Yenigün Gazetesi

Erkal Etçioğlu
12.05.2003

Sosyal Devlet ve Etik

17 Ağustos 1999 depremi sonucunda şehrimiz binalarının bir kısmı yıkıldı, bir kısmı hasarlı hale geldi, bir kısmı da ayakta kaldı. Devletimiz ortaya çıkan barınma sorununu çözmek için, yeni yerleşim bölgesi olan Karaman ve Camili’de kalıcı konutlar yaptırdı. Bu konutları, depremde konut ye işyerleri yıkılan hak sahiplerine tahsis etti. Bu kalıcı konutların hala tespit edilemeyen bedellerinin ise, hak sahiplerinden uzun vadeli (Yaklaşık 20 yıla yaran) taksitler halinde tahsil edileceğini beyan etti. Bu sisteme göre, hak sahiplerine tapu verileceği ifade ediliyor.

Bu noktaya kadar her şey normal seyrinde oluştu. Ancak gecen günlerde TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) yetkililerinin beyanatları, bazı yeni düşüncelerin hak sahiplerinde oluşmasına yol açtı. TOBB kendi yaptırdığı konutların hak sahiplerine para ile satılmasına karşı olduğunu, bunun TOBB tarafından halkımıza bir yardım olduğunu belirtti. Kalıcı Konutların önemli bir bölümü, gönüllü kuruluşlar tarafından üyelerinden para toplayarak yaptırılmıştı. Yani bu kuruluşlar diyor ki, benim yardım amacıyla yaptırdığım konutları, devlet para ile satamaz. Bu noktada sosyal devlet ve etik (Ahlak) kavramlarını sorgulamak gerekiyor. Yani hepimizin ortak organizasyonu olan devlet bürokrasisi, başkasının yaptırdığı bir şeyi nasıl satabilir? Bu doğru bir yaklaşım olur mu? Bu aslında hukuk yoluyla çözülmesi gereken bir olay.

Bana göre de devlet, gönüllü kuruluşların yaptırdığı kalıcı konutları, kendi yaptırdığı konutlardan ayrı düşünmelidir. Bu konutların belki inşaat bedellerini değil, arazi ve çevre düzenleme paylarını hak sahiplerinden istemelidir  Bu durum halkımızın lehine olacaktır.

Aslında, deprem için yapılan konutların zamanında yapılmasından ötürü, devlet kuruluşlarını tebrik etmek gerekir. Ancak kalıcı konutların yapım modeli bence daha iyi olabilirdi. Örneğin yer tahsis, plan ve projeleri devlet tarafından yapılarak; konutların yapımı yapı Kooperatiflerine ve vatandaşın kendisine bırakılabilirdi. Bu nem maliyetlerde tasarrufu, hem de yerel ekonomiyi canlandırmak için iyi bir yol olacaktı. Özellikle istihdam gelişecekti.

Sosyal devlet halkını ve onun yaşantısını kolaylaştıran ve ucuzlatabilen bir yapıda olmalıdır. imkanları adil ve eşit paylaştırabilen özellikler taşımalıdır. Yalnızca alan değil, aynı zamanda verebilen bir düşüncede olabilmelidir. Bu açıdan akıldığında, Adapazarlı hak sahiplerinin etik ve hukuk açısından bu haklı çıkarları, devlet tarafından korunmalıdır.

Devlet bürokrasimizi, Max Weber adlı papazın kurduğu sosyolojik modele göre değil, ecdadımız Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye dediği gibi “Milleti yaşat ki, devlet yaşasın” görüşünü benimsemelidir. Devletimiz kendi çıkarlarını, halkının çıkartan ile buluşturabilen aydın ve ehil bürokratlara sahiptir. Onlardan devletin itibarını zedeleyebilecek bu etik (Ahlaki) anlayışı düzeltmelerini bekliyoruz.

Devletimiz depremden sonra Adapazarı’na çok şeyler yaptı. Şehrimizin altyapısı, kalıcı konutlar, prefabrikeler, esnaf kredileri, yollarımızın asfaltlanması vs. gibi birçok konuda başarılı oldu. bu ise bizlere büyük Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin neler yapabileceğini gösteriyor. Başta Sayın Valimiz Cahit Kıraç olduğu halde bütün merkezi ve yerel yöneticilerimize takdirlerimizi iletiyoruz.