Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

13 Ekim 2011

Atatürk'ün din anlayışı

Atatürk, din karşıtı olarak algılanan laikliği, hiçbir zaman dine aykırı hareket etmek olarak düşünmemiştir. Ama bu konuda çok tepki gösteren, hatta alay konusu haline getirenlere karşı da her zaman anlayışlı olmayacağı kesindir. İlk mecliste bir laiklik konusu konuşulmaktadır. O gün ise, meclise Gazi Mustafa Kemal Paşa başkanlık etmektedir. Meclis’in tanınmış din adamlarından biri kürsüye gelir ve alaycı bir ifadeyle; “Arkadaşlar bir laikliktir almış başını gidiyor. Affedersiniz, ama ben bu laikliğin ne anlama geldiğini bilmiyorum” der.

Bu sırada başkanlık makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamayarak, oturduğu yerden elini kürsüye vurup; “Adam olmaktır Hocam, adam olmak!” diyerek hocanın sorusunu yanıtlar.

Atatürk, laiklik konusunda kati davranmasının sebebini ise şu sözlerle ifade etmektedir;

“Laiklik prensibinde ısrar ediyoruz. Çünkü milli iradenin, insanlığa mâl olmuş değerlerin belki de en mukaddes olanda hürriyeti ancak laiklik prensibine bağlanmakla korunabilir. İnanıp bağlanmakla, mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışageldiği gibi, bir siyaset aracı haline düşmekten kurtarıp, yüceltmenin tek gerekli olduğu gerçeğini görüyor ve biliyoruz. Kutsal olan inançlarımızı ve vicdan işlerimizi karışık ve değişik olup, her türlü çıkarlarla hırsların kıpırdanışlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak ulusun bu dünyada olduğu gibi, öteki dünyada da mutluluğun gerektiği bir sorumluluktur; Ancak böylelikle İslam dininin yüceliği belirmiş olur.”

Amasya genelgesinde “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” düşüncesi ile başlayan kurtuluş hareketinin temel ilkesi, Erzurum Kongresi’nde “Kuva-i Milliye amir ve milli iradeyi hakim kılmak esastır” şeklini aldıktan sonra, Sivas Kongresi’nde de “Milli iradeyi egemen kılma esasının” kesin olduğu gösterilmiştir.

Saltanat ve Halifeliğin kaldırılması

“Yeni Türkiye Devleti’nde saltanat, milletindir.”

Mustafa Kemal Atatürk, TBMM’ de çok sert tartışmaların ardından 1 Kasım 1922 gecesi saltanat kaldırılmıştır. Atatürk 1 Kasım 1922 günü, Osmanlı Saltanatının kaldırılması ile ilgili önergeleri görüşürken anayasa, Şeriye ve Adalet Komisyonları’nın ortak toplantısında şunları söylemiştir.

“Egemenlik ve saltanat, hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye görüşme ile münakaşa ile verilmez. Egemenlik, saltanat kuvvetle ve zorla alınır. Bu bir olup-bittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız-bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten olup-bitti haline gelmiş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek gerektiği şekilde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.

Saltanatın terki ve milli egemenliği başlamasını ise şu sözlerle anlatmıştır:

Cihan tarihinde bir Cengiz, Bir Selçuk, bir Osman Devleti tesis eden ve bunlarını hepsine hadiselerle tecrübe eyleyen Türk Milleti, bu defa doğrudan doğruya kendi nam ve sıfatında bir devlet tesis ederek bütün felaketlerin karşısında doğuştan taşıdığı kabiliyet ve kudretle yerini aldı. Millet, mukadderatının doğrudan doğruya eline aldı ve milli saltanat ve egemenliğini bir şahısta değil bütün fertleri tarafından seçilmiş vekillerden meydana gelen bir yüce mecliste temsil etti. İşte o Meclis yüce meclisinizdir. TBMM’dir ve bu egemenlik makamının hükümetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi derler. Bundan başka saltanat makamı, bundan başka bir hükümet heyeti yoktur ve olamaz.

Saltanat kaldırılmıştır diğer yandan hilafetin sürdürülmesi ve Osmanlı hanedanlık ailesinden birisinin meclis tarafından bu makama getirilmesi meclis tarafından kabul edilmişti. Laik ve Milli Cumhuriyetin önünde saltanat-hilafet makamlarının siyasi görüşü kırılmıştır. Ancak Hilafetin kaldırılması için zamanın erken olduğu düşünülüyordu. Hilafetin devamına rağmen saltanatın kaldırılması laiklik için önemli bir adımdı.

Atatürk bu konuda şunu söylemiştir:

“Yeni Türkiye Devleti’nde saltanat, millettedir.”

“Ünvanı halife olsun, ne olursa olsun hiç kimse, bu milletin mukadderatında ortak sahibi olamaz. Millet, buna katiyen müsaade edemez. Bunu teklif edecek hiçbir milletvekili bulunamaz.”

Saltanatın kaldırılmış olması, Cumhuriyet yönetiminin başlaması anlamına geliyordu. 29 Ekim 1923 tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda (anayasa) gerçekleştirilen değişikliklerle Türkiye devletinin idare şekli Cumhuriyet olarak kabul edilmişti. Halifeliğin de kaldırılması gerekiyordu. Cumhurbaşkanı’nın yanında, Osmanlı ailesinden birinin oturması kabul edilemezdi.

 

Halifeliğin kaldırılması için nedenler bulunuyordu. 24 Kasım 1923 tarihinde Ağa Han ile Emir Ali’nin halifelik makamının korunması, bu makamın saygınlığının arttırılması için yazdıkları mektubun 5-6 Aralık 1923 tarihinde İstanbul basınında yayınlanması ile süreçle başlamış oluyordu. Konu uluslar arası sorun haline gelmeden çözülmesi gerekiyordu.

1924 yılı başında Atatürk artık halifeliğin kaldırılmasının zamanının geldiğini düşünüyordu. TBMM, 3 Mart 1924 tarihinde kabul ettiği bir yasayla halifelik makamını sona erdirmişti. Bu yasayla, Osmanlı hanedanı bütün mensuplarıyla yurt dışına sürgün ediliyor ve ülkeye girişleri ise süresiz bir şekilde yasaklanıyordu.

Atatürk halifeliğin kaldırılması hakkında 1924 yılında şunları söylemiştir.

“Herhalde hilafetin kaldırılması memleket ve millet için çok hayırlıdır ve çok az bir zamanda bu iyilikler görülecektir. Mazide ki hareket tarzlarına ait pişmanlıklar bu suretle tekrar olunamayacaktır.

“Dinle hilafeti birbirinden ayıt etmek lazımdır. Birincisi ne kadar faydalı ise, ikincisi o kadar lüzumsuz bir hal almıştır. Hilafeti kaldırdığımız günden bu güne kadar kimsenin buna sahip çıkmaması, Müslüman dünyasının halifesizde yürüyeceğine ve yürümekte olduğuna en güzel misal değil midir?”

(Devamı yarın)

Tekrar buluşmak dileğiyle…