Adapazarı’nın Teşekkülü
I. Şehrin İlk Çekirdeği
XIII. asrın sonlarına doğru Osman Gazi’nin fetihleri sırasında kahraman bir kumandan olan Konuralp, henüz adı konmamış bugünkü Adapazarı havzasını fethetmiştir. Geçen asırlarda Batı Türkistan ve Azerbaycan’dan akınla gelen ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaylaklar, kışlaklar edinmiş Türk boyları ve aşiretleri için yeni sahalar açılmıştır. Göçebeliğe devam eden aşiretler, bu mümbit bölgede, hayvancılığa elverişli yerlerde konup göçerken, bir kısmı da göçebeliği terk ederek köyler ve kentler kurmuştur. Karamürsel Alp, Karamürsel’de ilk Osmanlı donanmasını kurarken tersaneye gerekli olan keresteyi Adapazarı Karasu havzasından, Sakarya vadisinden temin ediyordu. Daha sonra tersane İstanbul’a taşınmış, ancak kereste temini hâlâ bu bölgeden sağlanmaktadır. Karamürsel Alp, Adapazarı halkını tersaneye kereste temini ile yükümlü kılmıştı. Bu kayıt, çevrenin yoğun bir iskân alanına dönüştüğünü göstermektedir.
Bölgenin iskânını gösteren bazı vesikalarda, Geyve ismine ve bazı köy adlarına rastlanmaktadır. İbn-i Batuta, Orhan Gazi’yi ziyaret ederken bu civardan geçmiştir. Ünlü Arap seyyahı, (nehr-i azim) dediği Sakarya’dan geçişini ve Geyve’ye varışında bir Ahî tekkesinde misafir edilişini anlatarak Geyve’den bahsetmiştir. Orhan Gazi devrinde, birkaç vakıfla ilgili bir vesikada, havalide kurulan ilk Türk köylerinin isimleri öğrenilmektedir: “Orhan Bey’in 724 yılında Merkeze’deki zaviyeye yaptığı vakıfla, Adapazarı’nda Emir Ali Çiftliği, Kaymaklı ve Kuyumculu köyleri mescidleri için vakıflar kurmuş, bu vakıfların tevliyetini bazı Ahî, Fakih ve kadılara tevdi etmiştir.” Osmanlılar’da bu vadide tesbit edilebilen ilk vakıf örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Darıca, Pendik ve Kartal taraflarının, Çelebi Sultan Mehmed zamanında istirdat edilerek Yeşil Cami vakfına dahil edilmesi göz önüne alındığında, Timur istilasından sonra Adapazarı havalisinin de bir süre Bizans işgalinde kaldığı düşünülebilir. Sakarya nehri zamanla, Uzunköprü (Tavuklar Köprüsü) bölgesinde iki kola ayrılır. Kollardan biri, bugünkü Beşköprü’nün altından geçerken, diğeri ise nehrin bugünkü yatağından akar. Bu iki kol, Söğütlü civarında birleşerek tek bir kola dönüşür ve denize dökülür. Adapazarı, bu iki kol arasındaki kara parçası (ada) üzerinde kurulmuştur. Tarihî kayıtlarda bu adacıkta kurulan köyün adına 971 (1563) yılında rastlanır. 989 (1581) yılındaki bir kadılık kararında, bu köyün “Ada köyü” ya da “Nahiyesi” olarak anıldığı görülür.
Bugünkü şehrin nüvesini oluşturan Ada köyü veya nahiyesi, ekonomik ve sosyal bir merkezdi. Her hafta kurulan pazara, çevre köyler ve göçebe aşiretler gelir, mahsullerini satar, sosyal ve kültürel alışverişler yapılırdı. Bu durum, köy veya nahiyeyi canlı bir merkez haline getirmiş ve gelişimine zemin hazırlamıştır. Evliya Çelebi’nin bahsettiği kasaba, büyük ihtimalle burasıdır. Evliya Çelebi, 1058 (1648) yılında, Sapanca Gölü kenarındaki ormanlık alanda “Hasenden” kasabasına vardığını, burada sosyal ve ticari yapıyı ayrıntılı bir şekilde tasvir etmiştir.
Evliya Çelebi’nin bahsettiği kasaba, eski zamanlarda büyük bir şehirken, Murad Han zamanında Sakarya Nehri’nin taşması nedeniyle tahrip olmuş, ancak daha sonra yeniden canlanmıştır. Şehir, 300 haneli, camili, hamamı, hanları, okulları olan bir kasaba haline gelmiştir. Sakarya Nehri çevresindeki bu kasaba, üzüm turşusu ve Sakarya kavunu gibi meşhur ürünleriyle de tanınmıştır.
Adapazarı, Hendek derebeyleri arasındaki mücadelelerden bıkan Hendek halkının kasabayı terk etmesi ve kasabanın 300 hanelik bir nahiye haline gelmesiyle, büyük mezarlıkların varlığı bu durumu teyit etmektedir. 1253 (1837) yılında, II. Mahmud zamanında Adapazarı kaza haline getirilmiş, 1255’te yapılan nüfus sayımında 2700 ev tespit edilmiştir. Bu tarihten yarım asır sonra, Kırım ve 93 Harpleri sonrası Kafkas muhacirlerinin, Balkan ve İstiklâl Harbi sonrası ise Rumeli muhacirlerinin önemli rol oynadığı Adapazarı’nın nüfusu hızla artmıştır. XIX. yüzyıl sonlarına doğru Adapazarı, Kocaeli Vilayetinin bir kazası haline gelmiş ve İstanbul’un tüketim maddelerinden bazılarını temin eden önemli bir bölge olmuştur. Saray’ın bölgedeki ümran eserlerini gösteren fotoğraflar, bu dönemin izlerini günümüze taşımaktadır.
