Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

9 Mayıs 2011

Ah şu Köy Enstitüleri kapanmasaydı

Başlığı altında, adımdan sitayişle söz ederek, beni olmadığımdan daha yükseklerde göstererek, onurlandıran bu köşenin asıl sahibi büyüğümüz, meslektaşımız, yılların eskitemediği güçlü hafızasıyla, gazeteci Abdullah Çelik köşesinde “Şu tabloya lütfen dikkat!” başlığı altındaki uzunca yazımı köşesinde yayımlattı. Bunun için kendisine teşekkürlerimi sunuyor, aşağıda Atatürkle ilgili yazımı da köşesinde yayımlamasına izin vermesini saygı ile istiyorum.

1 Mayıs 2011’in anımsattıkları

Aylar, günler önce emekçilerin, sivil toplum örgütlerinin 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlama hazırlıkları başladı. Haberi görsel ve yazılı basından izlerken, 1977’nin 1 Mayıs’ında 36 vatandaşımızın hunharca katledilişi canlandı gözlerimin önünde. Taksim Alanı’na akın eden emekçilerin ilk yöneldikleri hedef, Atatürk Anıtı’ydı. Anıta bakıyorum. Atatürk, 1 Mayıs Bayramı’nı kutlamaya gelenlere elini uzatmış. Arkasında Türk Ulusu’nu temsil eden figürler, önünde işçiler, sivil toplum örgütleri, siyasi parti temsilcileri var. “Ey ulusum! Bu günü iyi değerlendirin,” dercesine, herkesi uyarmaya çalışıyordu.

Atatürk’ün ta 1927’de kendi anılarını okuduğu NUTUK aklıma düştü. En son sayfalardaki metne baktım. Diyor ki, Atatürk, “Memlekette huzur ve güvenliği sağlamak için uygulanan olağanüstü tedbirlerin iyi sonuçları” başlığı altındaki bölümün son satırlarını okuyorum.

“Görülüyor ki, biz her vasıtadan yalnız ve ancak bir tek temel görüşe dayanarak yararlanırız. O görüş şudur: Türk Milleti’ni medeni dünyada, layık olduğu mevki yükseltmek, Türk Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek… Ve bunun için de istibdat (Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm) fikrini öldürmek” diyor.

“Türk Gençliği’ne bıraktığım emanet” başlığı altındaki siyah harflerle yazılmış satırlara takılıyor gözlerim.

“Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uygarlığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir” diye başlayan hitabında Türk Gençliği’ne yaptığı uyarıları bir kez daha okudum.

“Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum. Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir” tümceleriyle başlayan hitabında, Ey Türk Gençliği! diye seslenerek emanetini devrettiği gençlikten kastı neydi acaba?

Önce şöyle başlayalım. Atatürk’ü herkes anlayamaz. Hatta anlamak istemez. Anlamış görünmesi bile çıkarını zedeler. Bunlar uygar insan davranışını da sergileyemezler. Böyle kişileri görmezden gelmek saflık olur. İyi yüreklilik olmaz. Onlara şu anda nerede yaşadıklarını sorsanız, “Türkiye’de” diyecekler. Eviniz, mülkünüz, işiniz, çoluk-çocuğunuz var mı? “Var” diyecekler. Kazancınızı elinizden alan, evinizde, işinizde size karışan var mı? “Yok” diyecekler. Yatmak, gezmek, dinlenmek istediğinizde sizi engelleyen oluyor mu? “Olmuyor” diyecekler. Minarede ezan okunuyor mu? Camiye gidebiliyor, ibadetinizi yapabiliyor musunuz? Sorularına olumlu yanıt alıyorsunuz. Vatandaşlık görevleriyle, toplumda yüklendiği sorumluluğun var mı? “Yoktur” diye yanıt verecekler. Ama Atatürk’ten söz etmesi gerektiğini de O’na “Beton Mustafa” diye hitap edecektir. Oysa sayılan ve sorulan bu davranışları ancak devletiyle, ülkesiyle, ulusuyla bağımsız olan vatandaşların sergileyebileceğini kabullenmez.

Aklını, kuvvetini, iradesini kullanarak ülkesini, ulusunu iç düşmanlardan olduğu kadar istilacı, emperyalist güçlerden kurtarmaya koşan her yaşta vatandaş kadın ve erkek, Atatürk’ün gözünde Türk gencidir.

İşte o zaman birey, birey her vatandaş, Atatürk gerçeğini anlamış olacaktır. O’nu anlamak demek, düşüncelerini paylaşmak demektir. Eserlerine sahip çıkmak demektir. Atatürk’ün eserlerini sahiplenmek, onları korumak, kollamak demektir. Çevresinde kenetlenmek demektir. Bireylerce yumak olup, olumsuzlukların üzerine gitmek demektir. Düşmana büyük, güçlü olduğunu göstermektir. Korkutmaktır. Yıldırmaktır. Yılmamaktır. Yorulmamaktır. Bıkmamaktır. Her zaman uyanık olmaktır. İleriyi görerek esenliğe ulaşmaktır. Asırlara uzanmaktır. Uygarlık dünyasını fethetmektir. Tüm bu alanlarda bilinçlenerek bilinçli olmak demektir. Gerektiğinde eylem ve tavır koymak demektir. 10 Kasım’ların önündeki, arkasındaki gerçekleri görerek, yaşanası ülkelerin en önünde olmayı amaçlamaktır.

Yolumuzu, insanımızı aydınlatan, bağımsızlık meşalemizi ateşleyen Atatürk Gerçeği’ni kılavuz olarak seçecek iyi günlere mutluluklar içinde uçacağız.

Atatürk ölmedi. Türk Ulusuna bıraktığı emanetleriyle, hiç ölmeyecek!

Enver Toçoğlu

Emekli Öğretmen

Tekrar buluşmak dileğiyle…

Sevgiler, saygılar…