Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

26 Aralık 2011

Göl yine günün konusu

Göl bildim bileli hep güncel konudur. Hakkında en çok yazılan Sapanca Gölü’dür. Ama ciddi bir şey yapılmıyor. Acı gerçek bu…

Sakarya eski Milletvekili, Bakan Ersin Taranoğlu çok güzel, günlerce, aylarca çalışarak yasa hazırladı. TBMM’den geçiremedi. Geçirebilseydi göl kurtulurdu.

Sapanca Gölü ile bilinçli ilgilenen Vali Mehmet Aldan oldu. 1983’te panel düzenlediler Kurtköy’de. Üç gün çok güzel raporlar sunuldu. Önerilerde bulunuldu. Bir de kitabını çıkardı. Ödül olarak merkezden gelmişti, merkeze alındı.

Gölle ilgili 20 yıl kadar önce 21 Temmuz 1992 Salı günü Yeni Sakarya’da yayımlanan yazımı sunuyorum. Gölün daha o yıllarda nasıl can çekiştiğini görüyorsunuz.

Sapanca Gölü 10 metre çekildi

Sakarya’nın içme ve kullanma suyunun temin edildiği bugünlerde Yuvacık Barajı’nın suyunun tükenmesi nedeniyle, İzmit’in de su almak için başlattığı Sapanca Gölü’nde su düzeyi düşmeyi başladı. Devlet Su İşleri (DSİ) Müdürlüğü verilerine göre, 16 dere ve yer altı kaynağı ile beslenen Sapanca Gölü’nün su verimliliği, yıllık minimum 120 milyon metreküp, maksimum 130 milyon metreküp, Adapazarı Su Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürü Rüstem Keleş, gölün kodunun 32’den 31 metreye düştüğünü, bunun dikine 10 metrelik çekilme anlamına geldiğini söyledi.

Keleş, “Kış mevsiminde olmamıza yağmur hatta kar yağmasına rağmen aşırı su kullanımı nedeniyle göl çekiliyor” dedi. Suyun 7-8 metre çekilmesi nedeniyle süs amaçlı konulan kayalar kıyıda kalırken, deniz bisikletlerine binilmesi için yapılan iskele de suyun azalması nedeniyle kıyıda kaldı.

Gölden yükselen çarpıcı ses

Üç arkadaş gerçekten çok güzel hale getirilmiş Göl Gazinosu’nda yedik, içtik geçen akşam. Otuz yıl önce aynı sınıfta okuyan iki arkadaşın arasında 3ncü olarak mutluluk duydum… Anılar… Biri diğerinden güzel çocukluk, gençlik, öğrencilik anılarını tazelediler. Dinledim. Evet, içim kan ağlaya ağlaya dinledim. Gözlerimin önünde bitip-tükenmek üzere olan masmavi, durgun mu durgun Sapanca Gölü vardı. İstemesem de gözlerim suların üzerindeydi. Geçmişinde, geleceğindeydi…

Göl bana sesleniyordu. Çarpıcı bir sesle sesleniyordu.

Hocam çok Sayın Hocam! Bitiyorum. Tükeniyorum. Bataklık haline geliyorum. Beni kurtaracaklarını söyleyenlere inanma. Beni dinle, bak ben göl suyu olarak sana nasıl yalvarıyorum. Sesime kulak ver sevgili Hocam..

Benim kimseye ihtiyacım yok! Kendim kendimi kurtarırım. Yıllardır, asırlardır benden faydalananların sayıları azımsanabilir mi? Kimler, nereler faydalanmadı ki benden…

Çok sayın hocam. Aracı oluver. Dileğimi aktar. Parasızlıktan dolayı elleri-kolları bağlı imiş laf azanların. İnanmış görünelim. Benim sevgili halkım. Vefakar halkım bana acıyor. İçi kan ağlıyor. Bunu Allah’a inandığın gibi inanarak söylüyorum. Ben kendimi kurtarırım. Bu güne kadar parasız her derde deva olarak beni kullananlar bu günden sonra ne olur kullandıklarının parası dışında ton başına ayrıca üç-beş, sekiz-on neyse “Gölü Kurtarmak İçin” diye ücret ödesinler. Bu ödedikleri ayrı bir fonda toplansın. Hayırseverler çıkar. Onların katkıları da eklensin. Ve göl batıyor, bitiyor diye lafazablık edenler, panel üstüne panel toplantı üstüne toplantı düzenleyenlerin sonu gelsin artık. İyiliğimin karşılığını büyük milletimden göreyim. Bu toplanan paralarla ne yapılması gerekiyorsa o yapılsın.

Dört tarafı kolektör ile çevrilmekle termemiz kalabiliyorum. Çevirin şu kolektör nesneyi

– Çok sevgili Hocam. Benim çevremdekilerin büyük çoğunluğu Çark suyunu bilir. Benden ayrılıp nazlı nazlı, pırıl pırıl giderdi. Çocuklar yüzerdi, gençler yüzerdi. İnsanlarımın tümü serinlenir, Tuna

Gazinosu’nda, Çark Mesireyeri’nde demlenirlerdi. Yaşamlarının en güzel günlerini geçirirlerdi. Unuttular mı o günleri? Sanmam… Peki öyleyse Çark’ın bugünkü hali ders olmuyor mu ilgili-ilgisiz, yetkili-yetkisiz köylü, kasabalı insanım diyenlere? Çark ne halde bugün? Bahçe sulanabiliyor mu? Hayvanlar içebiliyor mu? İçine girebilen var mı? Kıyıcığında oturup demlenebilen var mı?

Evet evet nenim için ilk en çarpıcı yazıyı manşetten sen verdin hocam. Saklıyorum koynumda o yazıyı. Gene yaz, yaz bir şeyler! Çırpınışımı yaz. Benim için bir Sapanca Belediye Başkanı Osman Nuri Erdoğan samimane çırpınıyor. Başka aşkla, şevkle beni kurtarmaya çalışanı görmüyorum. Eğil de kulağına fısıldayayım. Hala çevreden bana pis mi pis, kokulu mu kokulu, zehirli mi zehirli akla gelmedikleri akıtanlar, karıştıranlar arasında resmi makam sahipleri de var.

Kodamanlar da var. Benim için mangalda kül bırakmayanlar da var. Biliyorum ama elimden bir gelen yok…

Evet acı gerçek bu. Göl gidiyor. Bitiyor. Kurtarılması olanakları varken gerçek kurtarıcılar lafazanlıktan başka bir şey yapmıyorlar. Yazık! Göle değil, gelecek insanlarımıza çok yazık!

Böylesine tatlı bir göl, sağlıklı içme suyundan yoksun kalacaklar. Geçmişin tüm insanlarına beddua edecekler. Neye yarar?