Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

1 Ocak 2015

Orman yangınları

Bugün size 59 yıl önce yanan ormanlar nedeniyle, 01 Haziran 1955 günkü İstanbul’da yayınlanan Fatih Rıfkı Atay’ın gazetesinde Dünya’da.  Anadolu Notları diye çıkan yazımı sunuyorum…

Bu satırları Anadolu’nun büyücek bir kasabasında yazıyoruz, yıllar yılı boy boy göğe yükselen ağaçlarıyla süslü ormanları olduğu bilinen Anadolu’nun bir kasabasında. Reçine kokan çamları ile hayat fışkıran ormanlarıyla bilinen, onların kucağında büyümüş, gelişmiş, hayat bulmuş bir Anadolu kasabasında. Ama ne yazık ki yıllar yılı ve saadete kaynaklık eden ağaç ye ormanların bu gidişle üç beş yıl sürmeyecek bir gelecekten sonra kucağında kurulmuş olmakla değil, hasretiyle yanmakla yaşamak zorunda kalınacak Anadolu kasabasında…

Durup dururken yazmıyoruz bu satırları; orman yangını (!) orman yangını var da ondan yazıyoruz. Kış kıyamette veya ilkbaharın ortasında bu ne orman yangını demeyin, hırsıza kilit olur mu sözünü hatırlatın, orman katliamcılarının vicdanlarından bir mevsim seçmek dürüstlüğünü mü bekleyebiliriz? Gözlerimiz açılmıştır. Geç de olsa uyandık artık, ne çare.

Yozlaşmaya, bozkırlaşmaya ve yarının, gelecek nesillerin hasretini çekip, sağa sola her yana başvurup bulamayacakları ağaçsız, ormansız bir belde olmanın yolunda bulunan Anadolu’nun bu şirin kasabasının çok yakınında, hatta şehir onun kucağında kurulmuş diyecek kadar yakınında bulunan bir ormanı yanıyor. Uzaktan, uzak denmeyecek kadar yakından gözlerimizle ısınıyor, gözlerimizle acı acı seyrediyoruz. Aydınlar, vatansever aydınlar için ne büyük bir yüz karası ve ıstırap… Orman yangını, ne büyük bir ihmalin, ne büyük bir yüz karasının ve ne ardı gelmeyen, kesilmeyen orman yangını bu…

Bu küçük denmeyecek kadar büyücek kasabasının azımsanmayacak kadar bol olan münevveri “kalan biricik ormanda böyle kötü bir ihmalin kurbanı mı olacaktı?” diye acı acı içlenmektedir. Aydınlar, orman severler böyle söyleyip için için yanıyorlar şu anda. Yakın köylüler seferber edilmiş, Allah’a şükür kasabamızdaki askerler grup grup yangına sevk edildiler. Kasaba boşalmaya hazırlanıyor. Herkes heyecanlı, herkes endişeli ve herkes acı acı yangını seyrediyor.

Üç beş genç aydın, orman ve vatanseverle orman bölge şefliğine telefon ediyoruz; Yangından ne haber diyoruz? “Hangi yangından sorusuyla karşılaşınca, uyuyorlar zannıyla çıkışmaya kalkışıyoruz Zavallı orman, bölge sefil. Zavallı orman!

Evet ve zavallı gelecek nesil… Müdür dile geliyor, “su anda üç yerde yangın çıktı. Telefonla üç yerden yangının durumu hakkında bilgi alıyorum, diyor. Yerlerini öğreniyoruz, görmüşlüğümüz var. Hasretiyle yanan yavuklusunun ölüm haberini alanın hali hiçtir şu anda bizde. Ahizeyi bırakıyoruz, bir başka numara istiyoruz. “Vali bey neredeler?” diyoruz.

 

Orman yangınında deniyor Hangi orman yangınında, bir değil, iki değil, bilineni üç. Ya bilinmeyeni, diyoruz. Postaneyi hüzünlü çehrelerimizle terk ediyoruz. Ormana bakıyoruz. Yayılmış da yayılmış mübarek. Ovaya bir nehir bu kadar kolay ve kısa zamanda yayılamaz. Ama orman katliamcıları her şeyin zamanını bilirler. Harman yapanlarımız yel olsun diye can atalardı. Bunlara orman katliamcılarını da ilave edebilirsiniz.

