Yenigün Gazetesi

Erkal Etçioğlu

Cumhuriyet, Liberal Demokrasiden Daha Faziletlidir

Cumhuriyet kavramını kısaca tanımlarsak “halkın yönetimi” anlamına geliyor. Kaynağı açısından da İslami bir felsefenin ürünü olduğu çok aşikar. Çünkü bir grubun veya sınıfın egemenliği üzerine değil “millet iradesine” dayanıyor. Anlaşılıyor ki bu yönetim sistemini Türkiye de uygulamak konusunda epeyce düşünülmüş. Yılların acıları ve tecrübelerinden ders alınarak yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Cumhuriyetin temel amacı; yasalar önünde ülkeye “vatandaşlık bağı” ile  bağlanmış ırk,dil,dini inanç ve siyasi görüşleri farklı olan insanlardan “sınıfsız ve kaynaşmış bir millet yaratmayı”  öngörmektedir. Nitekim Cumhuriyetimizin kurucusu dahi önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu hedefe başarı ile ulaşmıştır.

Misak-ı Milli sınırları içersinde öncelikle “kültürel kalıtım” öne çıkarılarak kökenine bakılmaksızın kendisini Türk olarak hisseden insanlardan yeniden bir “Türk Milleti” oluşumu gerçekleştirilmiştir. Hakkari’den Edirne’ye kadar tasada ve sevinçte ortak bir millet inşa edilmiştir. Geçen 87 yıl içersinde Cumhuriyetimiz; bazı eksikliklere rağmen çok önemli hamleler de yapmıştır.

Oysa Demokrasi; eski Yunan’da ve Roma’da uygulanırken sadece asillere söz hakkı tanınan ve sınıf esasına göre şekillenmiş bir yönetim şekli idi. Halkın alt tabakalarının ve kölelerin hiçbir şekilde yönetime katılmasını kapsamamaktadır. Zamanla Batı’da kendini geliştirerek Meşruti Monarşi içinde “Parlamenter Demokrasiye” dönüşmüştür. Hatta parası olanın düdüğü çaldığı “Liberal Demokrasiler” de peşinden çıkagelmiştir. Nitekim “Avam Kamarası”,”Lordlar Kamarası” örnekleri hep bu aristokrasinin kullandığı demokrasi sembolleri olmuştur.

Bu klasik demokrasi anlayışı ile Cumhuriyetin kavramının  ortak  noktaları olduğu gibi  ayrı olduğu bir çok noktada vardır.İlk önemli ayrılık noktası batı demokrasilerinde “sınıf esasına dayanan toplumsal yapı” yerine Cumhuriyet anlayışında “yasalar önünde eşit yurttaşlardan oluşan kaynaşmış bir kitlenin” varlığıdır. Her ne kadar bu anlayış batı etkisi ile gittikçe ülkemizde de “egemen sınıflara dayanan bir yapıya” dönüşmeye başlamış olsa bile kaynağında Cumhuriyet “sınıf egemenliğini” temelden ret etmektedir. Bu noktada Cumhuriyet bir fazilet rejimidir.

İlk bakışta ülkeyi “seçilenlerin yönetmesi”  yada “çoğulculuk” ortak nokta olarak gözükse de uygulamalarda seçme ve seçilme hakkı herkese eşit olmayan şartlar nedeni ile ülkemizi gerçek bir Cumhuriyet olmaktan  uzaklaştırıyor. Özellikle parti içi lider hegemonyası, aşiret,tarikat ve medya düzeni,azınlık görüşlerin korunmaması sistemi olumsuz etkiliyor.

Son yıllarda gelişen “insan hakları” noktasında temelde bir ayrılık bulunmamaktadır. Ancak batı demokrasileri uygulamada bu hakkı sadece kendileri için bir hak olarak görmekte özellikle ezilen milletler için bu hakkı düşünmemektedirler. Yani çifte standart söz konusudur.

Batıdan çıkmış olan tarihi maddeci görüşler olan Kapitalist ve Marksist öngörülerin savunucuları işte bu noktada Cumhuriyetle ters düşmektedirler. Bu görüştekiler tasada ve kıvançta ortak kaynaşmış bir kitle olan “milletin iradesi” yerine “sermayedar” veya “işçi sınıfı” diktatörlüğüne göz yummaktadırlar. Zaten bu çelişkiler bu fikirlerin bence sonunu hazırlıyor.