Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

18 Mayıs 2011

19 Mayıs nasım (nasıl) bayrak (bayram) oldu?

“Tarih: 1936; 19 Mayıs! Ankara bahar güneşinin altında serilmiş yatıyor…

Çankaya’dayız…

Atatürk, dairesinden inmiş yaverine not yazdırıyor:

-Bizim çocuklara haber ver (Şükrü Kaya’yı, Ruşen’i (Eşref Ünaydın), Cevat’ı (Abbas Gürer) da çağır bekliyorum.

Bir saate varmadan istediği kimseler noksansız gelmişti. Atatürk sordu:

-Bugün ayın kaçı çocuklar?

-19’u…

-19 Mayıs…

-Tarihte bugün önemli bir şey oldu; ne oldu bakalım?.. Bunu kim bilecek?..

-İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edildi diyeceğim ama, o 14 Mayıs…

-Boğazlar Konferansı’nın İstanbul’da başlaması… O kaç Mayıs’ta idi acaba?

-Fransızlar’la imzaladığımız “Ateşkes” anlaşması.

-Atatürkümüz’ün, idam kararının saray tarafından onaylanması?

-Lozan konuşmalarının kesilmesi…

Birçok tahminler yapılıyor, fakat Atatürk hepsine “Hayır” işareti veriyordu.

Birlikte arabalara yerleştiler ve “Çiftlik”e gidildi. Orada da tahminler sürüyordu. Ama sonuç değişmiyordu: Hayır!..

Anmaktan en çok bunalanlardan biri, Şükrü Kaya idi. Kusursuz hafızası ile ünlüydü. Fakat bir çok tahminler ortaya attığı halde, bir türlü Atatürk’ün kafasındaki olayı tutturamamıştı.

Sonunda Atatürk yeni bir isim istedi: Behçet Kemal… “Bana Behçet Kemal’i bulun” deyince, Şükrü Kaya, hafızasını Kurtuluş Savaşı günlerine kaydırdı ve adeta bağırdı:

-Nasıl aklımıza gelmedi Atatürk! Milli Mücadele Anadolu’ya geçmenizle başlamadı mı? Bu gün de Mayıs’ın 19’u olduğuna göre, Samsun’a çıkışınızı, Anadolu topraklarına ayak basışınızı soruyorsunuz bize!.. Öyle değil mi Atatürk?..

Atatürk sonunda gülümsedi ve sıcak bir sesle Şükrü Kaya’ya:

-Bildin, dedi. Ben ve arkadaşlarımın, Samsun’a çıktığımız tarih. Bulamadığınız için Behçet Kemal’i istemiştim; Ama zararı yok, gelsin onu da bir sınayalım!

Sonra İstanbul hükümeti ile kendisi arasındaki düşünce farkını anlattıktan sonra; şöyle devam etti:

-Erzurum Kongresi bir aşamadır; TBMM’nin kurulması bir aşamadır; Birbiri ardından yapılan ve kazanılan savaşların her biri bir aşamadır, en sonra hilafetin kaldırılması, cumhuriyetin ilanı bir aşamadır! Fakat bütün bu aşamalar, bizim Samsun’a ayak basmamıza bağlıydı. Biz, bütün bunları vicdanlarımızda taşıyarak Samsun’a ayak basmış bulunuyorduk. Bütün aşamaların kaynağı, Samsun’a ayak basanların taşıdıkları düşüncedir.

Sonradan bu olayları ve konuşmaları, bu satırların yazarına anlatan Şükrü Kaya, şöyle devam ediyor:

-Atatürk’ün ne demek istediğini o zaman kavradım. Milli Mücadele’nin bütün mertebeleri, bir ekibin Anadolu topraklarına çıkışına bağlı idi. Çünkü bu ekip ve ekibin temsilcileri Mustafa Paşa, vicdanında Türkiye Cumhuriyeti’nin tohumlarını taşımaktaydı. Milli Mücadele’yi kavramak için, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan insanları vicdanlarına kadar tanımak lazımdı. Bunu ihmal etmiştik! İktidar Partisi’nin Genel Sekreteri ve İçişleri Bakanı olarak bu idrake varmak gerekirdi. O anda 19 Mayıs gününü bayram yapmaya karar verdi. Nitekim Atatürk de biraz sonra gelen şair Behçet Kemal Çağlar’la konuşurken, buna dokunacaktı.

