Yenigün Gazetesi
Erkal Etçioğlu
ZAMAN TÜNELİNDE İHANET
Gazi M.Kemal Atatürk’ün ölümünden yalnızca 6 ay sonra Türkiye, 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da da Fransa ile iki ayrı deklarasyona imza attı. Deklarasyona göre taraflar “Akdeniz bölgesinde savaşa yol açabilecek bir saldırı halinde” etkin bir biçimde işbirliği yapmayı” kabul ettiler. Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu İngiltere Büyükelçisine antlaşmalarla ilgili olarak “Türkiye’nin bütün nüfuzunu Batı ülkeleri hizmetine verdiğini” söylemişti. Ü İngiltere ve Fransa ile imzalanan bu deklarasyonlar 19 Ekim 1939 tarihinde “Üçlü İttifak Antlaşması” haline getirildi.
Antlaşmanın yapıldığı tarihte 2. Dünya Savaşı sürmektedir. Böylece Türkiye ilk ödünü Atatürk’ün üzerinde en çok durduğu konulardan biri olan milli dış siyaset konusunda vermiş ve batı ile “bağımlılık ilişkisi doğuracak antlaşmalara imza koymuştur” hem de ölümünden yalnızca 183 gün sonra… Anlaşma yapılan İngiltere daha 15 yıl önce “Türkiye’yi yok etmeye kararlı olduğunu, Türklerin vahşi talancılar olduğunu ve Anadolu’dan uzaklaştırılacaklarını” söylüyor ve 1930 yılına kadar süren Kürt ayaklanmalarının hemen tümünü kışkırtıyordu.
Üçlü İttifak Antlaşması Türkiye’nin Atatürk tarafından çizilen milli ve bağımsız dış politikasının terk edilmesidir. 20 yıl önce silahlı mücadele ile yenilen ve Türkiye’yi yok etme kararlılığını açıkça ortaya koyan emperyalist devletlere hiç gereği yokken bağlanma yoluna gidilmiştir. “Savaşarak kazandığı ulusal bağımsızlığını koruma ve buna bağlı olarak toplumsal kalkınmayı kendi öz gücüne dayanarak gerçekleştirme yolunu” terk etmiştir. Türkiye’nin sorunlarına başkalarının karışmasına izin verilmiştir…
Cumhurbaşkanı olan İnönü artık Milli şef’ti ve her şeyi o belirliyordu. Atatürk’ün yakın çevresi gözden düşmüştü. Onların yönetimden uzaklaştırılmaları ile başlayan süreç Atatürk ve Atatürk dönemi ile araya mesafe koyma eğilimiydi. İnönü döneminin biçimsel gibi görünen ancak bilinçli olarak yapılmış uygulamalarından biri de “pul ve paralardan Atatürk’ün resimlerinin kaldırılarak” yerine İnönü’nün bulunduğu pul ve paraların piyasaya sürülmesidir.
Türkiye Milli Şef döneminde birçok uluslararası oluşuma bu örgütleri fazla incelemeden, niyetlerini anlamadan, ülke yararına olup olmadığını yeterince araştırmadan üye olmuştur. Bunlar neler mi.?
24 Ekim 1945’de kurulan BM’ye girildi.
14 Şubat 1947’de Dünya Bankasına girildi.
11 Mart 1947’de İMF’ye katılındı.
22 Nisan 1947’de Truman Doktrini kabul edildi.
4 Temmuz 1948’de Marshall Yardım Planı kabul edildi.
Türkiye 15 Şubat 1952’de NATO’ya girdi. Herkes başvurunun DP iktidarı tarafından yapıldığını sanır. Ancak NATO’ya giriş için başvuru 4 Mayıs 1950’de İnönü zamanında yapılmıştı. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde DP iktidara geldiği için NATO’ya giriş şerefini ise onlar yaşamıştır.
Türkiye Milli şef İnönü zamanında ABD ile çeşitli konularda bir dizi ikili antlaşmalar imzaladı. Bunların içinde öyleleri vardı ki, değil bağımsız bir ülke bir sömürge bile bu antlaşmaları imzalamazdı.
