Tarihçe

Sakarya, milat öncesi uygarlıklar döneminden Osmanlı Devleti’ne, Osmanlı’dan Cumhuriyete uzanan tarih çizgisinde, Anadolu’ya renk veren kültürlerin birleştiği, 19. yüzyılda başlayan göçlerle, Kafkaslardan ve Balkanlardan gelen toplulukların oluşturduğu ve bu kültürlerin barış içinde yaşadığı bir ildir.

Sakarya hem tarihi hem de bugünü ile Türkiye’nin bir özeti niteliği taşımaktadır. Farklı coğrafyalardan gelmiş olmak ve farklı kültürlere sahip olmak Sakarya’da ayrıştırıcı değil birleştirici ve kaynaştırıcı bir rol oynamaktadır.

Sakarya adını Sakarya Irmağı’ndan almaktadır. Frigyalılar M.Ö. 7.yy.’da bu bölgede hüküm sürmekte iken, bu nehre kendilerince kutsal sayılan “Sangari” adını vermişlerdi. Bu isim sonraları, “Sangarios (Sangarius) ve saldırgan anlamına gelen “Zakharion” şekline dönüşmüştür.

Selçuklular devrinde, Anadolu’nun tamamı hakimiyet altına alınınca bu nehre ve çevresine Sakarya adı verilmiştir. Sakarya ismi Türkler tarafından özellikle verilmiştir. Daha önceki isimlerinden ayrı, özgün bir isimdir. Adapazarı’na gelince; Sakarya’nın merkezi olan Adapazarı, adını eskilerde bu alanda kurulan bir pazardan almaktadır.

Krallıklar Devrinde Sakarya

Sakarya ilinin bilinen tarihi Hititlerle başlamıştı. Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hititler, M.Ö. XIII. yüzyılda bu bölgede hüküm sürmüştü. Ancak M.Ö. 1200 yıllarında, Hint-Avrupa kökenli ve “Deniz Kavimleri” olarak bilinen topluluklar, Friglerle birleşerek Hitit egemenliğine son vermişti. Bu olayın ardından Frigler, Sakarya Irmağı’ndan Büyük Menderes’e kadar olan bölgeyi ele geçirmiş, hâkimiyet alanlarını doğuda Kapadokya, batıda ise Kilikya (Adana)’ya kadar genişletmişti. Başkentleri Gordion şehriydi.

M.Ö. VII. yüzyılın ilk yarısında, Kafkasya üzerinden Anadolu’ya gelen Kimmerler, Sakarya Irmağı ile Ankara arasında yoğunlaşan Friglere son vermişti. Aynı dönemde, Ege bölgesine Lidyalılar hâkim olmuş ve hâkimiyet alanlarını Sakarya’yı da içine alacak şekilde genişletmişlerdi. Ancak milli bir ordu kuramamaları, Lidya Krallığı’nın ömrünü kısa kılmıştı. Pers Kralı Kynos (Kirus), Mısır ile ittifak yapan Lidya Kralı Krezus’u yenerek M.Ö. 546’da Lidya Devleti’ne son vermiş ve Anadolu’nun hemen tamamında hâkimiyet kurmuştu. Anadolu’yu satraplıklara (eyaletlere) ayırarak yaklaşık 200 yıl yöneten Perslerin bu hâkimiyetine, Büyük İskender, Çanakkale Boğazı’nı ve Granikos Irmağı’nı (Biga Çayı) geçerek M.Ö. 334 yılında Issos Savaşı’nda kazandığı zaferle son vermişti.

Bu tarihten itibaren Sakarya bölgesi, Büyük İskender’in hâkimiyeti altına girmişti. Asya seferine devam eden Büyük İskender, Suriye, Mısır, İran, Maveraünnehir yoluyla Hindistan’a varmış; ancak dönüş yolunda Babil’de M.Ö. 323’te, henüz 28 yaşında vefat etmişti. Büyük İskender’in ölümünün ardından, imparatorluk üç parçaya ayrılmıştı: Ptolemaioslar Krallığı (Mısır), Antigonitler Krallığı (Makedonya), Selevkoslar Krallığı (Trakya ve Batı Anadolu’dan Hindistan’a kadar uzanan topraklar)’dır. Selevkos’un M.Ö. 280’de ölümüyle, Selevkoslar Krallığı da dört parçaya bölünmüştü: Kuzeybatı Anadolu’da Bitinya Krallığı, Karadeniz’in güney kıyılarında Pontus Krallığı, Orta Anadolu’da Kapadokya Krallığı, Batı Anadolu’da Bergama Krallığı kurulmuştu.

