Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

12 Ekim 2011

Atatürk'ün din anlayışı

“Laik hükümet tabirinden dinsizlik manasını çıkarmaya yeltenen fesatçılara fırsat vermemek lazımdır.” Mustafa Kemal Atatürk

1928 yılında, Anayasa din ve devlet işlerini birbirinden ayıran laiklik ilkesinin konulmasıyla Müslüman olan vatandaşla, Müslüman olmayan vatandaş arasında olan eşitsizlik de ortadan kaldırılmıştı.

Laikliğin bir diğer önemli özelliği de, devlet yönetiminin akla ve bilime göre yönetilmesiydi. Atatürk bu hususun gerçekleşmesi için ortaya koyduğu inkılâpların, amacını 1925 yılında şu şekilde açıklamıştır; “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün mana ve biçimiyle medeni bir toplum haline ulaştırmaktadır. İnkılâplarımızın temel prensibi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler (batıl inançlar) tamamen kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, dimağa gerçek parıltılarını yerleştirmek imkânsızdır.”

“Türk inkılâbı nedir? Bu inkılâp kelimenin ilk anda işaret ettiği ihtilal manasından başka ondan daha geniş bir değişikliği ifade etmektedir. Bugünkü devletimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri ortadan kaldıran bir tarz olmuştur. Milletin, varlığını devam ettirmesi için fertleri arasında düşündüğü müşterek bağ asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiştir. Millet, uluslar arası umumi mücadele sahasında hayat sebebi ve kuvvet sebebi olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak prensip saymıştır. Netice olarak, millet saydığım değişiklik ve inkılâpların tabii ve zaruri icabı olarak umumi idaresinin ve bütün kanunlarının, ancak dünyevi ihtiyaçlardan mülhem ve ihtiyacın değişmesiyle ve gelişmesi esas olan dünyevi bir zihniyeti hayatı boyunca devam edecek bir idare saymıştır. Büyük milletimizin hayatının seyrinde vücuda getirdiği bu değişiklikler, herhangi bir ihtilalden çok fazla, çok yüksek olan en muazzam inkılâplardandır. Çok milletlerin kurtuluş ve yükselme mücadelesinde şahlandıkları görülmüştür. Fakat bu şahlanma Türk milletinin şuurlu şahlanmasına benzemez”

Laikliğin bir diğer niteliği olan eğitimin, akılcı ve çağdaş temellere göre düzenlenmesidir.

Atatürk, 1921 yılında Milli ve laik eğitim anlayışı ile ilgili şunları söylemiştir.;

“Şimdiye kadar takip olunan öğretim ve eğitim usullerinin milletimizin gerilemem tarihinde en mühim bir sebep olduğu kanaatindeyim. Bunun için bir milli terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafelerinden ve doğuştan mevcut özelliklerimizle hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün tesirlerden tamamen uzak, milli ve tarihi seciyemizle orantılı bir kültür kastediyorum.

 Çünkü milli dehamızın tam gelişmesi ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Gelişi-güzel bir ecnebi kültürü, şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin yıkıcı neticelerini tekrar ettirtebilir. Kültür, zeminle orantılıdır. O zemin, milletin seciyesidir.

Laiklik, bireylerin mensubu olduğu ya da olmadığı dine saygıyı gerektirir. Yine laiklik gerçek dindarlığın gelişmesine imkân sağladığı gibi siyaset alanında sıkça yapılan din istismarına karşı da güçlü bir güvencedir. Algılanmış uyulama alanında da sıkça yapılan din istismarına karşı da güçlü bir güvencedir. Böyle olmasına karşı laiklik, yıllardır din aleyhtarı bir zihniyet olarak algılanmış uygulamam alanında tutarsızlıklar ve sorunlar yaşanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk de laikliğin din karşıtı bir şekilde uygulanma ihtimalini göz önüne alarak şöyle demiştir:

“Laik hükümet tabirinden dinsizlik manasını çıkarmaya yeltenen fesatçılara fırsat vermemek lazımdır”

Laik toplum anlayışının dine karşı bir durum olarak değerlendirmeyen Mustafa Kemal Atatürk bilakis dine saygıyı gerektiren ancak ayrılması gereken bu 2 kurumun salahiyeti için laikliği destekleyen sözlerini şöyle ifade eder:

“Din ve vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Bir dine saygı gösteririz. Düşünce ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve tutucu hareketlerden sakınıyoruz”

Laiklik din özgürlüğü demektir.

“Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.

Mustafa Kemal Atatürk

laikliği tarif ederken özellikle kişinin özgür iradesinden bahseder. Dinle alakalı görüşlerde kendi kararı ile hareket etmesi gerektiğine inanırdı. Bir kimsenin dini kabul etmesinin ancak kendi kararı olabileceği, şayet kabul etmezse bunun için kendisine zorlama yağılmayacağı şöyle bildirilir:

“Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz doğruluk, sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim Tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.”

Mustafa Kemal Atatürk laikliğin din ve dünya işlerinin ayrılmasının yanı sıra aynı zamanda din ve vicdan hürriyetinin teminatı konusundaki görüşlerini de şu şekilde ifade etmektedir.

“Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir… Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamazlar… Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bin dinin merasimi de serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet ile karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz”

Devamı yarın…

Tekrar buluşmak dileğiyle…