Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

19 Ekim 2012

Ah şu köy enstitüleri

Aşağıda sunduğum yazı, 28 Ağustos 1962 günkü Vatan Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Evet tam 50 yıl önce.

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencileri var aramızda. Arşivlerimden faydalanmaları için öğretim üyelerince görevlendirilmişler. Telefon edildi bana.

Sakarya Üniversitesi Rektörü Muzaffer Elmas’a bilgi verdim.

– Gelir gelmez Özel Kalem Müdürümüz Gülay Hanım’ı görsünler. Gereğini en iyi şekilde yapar. Her türlü kolaylığı sağlarız dediler.

Teşekkür ettim ve bir espri yaptım. ‘106-170’e karşılık 248 oyu boşuna almadınız. Çok teşekkür ediyorum dedim.

18 Ekim günü aramızda olacak Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencileri, Arifiye Öğretmen Lisesi’nde incelemeler yapacak. Şehrimiz Öğretmenevi’nde yaşamdaki Köy Enstitüsü mezunu emekli öğretmenlerle söyleşi yapacaklardır. İşte arşivimden bir önemli yazım.

BİR KADIN, BİR KİTAP VE KÖY ENSTİTÜLERİ

Köy Enstitüleri konusunda çok yazıldı şimdiye kadar. Batılaşma çabamızın bu başarılı eğitim denemesi üzerine çok konuşuldu. İki yanlı yazışmalar ve konuşmalarla geçti uzun yıllar. Bir yandakiler köyü kalkındırmak için en etkili araç biliyor enstitüleri, bu kültür ocağının yeniden tütmesini istiyorlar. Karşı yandakiler enstitüleri vurmak için ver yansın ediyor. On parmaklarında on kara dayanaksız suçlamalar. Şu var ki bu tartışmalar, memleketimizdeki bir çok tartışma gibi yüzeyde kalıyor. Duygusal olmaktan öteye gidemiyor. Köy Enstitüleri meselesini bilimsel açıdan inceleyen, savunmayı ya da yermeyi bilim ışığında yapan yok.

Kaç gecedir elimden bırakamadığım bir kitap var. İmece yayınlarının ikincisi KANADALI Fay Kirby’nin yazdığı ‘Türkiye’de Köy Enstitüleri’ Köy Enstitüleri gerçeğinin bilimin ışığında asıl bu kitap anlatıyor. Herkesin okuması gerekli bir kitap bu.

Okudukça bu konuda ne kadar ezbere tartışıldığını anlıyor insan. Köy Enstitüleri’nin eğitim hayatımızdaki en başarılı deneme oluşunun nedenlerini öğreniyor. Gericilerin bu müesseseye karşı davranışını daha iyi yorumluyor. Şu satırları birlikte okuyalım.

1932’den sonra başlıca ideolojik Kemalizme karşıt oldu. Eğitim politik görüş şekillendiren bir ağaç olduğundan Eğitim müesseselerinin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın Kemalizm amaçlarına karşıt olanların başlıca hücum hedefi olacağı tabidi. Zamanında totaliter tek parti sistemlerine benzemeyen, gerçekten ulusal kalkınma halinde olan bir memleketin modernleşme yolunda yaptığı cesurane bir deney olan Kemalist tek parti sisteminin bir tek tehlikesi vardı:

Partinin birlik ve bütünlüğü prensiplerinde ve platformunda birleşmeye değil, ekonomi ve eğitim alanındaki başarılara bağlıydı. Kemalizmin alt prensibini seve seve kabul etmeyip dışında kalanlarda farklı olarak prensipleri benimsemeyi umursamaksızın içinde kalanlar olabilirdi. Parti içinde farklı ve hatta zıp ideolojileri benimseyenlerin yan yana bulunuşu Atatürk’ün stratejik dehası partiye önderlik ettiği müddetçe veya hiç değilse, Türkiye Büyük devletlerarasındaki çatışmalara sürüklenmedikçe, zararsız bir halde getirilebilirdi.

Sayfaları çevirdikçe yakın geçmişimiz çok iyi aydınlanıyor Köy Enstitülerine karşı savaşanların maskesi düşüyor.; Atatürkçülüğü geriletmeye çalışan kişilikler çırılçıplak görülüyor. İmece topluluğu bu çeviri ile Köy Enstitüleri konusunda en güzel sözleri söylemiş oluyorlar bence. Yazımı Fay Kirby’nin şu satırları ile bitirmek istiyorum. Bugünkü şartlar içinde kemalizmin devrimciliğine dönerek güvenle yürümek için eğitim, işlerini yönetecek olanların çok daha fazla realist olmaları, halkında realistleri eskiden daha iyi kavraması gereklidir. Bu inceleme de görüleceği gibi kemalizmi benimsemiş görünün bir çok kimselerin gösterdikleri kararsızlık korkaklık ya da öz çıkarını koruma eylemini Türk olan her şeyin en türkü yerli olan her şeyin en yerlisi bir eseri kökü dışarıda ve toplum yıkıcısı olarak gösteren hilebazlara müthiş kolaylık sağlamış, buna bir çok vatandaşın gözü kapalı inanmasına sebep olmuştur. Bu hallerin gelecekte yine görünmeyeceklerini garanti edecek bir şey yoktur. Geçmişin tecrübelerine bakarak bu çeşit teşebbüslere karşı uyanık olmak yalnız Türk ve Türk Ulusu’nun ve devletinin bağımsız yaşaması ve yükselmesi ülküsüne bağlı her insanın ödevidir.