Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

21 Şubat 2018

Köyüm Sapanca Fevziye’ye neler yaptım

Artvin’den gelmişler 1877-78 yıllarında. Vadiye yerleşmişler. Çok az sayıda insan. 27 haneli Skuruca köyü kayıtlarına geçmişler. Daha fazla gelen yok. Köyün adını Türkçeleştirmek için iyi bir isim düşünüyorlar. İnsanlarımız baya vefalı oluyorlar. Skuruca’nın adı Feyziye oluyor. Resmen isim değişikliği yapılıyor. Feyziye ismini merak edeniniz olur. Artvin’de ünlü bir din adamı varmış rahmetli adı unutulmasın diye bu ünlü din adamının adı Feyzullah iken ufak bir değişiklik ile kolayca akılda kalsın diye Feyziye adını uygun görüyorlar. Nitekim 97 yaşında rahmetli olan Baş komiser emeklisi amcamın Mustafa Çelik Büyükoğlu kendisi gibi büyük olan oğlu Niyazi’nin oğluna ünlü din adamı Feyzullahın adını koymuştur. Feyzullah da dedesi ve babası gibi polis olmuş. Allah uzun ömür versin Feyzullah Çelik’e.

Çocukluğumda 1936 yıllarından sonrası yeni Feyziye’de ne okul var ne cami. Çok sıkışık iç içe evler var. Üvey annemin girişimi ile Feyziye’den Hacı mercan ilkokuluna okumaya gidiş geliş başladı. Okula gidip gelenlerden biride benim. İlkokulu bitirdim. Avare avare gezerken 6 Mart 1942 Cuma günü bir mera da otlamakta olan ata atladım. Akçay Ahmediye Arifiye Köy Enstitüsü dış kapısı. Kapı Nöbetçisi Serdivanlı Ali Ersever kaydımı yaptırıyor. Ve Arifiye Köy Enstitüleri 1-B 550 numaralı öğrenci oldum. Eylül 1947’de de Kavaklı Öğretmen, başöğretmen oldum.

Köyümü hiç unutmadım. Öğretmen Müdür, Başöğretmen ve gazeteci olarak köyüme çok faydam oldu. Valiler ile Milli Eğitim müdürleri ile kaymakamlarla çok iyi ilişkilerim oluyordu. Çok severlerdi beni. Okul temel atmalarına öğretime açılmalarına hep çağırırlardı beni. Giderdik. Çok güzel yazılar yazardım. Gençlik vardı. Heyecan vardı. Heves vardı. Okulsuz Fevziye köyüne ikiden çıktı. İki öğretmen eviyle köylüleri çok sevindirdim. Feyziye’nin ve Şükriye’nin Dere Mahallesi bizim köyün okulunda okumak bay-bayan iki öğretmen verdim. Eser okulundan öğrencim öğretmen olmuş. Babası Ekrem geldi. Söyledi. Köyüme tayin ettirdim. Çok sevilen öğretmen oldu. Herkesçe sevildi. Beğenildi.

Köyümün camisi de yoktu. Cuma günleri köyün erkekleri Sapanca’ya cumaya giderdi. Köyün iki insanı Mustafa Güven, Hüseyin Çalık ziyaretime geldiler. ‘’ Cami yaptırma kararı aldık’’ dediler. Sevindim. Yeni emekli olmuştum. Kiremiti aldım. Ankara’dan imam kadrosu aldım. Valiler ile köyü çok ziyaret ettik. Köye su da getirdim.

Gazete manşeti 40 günde 32 kadın öldürüldü

Ne acı gerçek. 40 günde 32 kadın öldürülmüş Türkiye’de. Günlük gazeteleri takip ederim. 72 yıldır Eğitimci yazarım. Öldürülen kadınların nedenleri ile ilgili gazetelerde yer alan fotoğraflı fotoğrafsız haberleri hiç kaçırmadan izliyorum. Ve ilgi ile okuyorum. Kahredici gerçek öldürülen kadınların hiçbiri öldürülmeyi gerektirmiyor. Gerçekten çok yazık olmuştur. Ölenler ölüyor, kurtuluyor. Ne oluyorsa küçük büyük kız erkek çocuklara oluyor. Tam anlamı ile çileli yaşamları başlıyor. Varsa nineleri bakıyor. Yoksa devletin öksüz bakım yurtlarına yerleştiriyorlar. Şansları yaver gidenler okuyorlar büyüyorlar. Önemli yerlere geliyorlar. Getiriliyorlar. Yaşamları düzeliyor. Ya öldürenle yakınları tam anlamıyla çile çekiyorlar. Mahkeme kapılarında akıl almaz çileler çekiyorlar. Katiller cezaevinde çile çekiyorlar. Duruşmalara getirilip götürülüyorlar.

Oysa bunların hiçbirine gerek yok tacizci polis 40 yıl hapis cezası aldı diyor TV’de haber. Hem polis hem tacizci. Akıl alır mı çok yazık. Genç yaşlı bay bayan bilinçli yaşamlarını sürdürmelidir. Anlaşmazlık olursa boşanılır. Yeni bir evlilik düzeni kurulur. Mutlu yaşam sürer. Böyleleri çok. Gerçekten kahredici bir gerçek. 81 yaşında bir adamın 78 yaşında adam 7 çocuk annesini öldürüyor. Nedenini inceliyoruz. Boşanmayı gerektirir suç yok. Yemeğe fazla tuz koymuş. Yemek tuzlu olmuş yenmez gibi olmuş. Öldürmek hele o yaşlarda hiç akla gelmemeli yaşlı kadın toprağa, yaşlı adam cezaevine girdi.