Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

20 Mart 2018

Bu dünyada herkes yolcudur

Bu dünyada herkes yolcudur hem de ahiret yolcusudur. Hiç kimse kalıcı değildir. Bunun için dünyaya her gelen, istese de, istemese de, gitmektedir. Zaten doğmak, dünyaya gelmek, gitmenin yani ölümün habercisidir. Sadî-i Şîrâzî hazretleri; “Ey kardeş! Bu dünya kimseye kalmaz. Gönlünü, her şeyi yaratan Allahü Teâla’ya bağla. Sana bu kâfidir. Dünya mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünyada senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir. Diyelim ki en sonunda ölüm vardır ve bu can ölüm yolunu tutacaktır. O hâlde ister taht üzerinde can vermişsin, ister toprak üzerinde ne fark eder?” buyurmuştur.

Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibadetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü Teâlâ’nın emirlerini ve yasaklarını gözetmezse, dünyaya düşkün olmuş olur. Allahü Teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur, bunu kimse sevmez.

Dünya, ahiretin tarlası!

Ölümden önce olan her şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyadan sayılmaz, ahiretten sayılırlar. Çünkü dünya, ahiret için tarladır. Ahirete yaramayan dünyalıklar, zararlıdır. Haramlar, günahlar ve mubahların fazlası böyledir. Dünyada olanlar İslamiyet’e uygun kullanılırsa, ahirete faydalı olurlar. Hem dünya lezzetine, hem de ahiret nimetlerine kavuşulur.

Mal iyi de değildir, kötü de değildir. İyilik, kötülük, onu kullanandadır. O halde, melun olan, kötü olan dünya, Allahü Teâla’nın razı olmadığı, ahireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demektir.

Kendini ve Rabbini unutup, lezzetlerine, şehvetlerine düşkün olanlar, yolda hayvanının süsü ile palanı ile otu ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp, helak olur. Rebî bin Haysem hazretleri anlatır: “İnsan ölüm zamanından önce nasıl yaşarsa, ruhunu o hâl üzere teslim eder. Ben mala, paraya karşı çok ihtiraslı ve insanları çok çekiştiren bir adamı hastalandığında ziyaret etmiştim. Son anlarını yaşıyordu. Yanında otururken, onun duyup okuması için Lâ ilâhe illallah kelimei tevhidini okuyordum. O ise, her defasında para saymakla meşgul oluyordu.”

İnsan, ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünya ziynetlerine aldanır, ahiret hazırlığı yapmazsa, ebedî felâkete sürüklenir. Çünkü dünya sevgisi ahirete hazırlanmaya mâni olur. Kalp, dünyayı düşünmekle, Allah’ı unutur. Beden, onu elde etmeye uğraşarak ibadet yapamaz olur. Abdullah-ı Dehlevî hazretleri buyuruyor ki: “Ölüm başımızın ucunda, kıyamet çok yakın. İşe yarar hangi ameli işledik. İyiler Cennete girip, Cennet nimetlerine ve Hakkın didarına kavuşurlar. Bizim gibi gâfiller, elli bin senelik hesap gününde, bizi hesaba çektirecek, bırakmayacak şeylerle meşgulüz. Düşünmek lâzımdır ki, yarın elde hasret, ziyan kalmasın. Allah katında kıymetli kulların yaptıkları gibi, seher vaktinde kalkıp, gözlerden hasret gözyaşları akıtmayı, mücahede ve can çıkarırcasına gayretle ibadet ve kullukta bulunmayı Hak Teâla nasip eylesin.”

Âmir bin Abdullah hazretleri vefatına sebep olan hastalığa tutulduğu zaman ağlıyormuş. Kendisine;     -Niçin ağlıyorsun, ölümden mi korkuyorsun? dediklerinde, cevaben;

-Benden daha çok ağlamaya lâyık kim var? Dünya hırsıyla veya ölüm korkusuyla ağlamıyorum. Fakat yolun uzunluğundan ve azığın azlığından ağlıyorum. Gecelerimi hep Cennete kavuşma ümidiyle ve Cehenneme düşme korkusuyla geçirdim. Şimdi hangisine gideceğimi bilmiyorum. Sıcak günlerde oruç tutmaktan, uzun gecelerde namaz kılmaktan mahrum kalacağım için ağlıyorum. Çünkü dünya, kederler, üzüntüler yeridir. Ahiret ise, ceza ve mükâfat yeridir buyurmuştur.

 

Sonsuz kurtuluş için!

Netice olarak her insan, ahiret yolcusudur. Bu dünyanın kendisi de, dünya hayatı da, malları, mülkleri de, hep geçicidir ve insanı aldatıcıdır. İnsanın bugün sahip oldukları, yarın başkasının eline geçmektedir. Ahirette ele geçecekler ise sonsuzdur ve bunlar, dünyada iken kazanılır. Dünyadaki bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve ahiretin en kıymetli insanı olan Muhammed aleyhi selama tabi olarak geçirilirse, saadet-i ebediye kavuşulur, sonsuz kurtuluş umulur. Ona uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.