Yenigün Gazetesi
Erkal Etçioğlu
ANDRE WEİL KURALI
Andre Weil 1906-1998 yıllarında yaşamış ünlü bir matematikçidir. Koyduğu kural da şudur,
Birinci sınıf insanlar birinci sınıf insanları yanlarına alırlar, ikinci sınıf insanlar üçüncü sınıf insanları yanlarına alırlar”
Bu gün büyük kentlerde kayıtsızca ve duyarsızca yürüdüğünüz caddelerin, sokakların, önlerinden geçtiğiniz parkların, bahçelerin, konser ve spor salonlarının isimlerinin pek çoğu bu “birinci sınıf” insanlara aittir. Ya da çalıştığınız insanların kalitesi başarınızla yakından ilgilidir. Peki ülkemizde bunun örnekleri yok mudur?Elbette var.Bunun ilk örneği Gazi M. Kemal Atatürk’tür.
Akla değil hurafeye itibar eden, eleştirel akıldan nasibini almamış, özgür olmanın anlamını ve değerini bilmeyen sömürge insanları değerini bilmese de Atatürk’ün büyüklüğü rakiplerince de dile getirilmiştir. Örneğin Lloyd George “Yüzyıllar nadiren dahi yetiştirir, şu şansızlığımıza bakın ki, bu yüzyılda o büyük dahiyi çağımızda Türkler yetiştirdi” derken
bunu ifade etmiştir. Seversiniz ya da sevmezsiniz. Komplekssiz, akıl sahibi ve özgür bir insansanız Atatürk sizin için büyük bir insandır. O “birinci sınıf” bir insandır. Onun seçtiği çalışma arkadaşları da birinci sınıftır.
Örneğin Osmanlının küllerinden, Batılı emperyalistlere rağmen kurulan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurtuluş” ve “kuruluş” süreçlerinde Atatürk’ün en yakınındaki insanlar arasında Tıbbiyeliler (yani Hekimler) önemli görevler almışlardır.Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren doktorlar çağdaş değerlere en yakın, en üst düzeyde eğitim görmüş, en deneyimli vatan evlatları olarak hep ön planda yer almışlar ve gerektiğinde vatanları için tereddüt etmeden canlarını vermişlerdir.
Bakmayın siz okumaya ve eğitime önem vermeyen, aşağılık kompleksli insanların “çoğunluğu” oluşturduğu toplumlarında doktorlara reva görülen muamelelere. Her dönemde ve her toplumda doktorlar toplumun en iyi yetişmiş, “birinci sınıf” insanlarıdır. Pirincin taşı pirincin değerini azaltmaz. İşte önemli görevler yapmış birinci sınıf hekimlerimizden bazıları.
Dr.Refik Saydam (Cumhuriyet döneminin ilk Sağlık Bakanı. 1919 Bandırma Vapuru yolcusu)
Dr.Hulusi Behçet (Bakteriolog. I.Umumi Harp’te kolera aşısı geliştirdi)
Dr.Tevfik Sağlam (Dahiliyeci. İstanbul Üniversitesi Rektörü. Kızılay Genel Başkanı. Verem Savaş Derneği kurucusu)
Dr.Abdülkadir Noyan (Kolera ve Tifüs aşıları geliştirdi. Ankara Ün. Tıp Fakültesi kurucusu ve ilk Dekanı)
Dr. İbrahim Tali Öngören (1919 Bandırma Vapuru yolcusu. 1920 Moskova Heyeti üyesi. T.C. Batum Konsolosu)
Dr.Reşit Galip (Milli Eğitim Bakanı. Modern Üniversitelerin kurucusu. Halkevleri, Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurucusu)
Dr. Lütfü Kırdar (Göz doktoru. Manisa Valisi. İzmir Sağlık Müdürü. İstanbul Belediye Başkanı)
Dr. Tevfik Rüştü Aras ( Jinekolog. İşgal İstanbul’undaki “Bekir Ağa Bölüğü” mahpuslarından. İttihat Terakki kurucularından Dr.Nazım’ın bacanağı, Latife Hanım’ın uzaktan akrabası)
Dr.Akil Muhtar Özden (Farmakolog. İşgal İstanbul’unun Tıp Fakültesi Dekanı)
Dr. Esat Işık (Göz doktoru. Malta sürgünü. Dışişleri Bakanlarından Hasan E.Işık’ın babası)
Dr. Rasim Ferit Talay (İşgal İstanbul’unda “Minber” gazetesi’nin imtiyaz sahibi. Dr. Fikret ile beraber Atatürk’ün “can dostu”)
Dr.Adnan Advar (İlk kabinenin Sağlık Bakanı. Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruzda TBMM 2. Başkanı. Einstein ile görüşen iki Türk’ten biri)
Bu insanlara daha nice hekimi ekleyebiliriz. Size tarihten bir örnek daha verelim.
Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni toplayacağını öğrenen askeri Tıbbiyeliler biz de temsilci yollamalıyız diyerek o zaman 3.sınıf talebesi olan Dr. Hikmet Boran’ı Sivas’a yollarlar.
9.9.1919 gecesi çoğunluğun çözüm için manda önerisinde bulunduğu bir ortamda Dr Hikmet “Paşam üyesi bulunduğum Tıbbiyeliler adına konuşuyorum. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar kim olursa olsun şiddetle ret ve tenzih ederiz. Farz-ı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder M.Kemal “vatan kurtarıcısı” değil “vatan batırıcısı”dır der ve tel’in ederiz” der.
Herkesin şaşkın bakışları arasında Gazi “İşte benim güvendiğim gençlik budur. Müsterih ol evlat, parolamız tektir: Ya istiklal ya ölüm” der.
Atatürk sonradan Dr. Hikmet’i vekil yapmak ister ancak bu tevazu sahibi gence bir türlü ulaşamaz. Bu cesur insan büyük sanatçı Orhan Boran’ın babasıdır.