M.Ö. 133’te Romalılar, Bergama Krallığı’na son vermişti. M.Ö. 74 yılında ölen son Bitinya Kralı IV. Nikomedes ise, vasiyetiyle Bitinya’yı Roma İmparatorluğu’na bırakmıştı. Böylece Romalılar, Anadolu’nun ele geçirilmesinde önemli bir aşama kaydetmiş ve yaklaşık bir asırlık mücadele sonunda Anadolu’nun büyük bir kısmına hâkim olmuşlardı. Bu dönemde, Sakarya bölgesi de Roma hâkimiyeti altında kalmıştı.

M.S. IV. yüzyıl başlarında birliğini ve gücünü kaybeden Roma İmparatorluğu, 375 yılında gerçekleşen Kavimler Göçü ile büyük bir sarsıntı yaşamış ve nihayetinde parçalanmıştı. 395 yılında Roma İmparatorluğu, merkezi Roma olan Batı Roma İmparatorluğu ve merkezi İstanbul olan Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Bu durum, Sakarya’nın Doğu Roma’nın (Bizans’ın) hâkimiyeti altına girmesine yol açmıştı.

Selçuklular Devrinde Sakarya

XI. yüzyılın başlarında 1015 ile 1021 yılları arasındaki Kafkasya’dan Anadolu’ya keşif harekatı olarak yapılan ilk akınları Çağrı Bey gerçekleştirmiştir.

Anadolu’nun fethi amacıyla girişilen esas akınlar ise, 23 Mayıs 1040 tarihindeki Dandanakan zaferinden sonra kurulan Selçuklu Devleti’nin hükümdarı Tuğrul Bey’in öncülüğünde 1048’den 1055 yılına kadar aralıklarla devam edildi.

Bundan sonra da her yıl akınlar sürdü. Alpaslan da Çağrı ve Tuğrul Beyler gibi Batıdaki genişleme siyasetine devam etti. 1064’de Ani ve Kars kalelerini ele geçirdi. Komutanlarından bazılarını Anadolu’ya akınlar yapmaları için görevlendirdi. Bu akınlar zamanla Urfa ve Antakya yoluyla Malatya’ya kadar genişledi. Hatta zaman zaman Sakarya Irmağı’na kadar uzadı.

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi, Bizans savunma hattını yıkarken, Anadolu’nun kapılarını da Müslüman Türklere açıyordu.

1077’de İznik merkez olmak üzere Anadolu (Türkiye) Selçuklu Devleti’ni kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1080’de Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğratarak Üsküdar’a kadar ilerliyor ve boğazlardan geçen gemilerden gümrük vergisi almaya başlıyordu.

Bir süre Türk-Bizans sınırı olan Sakarya Irmağı boyunca Bizanslılar hudut kaleleri yaptırmışlardı.

Ferizli Seyifler Kalesi, Harmantepe Kalesi, Kayalar Mahmudiye Köyü doğusundaki kale, Adliye Kalesi, Geyve Boğazı’ndaki Çobankale, Pamukova’daki Paşalar Kalesi, Mekece Kaleleri ve Sapanca Kurtköy Kalesi bu çeşit kalelerdendi. Bugün itibariyle bu kalelerin bir kısmı tamamen yok olurken, çoğunun kalıntıları hala durmaktadır.

Osmanlılar Döneminde Sakarya

1071 Malazgirt Zaferi’ni müteakip Selçuklular, Horasan bölgesindeki Türk aşiretlerini Anadolu’ya yerleştirmişlerdi. Kayıların bir savaşta kendilerine yardım etmelerinden hoşnut kalan Selçuklu sultanı Alaattin Keykubat, Karacadağ’ı Kayılara yurt olarak verdi. Bu tarihten itibaren bir aşiret olan Kayılar giderek güçlendiler ve Osmanlı Devleti’ni kurdular. Osman Bey komutanlarını, Sakarya’yı da içine alan bölgeye göndererek, Anadolu’nun batısını ele geçirmeye başladı. Eskişehir yakınlarındaki Karacahisar, Sakarya boylarındaki Sorkun, Gölpazarı, Taraklı ve Göynük tarafları Bizans’tan alındı.1298’de Bilecik, Yarhisar ve İnegöl fethedildi ve başkent Bilecik’e taşındı.

