Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

11 Ekim 2011

Atatürk'ün din anlayışı

Atatürk, Hz. Muhammed’e (sav) büyük bir sevgi ve saygı ile bağlı bir önderdi. Onun peygambere olan sevgisinin işaretlerini ise, şu sözlerinde görmek mümkündür.

“Büyük bir inkılap yapan Hz. Muhammed’e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edilebilir.”

Atatürk’ün dindar kişiliği ölümünden sonra da hakkında yazılan birçok eserlerde anlatılmıştır. Bu konuda konferanslar yapılmış, uzmanlar yorum ve değerlendirmeler ile ön plana çıkmaktadır. Duygusal değildir, akılcılık yolundan gider. Ahlak anlayışı yüksektir. Dinine karşı çok hassastır. Kararlı kişiliği, giyimine verdiği önem, temizliğe düşkünlüğü, sanat ve estetiğe önem vermesinin önemi onun kişiliğinin İslam ahlakından etkilenmiş olduğunun göstergesidir.

Sadece TBMM’nin açılışı için hazırlattığı bildiri ya da Balıkesir’de verdiği hutbe bile, tek başına Atatürk’ün dindar kişiliğini gözler önüne sermek için yeterlidir.

Atatürk’ün günlüğünden…

9 Mart 1922, Perşembe-Sivrihisar. Saat 20.00’ye doğru (akşam) İsmet Paşa geldi. Evvela yemek. Yemekten sonra 10 Mart için program kararlaştırıldı. Siyasi durum hakkında bilgi verdim. Ondan sonra Hafız’a Kur’an okuttuk.

10 Mart 1922, Cuma- Aziziye. Saat 17.00 (akşam) Aziziye, yorgunluk hissettim… Bir saat kadar uyudum. Sonra vücudumu süngerle sildim. Yeterli istirahat etmiştim. İsmet, Yakup, Şevki ve Selahattin Paşalar gelmişlerdi. Beraber yemek yedik. Bazı telgraflar gelmişti, gördüm. Hafıza Kur’an okuttum. Saat 22.00’de gittiler. Benim notlarımı yazıyorum. Biraz kitap okuduktan sonra yatacağım. Yarın ki planımız 3 tümenin teftişidir.

17 Mart 1922, Cuma- Akşehir. Teyyare bölüğünü teftiş. Fazıl Bey ve diğer bir pilot uçtu.

Fransızlar’dan alınan 14 teyyare Adana’ya gelmişti. 2 teyyare uçurmak istedik. Motorları işletmek güç oldu. Biri uçabildi. Karargaha dönüş. Saat 20.00’ye kadar yalnız kaldım. Mustafa Abdülhalik Bey geldi. Hafıza Kur’an okuttum. İsmet Paşa da geldi. Yemekten sonra da gittiler.

24 Mart 1922 Cuma-Akşehir. Mütareket teklifini Celal Bey bildirdi. Cuma namazından hafız Ulu Camii’de mevlüt okuttu.

Atatürk’ün dine bakışı

“Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir… Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir.

Atatürk’ün dine saygılı laiklik anlayışı

“Vicdan, hürriyeti mutlak ve taarruz edilmez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”

Mustafa Kemal Atatürk

Atatürk din ordusunu, yaşamın hiç bir döneminde karşı çıkmamış, tersine inanç dünyasını insanların özgür iradeleri ile seçip benimseyecekleri bir alan olarak kabul etmiştir. Din özgürlüğü anayasal güvenceye alınmış her dine serbesti tanınmış, ibadethaneler herkese açılmış; ibadet, bireylerinin inançlarının gereğine uygun olarak her çeşit dış etkenden korunmuş ve serbest bırakılmıştır. Bu sebeple Atatürk laikliği, sadece uygar ve çağdaş bir toplum yaşamının değil, aynı zamanda gerçek bir din anlayışının gereği olarak da görmüş ve benimsemiştir.

Atatürk’ün din konusundaki düşüncelerinin uygulamaya geçirilmiş şekli laikliktir. O’nun laiklik anlayışı ve uygulamalarını başka devletlerdeki uygulamalarla kıyaslamak doğru değildir. Çünkü Türk laikliği milletimizin ihtiyaçlarından kaynaklanmıştır ve yine milletimizin ihtiyaçlarına çözüm önerileri getirmektedir.

Atatürk, laiklik ilkesi ile islam dinini yeni şekle sokmuş veya dince yeni kurallar getirmiş değildir. Çıkarcı kişi ve yobazların, kendi menfaatlerini kolaylaştırmak için şeriat adı altında koyduğu kuralları kaldırıp, islamı özüne döndürmüştür.

Laiklik, herkes için din, mezhep, düşünce ve vicdan hürriyeti demektir. Herkesin din ve inanışlarında her türlü baskıdan uzak olarak yaşayabilmesinin yasal teminatı demektir. Laiklik cumhuriyet düşmanlarının söylediği gibi dinsizlik değil, dinin özünü koruyan bir sistemdir.

Atatürk, bazı kesimlerin ve bazı sahte Atatürkçüler’in iddia ettiği gibi asla din karşıtı değil; aksine islam dinine, Kur’an’a ve Peygamber Efendimiz (sav) son derece saygılı biridir.

Cumhuriyetin “Laiklik ilkesi”, Türk devriminin temel taşı olarak kabul edilmektedir. Laiklik ilkesi, akılcı ve bilimsel yaklaşımın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Laiklik olmadan ne akılcı yaklaşımın varlığından söz edilebilir, ne de çağdaşlaşma hedefine ulaşılması mümkün olabilir.

Laiklik; devletin dinin etki alanından, dininde devletin etki alanından çıkarılması, insanların kendi inançlarında serbest bırakılmasıdır.

Atatürk 1930 yılında laiklik konusunu şu sözleri ile dile getirmiştir.

“Vicdan, hürriyeti mutlak ve taarruz edilmez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”

“Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi ne bir din ne de mezhep kabulüne zorlayabilir”

“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz, din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz ve buna asla meydan vermeyeceğiz”

Laikliğin bir özelliği de devletin resmi bir dininin olmamasıdır. Atatürk 1930 yılında bu konuda şunları söylemiştir.

“Türk Milleti, halk idaresi olan cumhuriyete idare olunur bir devlettir. Türk Devleti laiktir. Her reşit dinini seçmekte serbesttir”

“Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar ilmin çağdaş medeniyete temin edildiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telakkisi ve siyasetten vicdani olduğundan, Cumhuriyet, din fikirlerin devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca muvaffakiyet etkeni görür.”

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluştururken yaptırdığı Anayasa’nın 88. maddesine Türk halkının din ve ırk ayrımı olmadan Türk vatandaşı olarak kabul edildiğini koydurmuştur. Anayasanın 69. maddesi ise “Bütün Türkler yasalar karşısında eşittirler. zümre, sınıf, aile ve kişisel ayrıcalıklar kaldırılmış ve yasaklanmıştır.” hükmü getirilmişti.

Tekrar buluşmak dileğiyle…

Sevgiler, saygılar…