Yenigün Gazetesi

“Gülce” Makale Yazısı

5 Şubat 2011

Benimle ilgili ilk röportaj

Sakarya’da, geçmişteki eğitim durumuyla şimdiki arasındaki farkları nasıl görüyorsunuz?

Eskiden bizim zamanımızda, yasalar yönetmelikler daha mükemmeldi. Örneğin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin kısa süren bakanlığından çıkardığı 24 yasa kuşa çevrilmeseydi, o yasalar yürürlükte olsaydı bugün Türkiye’nin eğitim durumu bambaşka olurdu. Öğretmenler, öğrenciler bizim zamanımızdaki kadar görev ve ödevlerine gerektiği kadar çalışmıyorlar. Bunun etkisi televizyon mudur? Yoksa günün getirdiği bazı akıl-almaz tutum ve davranışlar mıdır? Bilemeyiz. Yasa ve yönetmeliklerde çok değişiklikler yapıldı. İlkokul mezuniyet sınavı vardı. Ortaokul mezuniyet sınavı vardı. Şimdi hepsini kaldırdılar. Öğretmenin demesi ile sınıf geçiliyor. Hele kalmak diye bir şey yok. Bırakacaksın velisinin muhaffakatını alacaksın.

Önceden sınıf

geçmek daha zordu…

Tabii… Bilgi sahibi yapılarak mezun ediliyordu. Şimdi herkes geçiyor…

Sakarya’da eğitim düzeyini nasıl görüyorsunuz?

Pek iyi görmüyorum. Bunda birinci derece sorumlu velilerdir.
Çünkü çocuklarıyla ilgilenmiyorlar. Devlet okullarla ilgilenmiyor. Okullara
gidin. Şimdi hiçbirinin hademesi, hizmetlisi yoktur. Ne yaptı bu AK Parti
Hükümeti? Emekliye ayrılan hizmetlinin yerine kadroları iptal ediyor. Bulsunlar
diyor okullar. Belki merkezdeki Atatürk İlköğretim Okulu bulabilir. Zengin
muhit para toplayabilir, ama Mehmet Nuri İ.Ö.O., Cengiz Topel İ.Ö.O., Nurettin
İ.Ö.O. ne yapacak? Bu okullar nereden bulacak hizmetli çalıştıracak? Mecburdur
okul müdürleri, okul koruma dernekleri para almaya, toplamaya. Koruma
dernekleri, velilerden para almazlarsa okullar çöplük olur. Nitekim bugün böyle
oldu okullar. Ödleri kopuyor müdürlerin. Eser İ.Ö.O.’nu Cengiz Topel İ.Ö.O.’nu
öğretime ben açtım. Sıfırdan açtım. Kısa zamanda örnek okul haline getirdim
ikisini de. Benim deneyimlerim, çok okumam, gazeteci olmam nedeniyle
Adapazarlılar’dan çok yardım gördüm. Okulu geliştirmek için çok iyi para aldım.
Yani eskiden vatandaşlar daha yatkındılar. Devlet bugün okullara tamamen
sırtını dönmüştür. Para almayacaksınız diyor ya? Nasıl bir uygulamadır bu?

Velilerden paraalınmasını doğru mu buluyorsunuz?

Tabii doğru bulmuyorum. Buna mecburdurlar. Velinin,
vatandaşın okula sahip çıkması lazım. Parasal destek sağlaması lazım.

Eğitime yıllarını vermiş bir kişi olarak Sakarya’nın
eğitimle ilgili sorunları sizce nelerdir

Sakarya’da verimli, olumlu bir kadro yok. Üçlü koalisyon
hükümeti zamanında milli eğitim müdürü, müdür yardımcıları, şube müdürleri
vardı. Daha iyiydiler. Bakan olur-olmaz. 1041 kamu görevlisini görevden aldı
Hüseyin Çelik. Hiç incelemedi. İçlerinde pırlanta gibi insanlar vardı. Vali

Cahit Kıraç’tan takdirname almış olanlar bile vardı.

Sorunlar denince tabii bunların başında parasal sorunlar
geliyor. Devlet vermiyor bir şey… Bizim zamanımızda da devletin yardımını
görmedik; kendi yağımızla kavrulduk. Ama devlet, kamu görevlileri, Milli Eğitim
Bakanı ‘Okula para vermeyin. Okuldan para isteyenleri bize haber verin’
demezlerdi.

Devlet desteği sunarsa buna ihtiyaç olmaz mı yani?

Kendileri de destek vermiyorlar. Tabii ki ihtiyaç olmaz o zaman.

Görüyorsunuz su parasını bile devlet vermiyor. Emekli oldum. Ticaret Lisesi’nde kızım-oğlum okuyorlardı. Beni Koruma Derneği Başkanı yaptılar. Kayıt alırken, velilerden rekor düzeyde yardım topladım. Şimdi devlet ‘Okuldan para isteyenleri haber verin’ diyerek tahrik ediyor. Ayıp şeyler bunlar.

Senelerce öğretmenlik yaptınız. Sizce iyi bir eğitimci nasıl olmalı?

İyi bir eğitimci; Her şeyden önce eğitimci olduğunu hiçbir zaman unutmamalı. Güler yüzlü olmalı. Herkesi dost kabul etmeli. Herkese faydalı olmak için çalışmalı. Çocuklarla bilhassa çok yakından ilgilenmeli. Çocukların velileriyle çok yakından ilgilenmeli. Veliyi çok iyi tanımalı. Bir gün Cengiz Topel’de Müdürüm. Dışardan bisikletle geliyorum. Okulda bir bağırma var. Bir yaşlı kadın, bir bayan öğretmen kavga ediyorlar. Veli ‘Benim kızım törene katılmayacak’ diyor. Öğretmen de ‘Katılacak’ diye ısrar ediyor. Bütün sınıflar da kapıyı açmış onları izliyorlar. Ben kadını görünce meseleyi anladım. Kadına ‘Benim odama geç’ dedim. Kadına tek kelime söylemedim. Çıkardım 20 lira verdim. Kadın öyle bir ağladı ki. Beni kucakladı. ‘Sen helal süt emmiş adamsın. Param yok diye kızımın girmesini istemedim. Yoksa girmesini istemem mi?’ dedi.

Kadıncağıza dönüp ‘Bunu bir tek sen ve ben bileceğiz’ dedim. ‘Der miyim evladım?’ dedi. Kızın adı Hatice Mumcu. Ben de Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi gibi kapıyı açtım ve kızın etkinliklere katılacağını söyledim. Öğretmenler şaşırdı. ‘Nasıl deli kadını ikna ettin?’ dediler. ‘Kadın deli değildi ki. Siz öğretmenler delisiniz. Kadını doğru-dürüst tanısaydınız, bu kavgaya-gürültüye lüzum yoktu’ dedim. Zaman geçti Günaydın Gazetesi bir yarışma açtı. Öğretmen anılarınızı yazın diye. Kazanana 500 lira para vereceklerdi. Ben bu anıyla katıldım. 500 lirayı aldım. 20 lira verdim; 500’ü aldım. Bunu yazılarımda belirttim sonra.

Yeni nesil öğrencileri nasıl görüyorsunuz?

Valla hiç iyi görmüyorum. Geçenlerde bir yerde otururken iki gencin gözümün önünde ahlaksız hareketlerine tanık oldum. Nesil çok bozuldu. Gençler toplum içinde biraz daha saygılı olmak zorundalar.

Başarılı olmak isteyen öğrencilere nasıl öğütler verirsiniz?

Yani öğrenciler okulda problem çıkarmamalılar. Uyum içinde derslere çalışmalılar.

Devamı yarın…