ABD ile yapılan ilk ikili antlaşma 23 Şubat 1945’de ki “Karşılıklı Yardım Antlaşması” dır. Bu antlaşmanın temel özelliği, ABD isteklerinin Türkiye tarafından kabul edilerek Türkiye’yi ağır yükümlülükler altına sokması ve hiçbir yükümlülük altına girmeyen ABD haklarının ise korunmasıdır.
Antlaşmanın 2.maddesi şöyledir: “T.C. Hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD’ne temin edecektir.”Böyle bir maddenin bağımsız iki ülke arasında yapılan bir antlaşmada yer alması mümkün değildir. Türk Hükümeti ABD’ne hizmet sunmakla görevli olacak, bu görevin sınırı da belli olmayacak… Gerçekten inanılmaz. Bu antlaşmanın birde 5.maddesi vardır ki: “Türkiye parasını ödemiş olsa da ABD Başkanı gerek görürse aldığı malzemeleri geri vermeyi kabul etmiştir…”
İkinci antlaşma, 27 Şubat 1946’da yapılan bir “kredi antlaşması” dır. Bu antlaşmanın özü dünyanın değişik yerlerinde ABD’nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş bozuk savaş artığı malzemeyi satın alması koşuluyla Türkiye’ye 10 milyon dolar borç verilmesidir. Antlaşmanın 2.bölüm 1.maddesi şöyledir: “ABD Dış Tasfiye Komisyonu, Türk Hükümetine satacağı malzemelerin fiyatlarının, envanterini ve listelerini verecektir. Satış fiyatı ilgili mümessiller tarafından görüşülecektir. Türk Hükümeti tarafından malzeme bulunduğu yerden ve bulunduğu gibi alınacaktır. Alınan malzemenin mülkiyeti Türkiye’ye geçmeyecektir. ABD Hükümeti alınan malzeme için herhangi bir teminat vermeyecektir”. Bu ve önceki antlaşmada yer alan maddelerin ne anlama geldiğini Türkiye ve İnönü 1964 Johnson Mektubu ile öğrenecektir.
27 Aralık 1949’da imzalanan “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Antlaşma… Bu antlaşma Türk Milli Eğitimine yön verecek iradeye, ABD’nin önce ortak edilmesi daha sonra belirleyici olmasını sağlayacak koşulları yaratan bir antlaşmadır.
Antlaşmanın 1.maddesi; “Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu antlaşma ile belirlenen ve parası Türk Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracaktır.” Antlaşmanın en dikkat çekici 5.maddesi ise; “Komisyon dördü T.C.Vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir.” (Fulbright Komisyonu) İnanılması zor, ama bu antlaşmalar maalesef yapılmıştır.
ABD ile eğitim konusunda yapılan bu antlaşma Türk Milli Eğitimi’ni ABD denetimine bırakan süreci başlatmıştır. “Yeni Dünya Düzeni” politikalarının bizim için öngördüğü (okul dışı din eğitimi) yada “eğitimin dinselleştirilmesi” bu antlaşma ile büyük bir boyut ve ivme kazandı. (Atatürk’ün öngördüğü eğitimin temel ilkesi “tevhid-i tedrisat” yani “eğitimin birliği” rafa kaldırıldı.)
İttihat ve Terakki’nin batı yanlısı mantığını İsmet İnönü’nün Mustafa Kemal’e 1919 yılında henüz İstanbul’da iken yazdığı şu mektupta da görebilirsiniz;.. ”Bütün memleketi parçalamadan ülkeyi bir Amerikan denetimine bırakmak yaşayabilmek için tek uygun çare gibidir…” (Nitekim yıllar sonra yapılan budur.)
Geçmişteki basiretsiz politikacıların yaptıkları yüzünden ülkemiz şimdi bu sıkıntıları çekmektedir. Geçmişini bilmeyen milletler geleceğine yön veremez. Bakın dahi önderimiz Gazi M.Kemal Atatürk ne diyor.
“Muhterem milletime tavsiyem odur ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki ve vicdanındaki cevher-i asliyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an vazgeçmesin.” ( kaynak: www.türkcelil.com)