Yenigün Gazetesi

Erkal Etçioğlu

Atatürk'ü Masonlar mı Zehirledi?

1935 yılında Atatürk Adalet eski bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt’a masonlarla ilgili bir dosya vererek kendisine şunları söyledi: “Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle, Halk Partisi Grup Başkanı’na ver, grupta bunlara şiddetle bir hücum yap ve grupça kapanmasına delalet, senin de bu işte şeref payın olacaktır.” Mahmut Esat Bozkurt, aldığı emrin gereğini yaparak verdiği “takrir”de şunları söyledi. “Masonluk kökü dışarıda olan bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararı ile kapatalım.” Paçaları tutuşan masonlar hemen Atatürk’ün doktoru Mim Kemal Öke öncülüğünde Atatürk’e giderek, O’na Türkiye’deki en üst masonluk makamı olan “Meşrik-i Azam”lık ünvanını teklif ederek yalvardılar. Atatürk, onlara Avrupa’da hangi locaya bağlı olduklarını ve liderlerinin adını sordu. Onlar Cenova Locası’na bağlı olduklarını ve Reisleri’nin Barca Mişon olduğunu söylediler. Atatürk, öfkelenerek, “Haydi defolun buradan, cehennem olun gidin. Yahudi uşakları! Benim milletim bana kahramanlık sıfatı verdi, ben sizin gibi bir çift Yahudiye uşak mı olacağım? Bu gece bütün Türkiye’deki locaları sabaha kadar kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim Divan’ı Harbi Örfi’ye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan” dedi. Anadolu Ajansı 10 Ekim 1935 tarihinde, mason cemiyetlerinin kapandığını ve mallarının Halkevleri’ ne bağışlandığını duyurdu. Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası) Dr. İsmail Hurşit, Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler arasındadır

Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasında öğrendi. Sinirlerine hakim olamayarak şunları söyledi; “O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür! Avram Banaroyas ve Türkiye’deki masonları ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı  Kremlin yetkilileri ile toplantıdayken, yapılan konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz, ünlü Sovyet despotu Laurenti Beria ile birlikte yan odada ses alma cihazıyla takip ediyorlardı

Bu konuda Avram Benaroyos, “İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Zamanla O’nun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi.

Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, Atatürk’ün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.” şeklinde yazdı. Benaroyos 1 Ağustos 1948 tarihli Yunan Halkın Sesi (-laiki foni) gazetesinde bunları yazdı.

Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo) gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde yazdığı seri yazıda şu görüşleri dile getirdi; “Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu işte fedakârane çalıştılar. Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz mütehassısları, Sari Lider’in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Lider’in tedavisinde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.

Atatürk’ü tedavi eden doktorlar arasında Mim Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı masonluğu alenen bilinenler arasındadır.Bahsi geçen Abrevaya, Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı’dır. Abrevaya, İzmir doğumlu olup, Paris’te tahsil görmüştür. Atatürk’ün ölümünden sonra Niğde Milletvekilliği yapmıştır

Atatürk’ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda ölüm sebebi “karın içinde sıvı, asit toplanması “olarak gösterilirken, ikinci raporda ise “alkolle ilgili karaciğer iltihabı” neden olarak gösterilmiştir. Bu çelişkiye rağmen Atatürk’e biopsi de otopsi de yapılmamıştır. Alkole bağlı siroz olabilmesi için en az 15 yıl süre ile günde en az 3 kadeh alkol alınması gerektiği bilinirken, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı yıllarında hiç içki içmediği, daha sonraki yıllarda da aşırı içki içmediği, karşısındakilere içirdiği söylenmektedir. Salyrgan (civalı ilaç)’ın Atatürk’ün tedavisinde “ajan tedavi ilacı” olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır.

Atatürk zehirlendiğini anlamıştı, Afet İnan’a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir.. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti.”

Öte yandan Atatürk’ün daha evvel sıtma geçirdiği bilinmesine rağmen karaciğer ve dalağı yıpratan Kinin ve Atebrin gibi ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm çabuklaştırılmıştır. Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesi’nden Atatürk için 43 kutu kinin ilacının alınmış olması buna iyi bir örnektir. Kaynak: www.ulus gazetesi/Anayurt Gazetesi

Nitekim daha sonraları İstiklal Marşını yazan milli şair M.Akif Ersoy’da hiç içki içmemesine rağmen siroz hastalığından vefat etmiştir. Dahi Önderimizin hastalığı sırasında söylediği “ beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” sözünün altında yabancı doktorlara olan güvensizlik mi yatıyor? İşte bunlar için tarih bilimini her Türk Genci gerçekleri bilmek ve ibret almak için mutlaka iyi öğrenmeli ve milletine yapılanları asla unutmamalıdır.