1301’de Koyunhisar zaferini kazanan Osman Gazi, ardından Osmaneli, Geyve, Akyazı ve Hendek’i alarak Sakarya’nın doğusunu elde ediyor; Mudanya’yı almak suretiyle de denizlere açılmış oluyordu.” Öte yandan Bursa’nın üç taraftan yolu kesilirken İzmit yolu da açılıyordu.

1308’de Karahisar (Trikokiya) 1313’de de Osmaneli (Lefke, Mekece, Geyve, Pamukova (Akhisar) ve Gölpazarı bölgesindeki kaleler bir ele geçirilmişti. Özellikle Pamukova’nın ele geçirilmesi, Sakarya Nehri’nin kuzeyine doğru ilerlenmesine zemin hazırlamıştı. Elbette ki Sakarya havzasındaki bu fetihlerin asıl amacı, Bizans’ın Anadolu kentleri içindeki en büyüğü olan ve ekonomik açıdan önemli bir merkez olan Bursa’yı ele geçirmekti. Marmara’nın güneyine hakim olabilmek için de, mutlaka Bursa’ya sahip olmak gerekiyordu. 1317’de Orhan Bey ve Konuralp, Keresteci, Kapucuk, Tuzpazarı ve Karatekin gibi kaleleri ele geçirmişlerdi.

1353’te Gelibolu’ya atlanmasıyla tüm dikkatler Balkanlara yönelmişti. Dolayısıyla XIV. Yüzyılın ilk yarısında fethi tamamlanan Sakarya ve çevresi, uzunca bir zaman sükûnete kavuşacaktı. Fakat bölge, İstanbul’dan Anadolu’ya uzanan güzergâh üzerinde olduğu için hareketliydi. Kanuni zamanında özellikle bu güzergâh üzerinde yolların kesilmesi, baskınların yapılması ve kan dökülmeye başlanmasıyla, gerekli tedbirler alınmaya başlanmış ve bu çerçevede İznik-Adapazarı- Bolu çevrelerinde eski sancak beylerinden biri muhafız olarak tayin edilmişti. Eski Hatvan Beyi Mehmet’e muhafızlık görevi verilip bu bölgede görevlendirilince, 1559’de hükümet merkezine durumu rapor etmişti.

Hükümet de suçluların bulunup cezalandırılması için, Ankara Kadısı Emirşah’ı soruşturmayla görevlendirmişti. Daha önce de değindiğimiz gibi, artık bu tarihlerden itibaren kaynaklarda Ada Karyesi, Akyazı ve Sapanca ifadelerine rastlanmaya başlıyor.

Osmanlı Devleti’nin özellikle İstanbul’un Fethi’nden sonra, tüm Anadolu ve Balkanlarda istikrarı sağlaması ve müreffeh bir toplum yaratmasıyla başlayan süreçten Adapazarı ve çevresi de nasibini aldı. 0smanlı7nın çöküş dönemlerine kadar Sakarya bölgesine sulh ve sükun egemen oldu.

Ancak çöküş dönemlerindeki olumsuzluklar Sakarya’yı da olumsuz etkilemiş, özellikle 2. Mahmut dönemindeki Ayanlık sistemi bölgeye de zarar vermiştir.

Öte yandan bu dönemlerde Adapazarı bölgesine, çok önemli miktarda mülteci akını olmuştur. Bu akınları doğuran olaylar, 1853 Kırım Savaşı, 1850-60 arası Şeyh Şamil olayı ve 1877-78 Osmanlı-Rus (93 Harbi) Savaşı’dır. Ayrıca gerek Balkan Savaşları, gerekse II. Meşrutiyetin ilanından sonra Bosna-Hersek’in Avusturya’ya geçmesiyle çok sayıda göçmen Adapazarı’na yerleştirilmiştir. Bu göçler, bugünün Sakarya’nın zengin kültürel varlığının oluşmasına da zemin hazırlamıştır.