Erlerimizin gayretleriyle mi desek, köylülerin gayretleriyle mi desek, yoksa en doğrusu Allah’ın kullarına acımasından mı desek yangın ne köy ne kasaba hiçbirini yakmadı.  İlgililerin “sahanın çok geniş olması hasebiyle henüz yanan yeri tespit edemedik” diye verdikleri bir cevapla miktarı meçhul, ama siz bir rakam koyunuz, az koymasanız aldanmazsınız yangının neticesini öğrenmiş bulunuyoruz. Yalnız bir başka ilgiliden aldığımız bilgiyi de nakledelim. Bütün arama ve taramalara rağmen failler meçhul. Yok, efendim, yok! Ne yok, yangına sebebiyet veren yok (!) İlahi sen çok yaşa emi? deme de dur.

Buraya kadar tablonun tek tarafını naklettik, diğer taraf nasıl? Köylülerle konuştuk: beyler diyorlar, bir orman yangını, bir tarla açma bize neye mal oluyor bilir misiniz? 100-150 liraya. Üstelik beş-altı ay hapislik. Yani dinlenmeye. Bir merak saikasıyla “Açtığımız yerler ne oluyor, yanan yerler ne oluyor?” diye soruyorsunuz, hiç diyorlar, tarlamız oluyor, tarlamız. Toprağın verimliliğini soruyoruz, üç beş yıl çok iyi mahsul veriyor, ondan sonra da şükür Allah’a, gene kötü denmeyecek kadar mahsul alabiliyoruz, diyorlar.

Anadolu, talihsiz, çilekeş Anadolu; senin kara talihine hangi gerçek aydın ve vatansever yanmaz. Yanmakla kavrulmaz. Tıpkı senin yıllardır koynunda beslediğin, büyüttüğün, diz dize, kucak kucağa yaşayıp bu asıl milleti mesut eden ormanların yanıp kül olmaları, kavrulmaları gibi….

Doğduğum beşik ağacıyla beni bağrına basan, öldüğüm gün mezar taşlarıyla herkese gösterdiği vefakarlığı bana göstereceğine inandığım ağaç. Ağaçlardan mürekkep orman ve ormanlar. Size bağlıyım gönülden bağlıyım. Büyük İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in “Ağacı dikip de gölgesinde halkı dinlendirmek gibi Adem oğlunun kıyamet gününle hesabına yarar bir fazilet yoktur” dediğini mi, “Ağacı çok olan köyün, mezarı az olur” veya “orman yağmurun yularıdır” atasözlerini mi, “Yeşil olmayan vatan güzel olur mu? Orman yurdun hem süsü, hem gücüdür. Ağ vatanı, spor bedeni güzelleşir. Barışta ormanı ne kadar korursak Savaşta da orman bizi o kadar korur. Saçsız adam neyse ağaçsız şehirde odur. Ormanın koynunda vatanın yüreği çarpar.

Ormansız milletlerin yolu mezara sapar. Orman vatanın akciğeridir. Eve çocuk bahçeye ağaç. Vatanın kalbi ormanların derinliğinde saklıdır. Ormansız bir millet ölmuş bir millettir gibi veciz sözler mi nakledelim? Ama bütün bunların hiç olduğuna da inanıyorum. Bizde okuryazar yok, bizde ormansever yok. Senin adına şimdilik seviniyoruz ve hayli zamandır beklediğimiz, geciktiği için, geç olan iş temiz olur atasözünü hatırlayarak büyük ümitler ile çıkmasını gözlediğimiz yeni orman kanunu kaldı. O da seni kem gözlerden, kara vicdanlardan koruyamazsa, talihsiz ve çilekeş Anadolu’nla baş başa verip, yok oluncaya kadar ağlayıp durun. Türkiye’de orman muhafazası, orman yangınlarının söndürülmelerine dair çok güzel filmler gösterilir. Ormanların katliamları da yeşillikler arasında gösterilir. Bir de tutturmuşuz ağaç bayramı.

Tekrar buluşmak dileğiyle…