Yenigün Gazetesi

02.09.2007

ERKAL ETÇİOĞLU

KENTSEL GÖRGÜ KURALLARININ ÖNEMİ

Köylerden kentlere doğru göç; nüfusumuzun yüzde 85’i şehirlerde yaşayana kadar sürecektir. Sanayileşme, işsizlik, terör gibi bir çok sosyal nedene dayanan bu hareket aynı zamanda kültürel bir değişimi de içinde barındırmaktadır. Köy geleneklerinin şehirde aynen devam etmesi elbette mümkün değildir. Şehirlerin daha başka örf ve gelenekleri mevcuttur.

Çok katlı binalarda yaşamanın yazılı ve resmi kuralları olduğu gibi yazılı olamayan kuralları da vardır. Örneğin bu binalarda komşunuzu rahatsız edecek gürültüler çıkaramazsınız. Belirli saatler arasında (08.00-22.00) evinizde tamirat yapamaz, yüksek sesle bağıramaz ve çeşitli makineleri çalıştıramazsınız. Bunlar yasalarla “vatandaşlık hakları” olarak korunmaktadır.  Ancak komşular arasındaki insani ilişkilerde geçerli yazılı olmayan selamlaşma, ziyaretler, yardımlaşma gibi konulardaki görgü kuralları bizim komşuluk kültürümüzü oluşturmaktadır. Bunların temelinde ise dini ve milli gelenekler bulunmaktadır. Örneğin; peygamberimizin bir hadis-i şerifinde belirttiği gibi “komşusu açken tok yatanlar bizden değildir.” veya “komşu hakkı en büyük kul haklarından biridir” gibi inançlarımız bunlar arasında sayılabilir.

Toplum içinde uymamız gereken başka kurallarda vardır. Örneğin bulunduğumuz ortama göre çağdaş“kıyafetler seçmek” ve“şahsi temizliğimize dikkat etmek”,toplum içinde konuşurken  “ses tonumuza dikkat etmek”,yolda yürürken “cep telefonuna kenara çekilerek cevap vermek” gibi nazik görgü kuralları olmalıdır. Sağlık ve çevre temizliği içinse ”Yollara tükürmemek” ve “çöp atmamak” zorundayız.

Trafik kurallarına uymak ve uymayanları uyarmak vatandaşlık görevimizdir. Medeni davranışlar gösteren hemşerilerimizi “şehir magandalarından korumak” zorundayız. Bunun için okullarımızda “görgü kurallarının uygulamalı olarak öğretilmesine” ağırlık vermek ve her yaştan hemşerilerimize her ortamda bunları hatırlatan araçlara önem vermek gerekmektedir.

Para sahibi olmuş ancak kültür yönünden çok eksikliği bulunan hemşerilerimizi aydınlatmak zorundayız. Toplumda itibarın tek ölçüsü para olmamalıdır. Para yedinci derecede zenginlik sayılabilir. Oysa paradan önemli ne kadar çok şey var. Akıl, iman, sağlık, dostlar, ailemiz, tabiat, toplumsal itibar gibi bir çok unsur paradan önemlidir. Toplumda saygı görmek istiyorsak bizde topluma ve insanlara saygı göstermeliyiz. Bu saygı ise ancak toplumsal görgü kuraları doğrultusunda davranarak sağlanabilir.

Adapazarı şehri geçmişte bölgenin en iyi giyinen, en güzel ahlaklı insanlarının bulunduğu bir belde idi.Geçmiş fotoğraflara bakarsanız bu hususu iyice görürüsünüz.Şehrimizin Türkiye’nin siyasi, ekonomik,kültürel ve sosyal konumundaki etkinliği bu günden daha fazla idi.Bu ölçeği son yıllarda siyasette ilimizden bir bakan bile çıkartamayan yapımızdan anlayabiliriz. Acaba Adapazarı gücünü mü kaybetti? Önemi mi azaldı? Yoksa insan kalitemizde mi bozulmalar başladı ? Şehrimizin beşeri planlamasında hatalar mı yapıyoruz? Bunları sürekli kendimize sormalıyız.

Yarınlarımızın daha güzel olmasını istiyorsak bu konunun önemini genel ve yerel yönetimler olarak iyi algılamalıyız. Bu konunun geliştirilmesi için yeni  projelerin oluşturulmasına ve bilimden yeterince yararlanılmasına ihtiyaç vardır. Geleceğimiz akıllı yöneticilerimizin ellerinde şekillenecek ve gayretlerinin iyi veya kötü sonuçlarını ise  hep birlikte göreceğiz.