cumayeri.

Akla hiç gelmez binalar, bulvarlar, ağaçlar çok güzel. 60 yıl geçmiş aradan. Her şey için Cumayeri çalışmış.

Belediye olmuş. İlçe olmuş. Cuma günleri 40 kadar Düzce Akçakoca, Hendek köyleri insanlarının katkıları bulunan haftanın pazarı daha gelişmiş, modernleştirilmiş. İyi görüşlüler Cumayeri için çok iyi anlaşmışlar. Günlerini gün değil, gece-gündüz Cumayeri’ni en modern kent olması için çalışmışlar.

Evet 60 yıl önceki okulumuza uğruyoruz. Anlatacağım…

MOTOSİKLETLER ÇEVREYİ RAHATSIZ EDİYOR

Kent Park yanında, Öğretmenevi yanında emniyete ait motosiklet yeri yapılmış. Motosiklet kullananların çevre insanlarını rahatsız ettikleri görülmektedir.

Emniyetten buradaki motosikletlilerin insanlarımıza saygılı olmaları isteniyor. Haklılar. Uyarımızın dikkate alınmasını arzuluyorum.

MUHALEFET ADAY GÖSTERMEYECEK

Muhalefet beceriksiz. Seçim günü geldi. Hala isim üzerinde durmuyoruz diyorlar. Abdüllatif Şener’den başkası gösterilirse kazanılması olanaksız.

Her hali ile mükemmel Cumhurbaşkanı aday olmaya layıktır Abdüllatif Şener. Tayyip Beyi ancak o kaybettirir. Kazanır. AKP yolsuzluklara bulaşmadı. Uyarısı fayda vermedi. Kabuğuna çekildi.