Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

27 Nisan 2011

Şu tabloya lütfen dikkat!-2

Değişikliğin halka açıklanması sırasında gerçek demokrasinin uygulanması ve demokratik kurallara, Cumhuriyet kazanımlarına, Atatürk devrimlerine, herkes için insan haklarına, laikliğe, vatandaşın hak arama savaşımında anayasanın ve diğer yasaların herkese eşit olarak uygulanmasını istediler. Bu konuda muhalefet partileri, “Meclisten geçen ama, topluma hiçbir yarar sağlamayacak bu anayasa değişikliği,” aleyhinde nefesleri yettiğince, sesleri çıktığınca açıkça mitinglerde halka söylediler. Sonuç, %58 anayasaya Evet, %42 anayasaya Hayır çıktı. Anayasa değişikliği kabul edilmiş oldu.

Buyurun, kabul edilen anayasa değişikliğinden sonra neler yaşandığına bir bakalım.

* Anayasa da yapılan değişiklik öncesinde Hakimler, Savcılar Yüksek Kurulu’nda ‘HSYK’ yalnızca Adalet Bakanı ve müsteşarı üye iken, değişiklik sonunda Bakan ve Müsteşar’dan başka, Müsteşar Yardımcıları, Personel Genel Müdürü ve bazı daire müdürleri de üye kabul edildi. Böylece devlet yapısında bulunması gereken Yasama, Yürütme, Yargı erkleri kesinlikle birbirlerine bağımlı değildir.

Yasama organı, demokrasi ile yönetilen ülkelerde yapılan gizli oylama sonucunda seçilen ve ulusu temsil eden milletvekillerinden oluşur. Bu organ hükümetin, anayasal kurumların ve ülkede yönetimle ilgili yasaların anayasaya uygun, resmi dille herkesin kolayca anlayabileceği şekilde yasalaşmasını sağlamakla yükümlüdür.

Yürütme, seçimler sonucunda iş başına getirilen siyasi partinin genel başkanı, Başbakan olarak atandıktan sonra, kendi seçtiği ve Cumhurbaşkanı’nın onayladığı bakanlardan oluşur ve devletin işlerini yasalara uygun olarak yapmakla yükümlüdür.

Yukarıda sayılan 3 erkten birisi olan yargı erki bağımsız olması gerekirken yürütmenin güdümünde daha bağımlı duruma getirilmiştir. Yargı üyeleri önlerine gelen bir dosya yürütmeyle ilgili bir konuyu içeriyorsa, bu dosyadaki konuyu yasaya uygun olarak karara bağlaması olası değildir. Özellikle anayasa değişikliğinden sonra yürütmeyi ilgilendiren konularda aleyhte karar veren hakim ve savcıları sürgüne gönderilmiş, yürütme lehine karar veren hakim ve savcılar da taltif edilerek, dereceleri yükseltilerek daha üst makamlara getirilmişlerdir. Bunları deşifre etmek benim görevim değildir. Bu uygulamaların sonuçları hem basında, hem de ilgili kurullarca bilinmektedir. Yani yargı yürütmeye bağlanmıştır.

* 1980 darbecilerin yargı önüne çıkarılmasına ilişkin çalışmalara ne oldu? Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve onunla birlik olanlar demokrasiyi askıya aldıkları, suçsuz gençleri idam ettikleri gerekçesiyle hakim önüne çıkarılıp yargılanacaklardı! Kısacası anayasa değişikliği, 1980 darbesinin ülke düzeyinde yıkıma götürdüğünü söylüyordu, birçok kurumun yeniden canlanmasını sağlayacaktı.

 

Yani, kurumlar 12 Eylül darbecilerinden rövanş alacaktı. Başbakan televizyon kanallarında idam edilen gençlerin annelerine, babalarına, eşlerine, sevgililerine yazdıkları mektupları okurken, gözyaşları döküyordu. O gözyaşlarının aktığı pınarlar ne kadar çabuk kurudu! Bu bir vicdan sömürüsü değil mi? Darbecileri suçlarken, Kenan Evren’i makamında ağırlayan başbakan yardımcısının tavırlarını görmemiş olamayız.

* Haksızlığa uğrayan vatandaşlar haklarını daha kısa zamanda alacak ve mağduriyetleri giderilecekti. Bırakalım kısa zamanda düzelmeyi veya hak aramak ile yapılan yeni hukuk düzenin dava açmak bile büyük bir mali külfete neden oluyor.

Sözde Ergenekon Terör Örgütü’nden sabahın köründe evlerinden alınarak içeri tıkılan sanıklar, 2,5 yıldır Silivri Cezaevi’nde yatıyor. İki siyasi parti lideri Doğu Perinçek ve Tuncay Özkan Silivri de tutuklu. Bunlar hangi suçtan tutuklandıklarını kesin olarak bilmiyorlar. Söylentilere göre, 2003 yılında darbe yapacak ve anayasayı değiştireceklermiş. 2003 yılından tutuklandıkları 2008 yılına kadar ne yapmış bu sanıklar? İstanbul’da, Ankara’da bir kaç yere, toprağın altına 5’er 10’ar bombalar mı yerleştirmişler, darbe anında kullanmak üzere. Darbe öyle bir kaç bombayla mı olur?

Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba atan kişinin işlediği suç ile sözde Ergenekon Terör Örgütü’nün varsayılan üyeleri arasında ne gibi bağ ve benzerlik var ki, bu iki dava birleştirilebiliyor?

Yargıtay’a silahlı saldırı da bulunan, görevi başındaki bir hakimi öldüren, birkaçını yaralayan kişinin amacı da darbe yapmak mıydı?

Sahi, gazeteci Balbay’ın bilgisayarındaki gizli belgeler mi darbe yapacaktı da sahipleri Balbay üç yıla yakın zamandan beri Silivri’de hem de hücrede.

Bir siyasi partinin lideri Tuncay Özkan sanırım ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) düzenlediği Cumhuriyet Mitingleri’nde ateşli konuşmalarıyla hükümetin ve dolayısıyla Başbakan Tayyip Erdoğan’ın uygulamalarını eleştirdiği için tutuklanmış olabilir mi?

Hanefi Avcı’nın günahı çok herhalde! AKP ile bazı emniyet mensuplarının hangi açmazların içinde olduklarını deşifre ettiği için Silivri de yatıyor, daha ne kadar yatacağı belli değil, diğer sanıklarda olduğu gibi.

Hanefi Avcı kitap yazdığı ve bu kitabında hükümetin bazı uygulamalarını beğenmediği için Silivri’de. Peki, daha kitabı tamamlanmamış bir yazar hangi suçtan içerde biliyor muyuz? Kulağımıza çalındığına göre, kitabın içeriğinde sözü edilen sözcükleri oluşturan tümcelerden bomba ima ediliyormuş.

Hani, Türkiyemiz’de anayasaya göre, görsel ve yazılı basın hürdü! Herkes istediği gibi düşünür ve yazabilirdi! Hatta toplumu tahrik ve teşvik etmedikçe kişilere hakaret içeren sözler saf etmedikçe, istediği gibi konuşabilirdi! Yazabilirdi.

Devamı yarın

Tekrar buluşmak dileğiyle…

Sevgiler, saygılar…