Behçet Kemal’in şairliğini tartışmak bana düşmez. Ama sağlam bir Atatürk hayranı olduğunu bilirim. Atatürk kendisine “Öl” dese, gözünü kırpmadan ölüme atlayacak kadar kendisine bağlı idi. Nitekim bunu Atatürk’ün ölümünden sonraki tutumu ile de ispatlamıştır. Atatürk’ün tercihi yüzünden çevresinde kalabilmiş ve ona hizmet ederek tarihe geçmiş insanlar, daha sonraki devirlerde, hatta Atatürk düşmanlığı yapmakta beis görmedikleri halde, Behçet Kemal, o nefis, o taşlamalar, dokundurmalarla dolu “Atatürk’e mektuplar”ı yazıp yaymış: Atatürk münafıklarını kepaze etmiş midir?

Polis, bir arkadaşının evinde sohbet etmekte olan Behçet Kemal’i bulmuş ve Ankara Palas’a getirmişti. Hemen bir kenara çektim. Anlattım durumu: Cebinden bir kağıt çıkarıp, bana uzattı:

-Buyurun okuyun. Tam bir yıl önce yazmıştım; Bugün de bir fırsatını yakalarsam “Kendisine okurum” diye cebime aldım.

Aldım, okudum; nefis bir manzume idi. O gün, bugün ezberimdedir.

Samsun Güneşi

Güneşler doğdu-battı; yıldızlar söndü-yandı.

Ne bahtımız ağrıdı, ne zihnimiz uyandı!

Neden sonra, ne yıldız, ne gün, ne hilal gibi,

Mustafa Kemal doğdu, Mustafa Kemal gibi

Ne ilk ruhu anarım, ne de Nuh’u anarım

Neyin eşi deseler, Gazi’yi kıskanırım.

Ölçü tanımıyorum,

efsane, mazi gibi;

Gazi Anadolu’ya girmişti Gazi gibi…

Atatürk’e, Behçet Kemal’in geldiğini haber verdik: “Gelsin” dedi; Böylece Behçet de masaya oturdu. Aynı soru, ona da soruldu. Behçek Kemal duraksamadan okumaya başladı… Gazi ve masadakiler gerçekten şaşırıp kaldılar. Behçet Kemal bana anlattıklarını Gazi’ye anlattılar. Böylece buhranlı başlayan bir günü “Mutlu son”a ulaştırmıştık…

Ben ertesi sabah Başvekil Paşa’yı gördüm; Olayı o da duymuştu; Kendisine, Ankara’da yapılmakta olan stadyuma “19 Mayıs Stadyumu” adının verilmesini uygun bulup bulmadığını sordum… Bu teklifim onu o kadar sevindirdi ki, hayatında ilk defa beni, koltuğundan kalkıp kucaklayarak, tebrik etti:

-Ne kadar iyi düşünmüşsün Şükrü Kaya; Hemen stadyumun inşaatının hızlandırılması için gerekenleri uyar. Açılma sırasında Atatürk’e duyurup, müsaadesini alırız. Eminim kendisi de çok mutlu olacak.

Dediği gibi yaptım; Müteahhitleri uyardım; ilgililerin dikkatini çektim, ancak bir buçuk yıl sonra bitirilebildi. 1936 yılının 15 Aralık günü stadyum törenle açılacaktı. Fakat talihsizliğe bakınız; Hem Adana çevresinde sel sularının yaptığı tahribat ile yakından ilgileniyor; hem de hafif bir soğuk algınlığı geçiriyordu.”

Devamı yarın