Yenigün Gazetesi
Erkal Etçioğlu
Milli Devletten Piyasa Devletine
Ünlü Amerikalı stratejist ve ekonomist Friedman diyor ki; “Türkiye, dünyanın gelecekteki dört süper gücünden biri olacak!” Kısacası bu tez ; Türkiye Cumhuriyetini “Yakın Doğu İmparatorluğuna” dönüştürerek M.K.Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet değerlerinden “sağa veya sola” koptuğu zaman “bu bölgeyi dolduracak” bir süper güç olacağından bahsediyor.
Bu teze göre; Osmanlı’nın yeni bir benzeri bir devlet doğuyor. Aslında özledikleri orijinal Osmanlı devlet anlayışı da değil. Bu dönüşüm sürecinin sonunda “Türk Milleti” askeri ve sivili ile bu coğrafya üzerinde sömürgecilere hizmet eden “bir topluluk” haline dönüştürülecek. O zaman birilerine göre ancak “dördüncü” büyük güç olacak.
Son günlerde gerek ülkemizde, gerekse yurtdışında ki bazı işadamları ve diplomatlar ülke topraklarının tarihte bütün dillerin, dinlerin ve ırkların en sorunsuz şekilde yaşadığı yerler olduğu tespit eden beyanlarda bulunuyorlar. Topraklarımız üzerinde sanki “dilsiz, dinsiz, ırksız,hatta bizden ayırmaya çalıştıkları unsurlarla bizsiz” yeni bir dünya devleti kurulmaya çalışılıyor.
Dışarıdan dayatılan yeni anayasa, yasa, yönetmelik değişikliklerinin temelinde bu anlayışı aramak bence yerinde olacaktır.Yoksa aranan demokrasi ve insan hakları değildir.
Sonuçta ülkemizi ve bizi yeniden tasarlamak isteyenler, dünden farklı olmamızı istiyorlar.
Devlet yapımızı Avrupa Birliği kriterleri ve küresel ekonomi ölçütlerine bağlamaya çalışanlar bunu çağdaş bir değişim olarak ellerindeki medya gücü ile halkımıza propaganda ediyorlar.
IMF çizgisinde yürütülen ekonomik program gereği ülkenin ekonomi idaresi güya bağımsız kurumlar eli ile yürütülüyor. Ekonominin büyüdüğünü sık sık iddia eden bu grup; Türkiye Cumhuriyetini bağımsız “milli devlet” (üniter) yapısından uluslar arası sermayenin güdümünde olan bir “piyasa devletine” dönüştürme gayreti içersinde bulunuyorlar.
Çünkü ülkemizde sürekli büyüyen halkın geliri değil ayrıcalıklı sermaye gruplarının mal varlıkları ve gelirleridir. Bu yüzden ülkemizde artığı söylenen fert başına milli gelirin dağılımındaki adalet terazisi iyice bozulmuş durumdadır. Halk sürekli fakirleşmekte ve onlar için savunmasız ve sendikasız bedava işgücü haline gelmektedir. Üstelik bu yabancı yerli işbirliğine dayanan sermaye tekellerine yeni ayrıcalıklar ve yeni “kapitülasyonlar” verilmesi sürekli teşvik edilirken bu sermayenin devlet kontrolü haricinde kalması amacı ile tıpkı Osmanlı’daki “duyun-u umumiye” idaresi gibi yabancı denetimine bırakılması da ön görülmektedir.
Türkiye’deki kamu varlıklarının, bankaların, şirketlerin, otellerin, arazilerin süratle yabancı sermayenin eline geçtiğini gördükçe ve IMF’nin “Türkiye’de yerleşik bankalara ve şirketlere yabancı denetimi kabul görsün” dayatması da bu gerçeği doğruluyor.
Büyüyen Türk ekonomisi değil, bunun tam tersine Türk ekonomisini ele geçirmeye çalışan uluslar arası sermayenin büyümesidir. İşte bunun için Türkiye’de milli devlet tasfiye edilerek yerine yabancı sermayenin sahip olduğu yine dışarıdan denetlenmesi öngörülen yeni bir yapı kuruluyor. Bu yapının adı “piyasa devleti”dir.
Şimdi şu soruyu kendimize soralım; her seviyeden insanımız büyüdüğü söylenen bu mali artıştan ne kadar pay alıyor? Devlet imkanları kimlere mali kaynak olarak tahsis ediliyor. Halkımız dışlanıyorsa acaba kimler büyüyor?