Yenigün Gazetesi
Erkal Etçioğlu
YOLSUZLUĞA ALIŞMAK
Yolsuzluğun yaygın bir biçimde görüldüğü toplumlarda yolsuzluğun herkes tarafından benimsenmesi ona bulaşan “siyasetin ve bürokrasinin” temizlenmesi olayını oldukça güçleştirmektedir. Bu benimseme “Rüşvet zaten her yerde var“, “Rüşvetsiz iş yapılamaz“, “Rüşvet vermezsek hakkımız kaybolur” gibi ön yargılara dayanmaktadır. Bu ön yargılar toplumda bir “rüşvet kültürü”nün doğmasına da neden olabilir.
Yolsuzlukların milli ekonomiye yüksek maliyetler getirdiğini, şirketlerin rekabet gücünü azalttığını, yabancı sermayenin yurda gelmesi konusunda olumsuzluk yarattığını hepimiz biliyoruz. İş alemi; aşırı bürokratik kurallardan, bürokratların reel iş dünyasının sorunlarını bilmemesinden, kayırmadan, mevzuata zor ulaşmaktan, ulaşıldığında ise anlaşılmasının kolay olmadığından şikayetçidir. Siyasetin” merkezden kaynak dağıtımındaki keyfi müdahalelerini” azaltmasının, bu zincirde yer alan kişilerin davranışlarını önemli ölçüde değiştireceği düşünülmektedir. Böyle bir değişimin toplum ve sivil toplum kuruluşları(STK) tarafından talep edildiğini hemen her yerde görmekteyiz.
Yolsuzlukla savaşı zorlaştıran önemli bir unsur da, yolsuzluğa karışmış tüm kişilere” ceza vermenin zor olmasıdır.” Yolsuzluğu çok önemli bir sorun olarak görüp, suçun boyutu ne olursa olsun, rüşvet alanı ve vereni kapsayacak biçimde “yolsuzluğa karışan herkesi cezalandırma” yoluna gidildiğinde ise büyük bir çoğunluğun suçlu tanımına uyduğu görülmektedir. Her şeye rağmen sadece yakalayabildiklerinizi cezalandırma yoluna giderseniz, sürecin kendisinde bir “adaletsizlik” hâkim olur.
Böyle durumlarda hukuk ilkeleri ile bağdaşmayacak şekilde, sadece “suç belli bir boyutun üstüne çıktığında “ceza uygulama yoluna başvurabilirsiniz. Öte yandan, yolsuzluk yaygınlaştığı zaman, yolsuzluğu yapanlar arasında bir “dayanışma” oluşabilmekte ve bu da “suçun tespitini” imkânsız hale getirmektedir..
Yolsuzluğun Türkiye’nin en önemli sorunları arasında sayılmamasının en büyük nedeni “siyasi iktidarların pastayı büyük bir kesimle paylaşmış” olmasıdır. Son yıllarda birçok çevrenin cömert teşvikler, yüksek ücretli işler, piyasadan daha düşük faizli mali aflar, yüksek taban fiyatları, gecekondulara göz yumma veya yardım dağıtma gibi yollarla desteklendiği görülmektedir. Bu destekler, devletçe alınan” iç ve dış borçlar” sayesinde olmuştur. Yolsuzlukla mücadelede “yanlış vaatlerde bulunmanın” ve “suçu görünen birkaç kişiye atmanın” doğru bir yol olmadığı açıktır. Devletin çok yüksek bir borcu bulunduğuna göre, birçok kesim artık “ürettiğinden daha azını tüketmek” zorunda kalacaktır.
Sosyal kesimlerin büyük bölümü devletten aldıkları “desteklerle yaşamaya alışık” olduğu için piyasaya ve rekabete dayalı yeni bir sistemde yaşamak kısa vadede bütün kesimler için “zor bir süreç “olacaktır. Bireylerin yolsuzluk tanımlarının oldukça dar kapsamlı olması da önemli bir sorundur. Hemen hemen herkes başkalarının suçlarından bahsederken, kendi davranışlarını bu olayın dışında tutmaktadır. Geniş halk kitlesi özellikle büyük yolsuzlukları çok önemsemekte ve bu yolsuzluklara bakarak kendi küçük kuraldışı davranışlarını ”normal“ karşılamaktadır. Yolsuzlukla savaş çok farklı alanları kapsayan ve çok farklı önlemleri içeren bir top yekûn mücadele” olmalıdır. Ayrıca siyasi iktidar, toplumu” kararlılığına” inandırmalıdır. Yolsuzlukla mücadelede atılacak adımların “uzun bir süreye” yayılmaması da önemlidir.