Celal Çakın
Kâza ve Belâ
Tanrı, görünür ve görünmez kayalardan Kullarını korusun
Türk duası
Vukua gelen ve gelmekte olan kazaların sebep ve nihayetini tetkik ve tahlil edersek başlıkta kayıt ettiğim dedelerimizden kalma duanın ne kadar doğru ve yerinde Allahtan bir yalvarış olduğunu anlamakta gecikmez ve her gün bu duanın “bilhassa yurdumuzda” her ferd tarafından tekrarını lüzumlu buluruz.
Bu duanın mefadı bize görünür kazalara karşı tedbir almakta gaflet etmemizi ve görünmez kazalara karşı da ulu Tanrıya sığınmaktan başka çare olmadığını açıkça anlatıyor.
Görünmez kaza ne dir?… Görünür kazalar nelerdir?…
Farzedelimki, üç beş kişilik bir aile; yuvalarında kendilerine göre endişesiz ve mes’ut bir halde bir birlerini severek ve bir birlerine bağlı olarak yaşıyorlar. Ailesinin varlık saadetini idame için çalışan ve her gün işine giderken ailesi efradının iyi temennilerile uğurlanan aile reisi günün birinde hiçte hatır ve hayale gelmeyen bir yıldırım isabetile kömür haline geliyor. Veya ani ve şiddetli bir yer sarsıntısı neticesi bir aile değil belki Allah göstermesin bir şehir halkı o anda mahvoluyor. Bu gibi hadiselere görünmez kazalar diyebiliriz. Çünkü bu gibi kazaları önleyecek tedbirleri almak kudretinden henüz mahrumuz.
Fakat görünmez kazalar öyle değildir. Bu kazalara dikkatsizlik ve gaflet neticesi demek daha doğru olur. Meselâ kaza diye işin içinden sıyrılıp çıktığımız yangınlar, devrilen, çarpışan, denize yuvarlanan otomobil, otobüs ve kamyonların tüylerimizi ürperten feci, hadiseleri devam edip gidiyor.
Gazetemizin dünkü nüshasında okuduk. Bir vatandaşımız ölümü ile neticelenen otobüs çarpması ne kadar acıklı ve hazindir. Gün geçmiyor ki böyle ölümlü ve elemli haberler karşısında elemlenmeyelim. Ne olur? o vatandaş takip ettiği Cadde veya sokağın köşesine düşerken azıcık olsun etrafına baksaydı. Ne olur? o otobüsü idare eden şoför, kelle götürürcesine bütün hızı ile makinesini işleteceğine bilhassa dönemeçlerde biraz sur‘atini azaltarak manevrasını mahirhane yapmış olsaydı. Acaba kaza olur mu idi? Şimdi ne oldu? Çarpılan o zavallı aile reisi öldüğü için ailesi ve yuvası söndü. Şöferde dikkatsizliğin cezasını çekiyor. Yazık değil mi?…
Hulâsa görünür kazalar dikkatsizliğin neticesin den başka bir şey değildir. Ve belâlar da böyle dikkatsizlikten doğan felâketlerdir. Hayatta akkıllı ve çok dikkatli olalım yalnız yanlız görünmez kazalardan bizleri korumasını Allahtan yalvaralım.
Yazan: Celal Çakın
Adapazarı Akşam Haberleri-Günlük Siyasi Gazete
Söz Aramızda
Demokrasi diye feryat ediyoruz, amma yazık ki bunun yüksek manasını anlayanlar içimizde pek az. Hayatımızın her günkü gidiş ve hadiselerini takip ediyorsak “yükseliş” ifadesi olarak lazımgelen “Demokrat” kelimesindeki ma’nanın bizde hayli yanlış anlaşıldığını anlamakta gecikmeyiz.
Bir tarafta; eli tabancalı, beli saldırmalı adamlar diledikleri cinayetleri işlemekten geri kalmıyor , kocanın meşru himayesi altındaki karıyı güpe gündüz dağa kaldırmakta tereddüt etmiyorlar. Bakire ve ma‘sum bir kızcağızın hasta olan ve kendisinden başka kimsesi olmayan anasına gecenin geç vaktinde o ananın hayatını kurtarmak için en yakın eczaneye kadar gidebilmesi kabil midir? Evinin kapısından çıkıp sokağın karanlığa dalar dalmaz eli saldırmalı beli tabancalı ne oldukları belirsiz muhakkak sefil ruhlu insanlar derhal onu karşılar. Sinema, tiyatro gibi umumi yerlerde, hatta cadde ve sokaklarda namuslu aile kadınlarına bakire ve masum kızlara sarkıntılık yapan ve saldıranlar da caba….
Demokrasi hürriyetin tekâmülüdür. Hürriyet demek, herkezin kendi istediğini istediği gibi yapması değildir, Bilâkis herkezin, kanun ve nizamların çerçevesi içinde birbirlerine hayırlı ve faydalı olarak çalışmaları, birbirlerine güvenerek yaşamalarıdır. Demokrasi, nihayet insanlığın icaplarına göre harekettirki mukaddes kitabımız büyük Kur’anımızda bunu âmirdir.
Diğer tarafta; görüyor veya gazetelerden anlıyoruz ki işlerimizin başında ki nüfuz ve selâhiyet sahibi büyüklerimizden her hangi biri veya birkaçı vazifeleri icabı tetkik veya teftiş seyahatlerine çıktıkları vakit, uğurlama ve karşılama merasimi neye mal olursa olsun mutlak yapılıyor. Evet bu tezahurlar, bu jest ve hareketler büyüklerimize karşı sevgi, hizmet ve tazim ifadesi olabilir. Amma içten, candan ve makul olmak şartı ile… Açıkçası dalkavukluk ve riyakarlık derecesine varan bu aşırî ve lüzumsuz hareketlerden de nedense hâla vaz geçemiyoruz.
İş başındaki büyüklerimiz; elbetteki gidecekleri yerleri, o yerlerdeki halkı ve oralardaki bütün dertleri ve yaraları bizzat görecek ve anlayacaklardı ki dertlere ve yaralara çareler ve merhemler bulabilsinler
Büyüklerimizin vatan-perverane olan düşüncelere matuf bu gibi seyahatleri karşısında emirlerinde çalışan bir veya iki kademe küçüklere ne oluyor, bu küçükler neden kendilerine ait asıl vazifelerini bırakarak uğurlamak ve karşılamak uğrunda saatler süren kıymetli zamanlarını boşuna geçiriyor, bu yüzden asıl millete karşı olan vazifelerini İhmal ediyorlar. Böyle bir zihniyetin hakim olduğu hareketlere dalkavukluk denilmezde ne denir?
Unutmayalım ki; demokrasideki gayelerden biri ve hatta birinciside ak yüz ve açık alınla çalışmak ve bu sayede başımız dik ve göğsümüz gergin olarak yaşamaktır.
Yazan: Celal Çakın
Adapazarı Akşam Haberleri – Günlük Siyasi Gazete