Yenigün Gazetesi
Erkal Etçioğlu
MİLLETİN EFENDİSİ KİMDİR
Toplumun gelişme ve kalkınmasında, zihinsel ve bedensel emekleri ile üretenlerin büyük rolü olduğu bir gerçektir. Milletlerin yaşama tarzları ve üretim biçimleri değiştikçe, üretenler de değişkenlik gösterir. Örneğin, tarım ekonomisine dayanan bir toplumda üretici çiftçiler ve köylülerdir. Tıpkı M .kemal Atatürk’ün veciz ifadesinde belirtildiği gibi “Milletin efendisi
gerçek üretici olan köylüdür” Bu ifade Cumhuriyetin ilk dönemleri için yerini bulan bir tanımlamadır.
Ancak, Cumhuriyet yönetimi bu gerçeği dile getirirken, bununla yetinmemiştir. Bir yandan da “Milli sanayinin” gelişmesi için ilk sanayi kuruluşlarının temelini de atmıştır. Sümerbank, Etibank, Şeker Sanayii, Seka, MKE vs. daha nice sanayi kuruluşu, devlet tarafından kurulmuştur. Ancak zaman ilerledikçe ve Yerli sermaye” geliştikçe bu sanayileşme hamlesine “Türk Özel Sektörü” de katılmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kendine yeten ve büyük kalkınma örnekleri sergileyen ülkemizde, zamanla tersine gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Özel sektör devletin de desteği ile gelişmesini sürdürmüştür. Bu arada dış ticarette gelişmeler olmuş, özel sektör kuruluşları yabancı şirketlerle ortaklıklar kurarak veya ticari ilişkilerini arttırarak hızla büyümüşlerdir.
Devlete bağlı sanayi kuruluşları ise “Değişime” ayak uyduramamış ve önce durgunluğa, sonra da zarara sürüklenmişlerdir. Aynı durum “Şirket yönetim anlayışlarında” da yaşanmıştır. Hızla gelişen yönetim anlayışı, özel sektörde uygulanırken, devlete bağlı sanayi kuruluşları bu değişime ayak uyduramamışlardır. Bir de buna demokrasinin nimetlerinden yararlanan “Siyasi yönetimlerin etkisi”ni de eklerseniz, durum daha da iyi anlaşılır hale gelecektir.
Sonuçta devletin sanayi kuruluşları geride kalmışlar ve bütçeden zararlarının karşılandığı kör noktalar haline gelmişlerdir. Bütün bunları milli ekonominin başlangıcında taşıdıkları “Kurucu rollerini” inkar etmeden KİT’ler için söyleyebiliriz düşüncesindeyim. Zaman ilerledikçe milletimiz “Değişime” uymayı başarmış, ancak resmi sanayi kuruluşları bunu başaramamıştır. Zaman zaman radikal değişim girişimleri olmuş ama, sonuca gidememişlerdir.
Toplumu meydana getiren meslek grupları, kültürel ve sosyal gruplar ile bilim ve teknoloji grupları gelişmiş ve toplum daha örgütlü bir hale gelmiştir. Bunda devletin desteği de bulunmaktadır.
Mühendislik, tıp, ticaret, sendikalar, odalar v.s gibi sivil toplum örgütlerinin altında hep bu gelişme vardır. Yani kısacası ekonomi büyüdükçe, toplum geliştikçe Türkiye’nin üretim yapısını değiştirmiştir.
1920-30’larda tarım ülkesi olan Türkiye, 1980’lerden sonra sanayi ülkesi haline gelmiştir. Ürün yapısının değişmesine paralel olarak toplumun üretici yapısı da değişmiştir. Ancak üretim yapan sadece köylü değildir. Artık işçiler, mühendisler, öğretmenler, sanat ve fikir adamları ile birlikte özellikle fabrika kuran, ihracat yapacak ülkeye döviz kazandıran “İşadamları”mız da milletimizin efendisi olmuşlardır. İdeolojik saplantılara düşmeden gerçek üretimde yer alan “işçi ve işvereni” beraber kucaklamak zorundayız. Ya da “Köylü ile tüccarı birlikte yorumlamalıyız. Artık ortak yeni değerler üretmek zorundayız.
Yeni Türkiye’nin yeni fikirlere, yeni liderlere, yeni heyecanlara ihtiyacı yar. Ö halde diyebiliriz ki; Milletimizin efendisi “Gerçek üretici olan milletimizin her kesimidir.” Yani bizim efendimiz “Çalışan, üreten, kendisini ülkesine adayan herkes”tir.
Bu yeni durumu hazmetmesini bilelim. Ülkenin önünü açan gerçek üreticilerin önünü açalım.Onlar yeni Türkiye’nin gerçek önderleri olacaklardır