Kurtuluş Savaşı’nda Sakarya

Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu müfettişliğine atanmış ve 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştı. Havza ve Amasya genelgelerini yayınlayıp kongreler yaparak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştı. Üç yıl boyunca devam eden Milli Mücadele hareketinde ve Kuvay-ı Milliye’nin kurulması aşamasında Adapazarı ön saflarda yerini almıştır.

Adapazarı’nda ilk müfrezeyi kurmakla Yüzbaşı Rauf, Yüzbaşı Ramiz ve Trabzonlu Doktor Raik görevlendirilmişlerdi. Onlar da Meto Hüseyin ve Mehmet beylerin katkılarıyla bu görevi tamamlamışlardı. Aynı anda Adapazarı, Hendek ve Geyve’de de Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuştu. Düşman ise paralı ajanlar vasıtasıyla ayaklanma çıkarma çabasını sürdürmekteydi.

Adapazarı’nda Kuvay-ı Milliye teşkilatını kurup, Mustafa Kemal Paşa’ya bağlılık mesajını çekenler şunlardı: Belediye Başkanı Fahri Bey, Müderris Harun, Ali Faik, Adil Haşan, İşadamı Metazade Hüseyin, Mehmet Sıtkı, Ömer Faik, Fabrika Müdürü Necmettin, Dava Vekili İbrahim ve emekli binbaşı İsmail Hakkı Bey.

Ayrıca Adapazarı çevresindeki Türk gençleri çeşitli çeteler oluşturarak, Ermeni ve Rum çeteleriyle mücadele ediyorlardı. Bunların belli başlıcaları Hendek, Akyazı ve Sapanca bölgelerini kontrolünde tutan Kazım Kaptan Grubu, Kaynarca yöresinde Rum ve Ermeni çeteleriyle savaşan Halit Molla Grubu ve Karasu ile Kandıra bölgesinde Ermeni çetelerine göz açtırmayan İbsiz Recep grubuydu.

10 Mayıs 1920’de Ahmet Anzavur Adapazarı ve Geyve bölgesinde ayaklanmış, ancak bütün savaşları başarısızlıkla sonuçlanarak 22 Mayıs 1920’de İstanbul’a gitmiştir. Kuvay-ı İnzibatiye de Eskişehir-İstanbul tren yolunu açmak ve Geyve Boğazı’na hakim olmak amacıyla ayaklanarak Sapanca ve Adapazarı’nı ele geçirmişse de Çerkez Ethem tarafından bozguna uğratılmıştır. İsyancılar Düzce ve Hendek’i ele geçirmişler ancak yine Çerkez Ethem tarafından etkisiz hale getirilmişlerdir.

Öte yandan 11. Yunan Tümeni İzmit’i işgal altında bulundururken, 24 Mart’ta Kırkpınar’ı, Sapanca’yı, bir gün sonra da Adapazarı’nı işgal etmişti. 3 ay süren Yunan işgalini milli çete grupları dağıtmışlardır. İşgalin sinyallerini alan Adapazarı halkı önceden şehri boşaltmıştı. Kimsesiz kadın ve çocuklar da İran Konsolosluğu’na sığınmışlardı.

28 Mart sabahı Yunan birlikleri Sakarya’yı geçerek nehrin 500 metre doğusuna ilerlemişlerse de, Türk kuvvetleri yoğun çarpışma ile tekrar Yunan kuvvetlerini nehrin batısına püskürtmüştü.

Ahşap Tavuklar Köprüsü birliklerimiz tarafından yakılmış ve düşmanın köprüyü kullanarak nehrin doğusuna geçmesi engellenmişti. Aynı amaçla Taşlık Köprüsü’de yakılmıştı.

Diğer taraftan görevi Kocaeli bölgesini düşman işgalinden kurtarmak olan, yeni bir kolordu kuruluyor, komutanlığına da Albay Kasım Bey atanıyordu. Kasım Bey Mayıs 1921 başlarında kolordusunu Düzce’den Geyve’ye naklediyordu. Bir alay Sakarya Nehri boyunca yayılırken bir alay da Arifiye-İzmit güzergahına yerleşmişti. Diğer bir alay da İzmit dolaylarında yedekteydi.

