Yenigün Gazetesi

Erkal Etçioğlu

Suçluluk ve Sürü Psikolojisi

Toplumların kültürleri, değer yargılan vs.gibi unsurlar, günlük yaşam içerisinde birçok konuya etki yaparlar. Alınan kararlarda duygusal zekanın etkisi de elbette bulunur. Ancak inanç, tutum ve davranışlar arasında bir uyumsuzluk görülüyorsa, bu pek iyiye işaret sayılmaz. İnançları sağlam kurallara bağlı insanların ve toplulukların tutum ve davranışları yanlışı gösteriyorsa, aradaki çelişkiyi sorgulamak gerekir. Bu durum toplumdaki stres kaynağını oluşturur.

Ahlaki ve etik değerleri kabul ederken, uygulamada bunun tam tersini yapmak eğer alışkanlık havine gelirse, sonunda bu değerler de yozlaşacak demektir. Oysa bugün toplum içerisindeki birçok insanımızda bunu yapmak normal hale gelmiş gibidir, insanlar adeta inandıklarını yapmak yerine, çıkarlarına göre hareket etmeyi tercin eder hale gelmiştir. O halde bu tercih toplu yapılır bir hale gelmişse, orada bir “Sürü psikolojisi” doğmuş demektir.

Topluluğa çıkar teklif eden bir kişinin yönlendirmesi ile toplum dinamikleri ters yönlere çekilebilir. Oysa büyük milletler insanlardan çok hayvanlarda görülen bu davranışa düşmezler. Onlar hedef, vizyon ye inançları ile çıkarların» birleştirmeyi başarmışlardır. Bunların çeliştiği noktalarda kendilerini var eden değerlerini tercih etmişlerdir. Çünkü çıkar, var olursanız bulunur. Eğer değerlerinizi yitirirseniz var olamazsınız. Var olmadıkça da çıkar bir işinize yaramaz.

Bir diğer yanılgı da toplumun her kademede yasa dışı yollara itilmesinden kaynaklanmaktadır. Bir insan doğumundan itibaren yasa dışı yollarla kendisini muhafaza etme alışkanlığı kazanmışsa, onu doğru mecralara çekemezsiniz. Böyle toplumlarda “Dürüstlük ye yasalara uyum” enayilik olarak algılanır.

Bu bir “Suçluluk psikolojisi” gelişimidir, işte toplumları yıkan bu tip değer yozlaşmalarıdır. Vergi ödeyen, çalıştırdığı işçinin primlerini tam olarak gösteren işadamları, son ekonomik krizler sonucunda hep iflas etmişlerdir, işadamlarının ve çalışanlarımızın çoğu, kendilerini kurtarmak için suç işlemeye adeta itilmişlerdir. Toplumun büyük kısmı bir şekilde suçlara karıştırılmışsa, önce o suçları normal bir olay olarak görme eğilimleri artar. Sonra bu yeni kültüre uyan yeni kültür unsurları üretilir. Örneğin “Bal tutan parmağını yalar” gibi. Sonra da bu anormal kültür, normal kültürün yerini almaya başlar. Hortumcular becerikli işadamı yerine koyulurlar. Temiz toplum hayal olur. Bu noktadan sonra suçla yaşamaya alışmış kitleler, hep çıkarlarını tercih etmeye başlarlar. Onlar için suç; Çıkarlarını korumamaktır. Oysa çıkarlardan önemli nice değer ve kavram, kendileri için daha önemlidir. Daha sonra bu ilkelere göre yaşama tarzı gelişir. Oy verirken inançlara göre değil, çıkanlara göre davranılır. İş yaparken etik değerlere göre değil, çıkarlara göre iş yapılır. Böyle bir toplumda önce “Adalet” sonra “Demokrasi” yara alır. Kim gecekondu affını çıkarırsa, o seçimlerden galip çıkar. Kim vergi affı getirirse, o iktidar olur. Bu tutum, toplumları yıkan bir tutumdur. Böyle toplumlarda kim kendini şikayet edebilir? Kim suçunu itiraf eder?

Oysa topluma yön veren idealistler hep yalnızdırlar. Onları herkes yadırgar. Ne zaman kitle için yol biter, işte o zaman idealistlere sarılırlar. Onları kurtarıcı olarak görürler. Ancak şartlar normalleştiğinde bu sefer idealist kadroları da yozlaştırmak için, çıkar planlamaları yeniden başlar. Bu bir kısır döngü olarak devam eder.

Yapılacak şey suçluluk duygusu ile yanlış davranmanın önüne geçmektir. Çoğunluk istiyor diye haklıyı ve hakkı bırakmamaktır. Şartlandırmalara ve körü körüne itaate karşı çıkmaktır. Kısacası aklı başına almak, bilim ve teknolojiyi önemsemektir. Aslında en önemlisi, milli iradenin oluşumunu sağlıklı yapabilmektir.