Düşmanın 19. Tümeni ise yeni bir düzenleme çerçevesinde 16 Haziran 1921’den itibaren İzmit’te toplanmaya başlamıştı ki, esas itibarıyla düşman Bursa’ya çekiliyordu. Ancak düşmanın Adapazarı’ndan çekilirken şehri yakmaması için tedbirler alınmış ve Sakarya Bölge Komutanlığının üç baskın kolu, 21 Haziran 1921 sabahı erken saatlerde küçük bir çatışma sonucu şehre girmişti. Kazım Kaptan kuvvetleri ile Molla Halit kuvvetleri derhal şehirde asayişi sağlamış, Hükümet Konağı’na Türk bayrağını çekmiş ve kurtuluştan sonraki ilk sabah ezanını da Halit Molla bizzat okumuştu. İşte bu yüzden her yıl 21 Haziran tarihi Adapazarı’nın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.

Hükümet Konağı Tarihçesi
Uzun yıllar Kocaeli’ye bağlı bir ilçe olan Adapazarı, TBMM’de 17 Haziran 1954 tarihinde kabul edilen bir yasa ile “Sakarya” adıyla vilayet haline gelmiştir.  
Sakarya İlinin ilk valisi olarak atanan Vali Mehmet Nazım Üner Sakarya’ya gelişini şu şekilde anlatmıştır.   “Sene 06 Aralık 1954, o günü hiç unutamam. Sakarya’nın ilk valisi olarak atandım. Sakarya halkı beni karşılamak için Düzce’ye kadar gelmişlerdi. Bize Adapazarı’na kadar eşlik ettiler.  Adapazarı halkının coşkulu karşılamaları beni ve arkadaşlarımı çok etkilemiştir. Bu coşku içerisinde 6 sene Sayın Sakarya halkına hizmet verdim. Bu 6 yıl içerisinde Sakarya büyük değişim yaşamış ve büyük gelişme kaydedilmiştir.   Sakarya halkının en küçüğünden en büyüğüne kadar hepsinin gözlerinden öpüyor ve hepsini kutluyorum. Daha nice senelere…”
 
Bayındırlık Bakanlığı’nın ilk Sakarya Hükûmet Konağı binası için açtığı yarışmayı 1956 yılında Enis Kortan, Avyerinos Andonyadis, Nişan Yaubyan ve Harutyun Vapurciyan’dan oluşan proje grubu kazandı. Yapının inşa edilmesinin üç yıl kadar sürdüğü bilinmektedir. Sakarya halkının kullanımına 1960’ların başında giren Vilayet kompleksi rasyonalizmin en önemli örneklerinden birisi olması ve bu alanda Sakarya’da inşa edilmiş ilk uygulaması olması nedeniyle Türkiye mimarlık tarihinde oldukça önemli yeri olmuştur.
 
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Marmara Depreminde ağır hasara uğradı ve kullanılamaz hale geldiği için yıkıldı. Yerine bir meydan ve yeraltı otoparkı inşa edildi. Depremden sonra kentin yeniden yapılandırılması doğrultusunda, “Camili ” bölgesinde yeni bir kent oluşturulmasına karar verilmiş ve kentteki bütün kamu kuruluşlarının idari ve çalışma birimlerinin burada yer alması öngörülmüştür. Böylece Valilik, Hükümet, Maliye ve Adliye gibi tüm idari birimlerin birlikte düşünülmesi özel durumuna göre yapı projelendirilmiştir. Deprem bölgesinin kısıtlamaları göz önüne alınarak az katlı yaygın bir “İdari Kampüs” anlayışı, ana mekânsal kurgunun bir avlu etrafında yerleştirilmesi yeni yapılacak hükümet konağı projenin ana temasını oluşturmuştur.
 
Sakarya Valilik Kampüsü dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 20.02.2009 tarihinde hizmete açılmıştır.
 
Kaynakça:
Yedi Renk Yedi İklim Sakarya, Sakarya: Sakarya Valiliği, 2004.
Sakarya Valiliği web sayfası