II. Adapazarı Çevresinin İskânına Dair Onomastik İzler
Adapazarı vilayetindeki bazı mahallelerin (Tığcılar, Hasırcılar, Semerciler, Pabuççular, Yağcılar, Başlar, Tuzla, Çıracılar) isimleri, bölgenin ilk iskânına dair önemli ipuçları sunmaktadır. Türkmenlere ve Yörüklere ait vesikalarda bu isimlerle anılan aşiretlere rastlanmaktadır. Hatta bugün dahi Akdeniz ve Ege sahillerinde yerleşmiş veya göçebeliği sürdüren Yörük oymaklar arasında Pabuççular, Yağcılar, Başlar, Çıracılar, Hasırcılar, Semerciler ve Tığcılar adlarına rastlanmaktadır. Bu durum, Adapazarı ve çevresinin ilk Türk sakinlerinin Yörükler olduğunu göstermektedir.
Göçebeliği terk eden Yörükler, köyler kurmuş ve Türkmen aşiretleri arasında yaygın olduğu üzere, oymaklarının isimlerini köylerine vermişlerdir. Aynı aşiretin kolları olan oymaklar genellikle birbirine yakın köyler oluşturmuş, zamanla nüfusun artması ve kurulan pazarın ekonomik ve sosyal etkileriyle bu köyler Adapazarı’nın mahallelerine dönüşmüştür. Nitekim 1133 (1717) yılına ait bir fermanda, Akyazı nahiyesine bağlı Tığcılar Köyü adı geçmektedir.
Adapazarı’na bağlı Emirler Köyü ile Geyve’ye bağlı Bayet Köyü, 24 Oğuz Boyu’ndan birinin adını taşımaktadır. Emirler Köyü, Eymir Köyü adının değişmesinden türemiştir. Bayet Köyü ise Bayat Boyunun adını aynen muhafaza etmektedir. Keza Karasu’ya bağlı Yuvalıdere Köyü, Yuva Boyu ile ilişkilidir. Merkeze bağlı Bedii Kadirbey, Bedii Tahirbey ve Eski Bedii köylerinin adlarının Beydili Boyu ile bağlantılı olması kuvvetle muhtemeldir.
Merkeze bağlı Karateke Köyü, Karatekeli Aşireti tarafından kurulmuştur. Aynı aşiretin Ege bölgesinde de köyler kurduğu ve bazı kollarına, birkaç yıl önce Ege yaylalarında yapılan araştırmalarda rastlandığı bilinmektedir. Yine merkeze bağlı Karaman Köyü, Türkmen aşiretlerinden Karamanlıların iskânıyla oluşmuştur.
Diğer köyler arasında:
- Abalı Köyü, “Türkmen taifesinden Abalı Cemaati”nin iskânıyla,
- Akyazı’ya bağlı Haydarlar Köyü, “Haydarlı Aşireti”nin iskânıyla,
- Akyazı’ya bağlı Gökçeler Köyü, “Cemaat-i Gökçelü”nün iskânıyla,
- Karasu’ya bağlı Karalar Köyü ve Kurtbeyler,
- Sapanca’ya bağlı Kurtköy,
- Geyve’ye bağlı Kurtköy, “Cemaat-i Kurdlu”nun iskânıyla kurulmuştur.
Hendek’e bağlı Sofular Köyü, “Sarıcalı Cemaati” tarafından, Geyve’ye bağlı Kozan ve Çine Köyleri ise Azerbaycan’ın çeşitli yerlerinde de rastlanan isimlerdir. Adana ve Aydın’da da aynı isimde kazalar bulunmaktadır.
Merkeze bağlı Büyükhataplı ve Küçükhataplı köyleri ile Akyazı’ya bağlı Yörükyeri ve Potuklar Köyleri, Yörük aşiretleri tarafından kurulmuştur. Yörükyeri ismi, bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Hataplı ve Potuklar terimlerinin ise yalnızca Yörükler tarafından kullanıldığı bilinmektedir.
Bölgedeki diğer önemli köy isimleri arasında şunlar yer almaktadır:
- Merkeze bağlı: Bilecikler, Budaklar, Çerçiler, Çökekler, Güneşler, Hacılar, İlyaslar, İmamlar, Karabdiler, Poyrazlar, Rüstemler, Tavuklar
- Akyazı’ya bağlı: Yağcılar, Yahyalı, Çakıroğlu, Çengeller, Sepetçiler, Güvençler, Çıldırlar, Kepekli
- Geyve’ye bağlı: Alıplar, Ceceler, Demirler, Hacılar, Kançılar, Ağaççılar, Ahiler, Davutlar
- Hendek’e bağlı: Yağbasan, Camili, Haraklı
- Karasu’ya bağlı: Sinanoğlu, Taşlıgeçit, Yassıgeçit, Resuller, Ardıçbeli, Kuyumcum, Tepetarla, Çatalövez, Karapelit, Kökpelit, Çobanyatağı, Yalpankaya, Yanıksayvant, Açmabaşı
- Sapanca’ya bağlı: Akçay, Balkaya, Dibektaş, Güldibi, Kırkpınar, Yanıkköy
Özellikle Karasu’ya bağlı Subatağı Köyü, 60 yıl önce iskân edilen Karakeçeli Aşireti tarafından kurulmuştur. Bu köyün halkı, her yıl Söğüt’e giderek Ertuğrul Gazi’yi anma törenlerine katılmaktadır.
1938-1945 yılları arasında Karasu’ya bağlı iki yeni Yörük köyü daha kurulmuştur. Bu köyler, Karasu’nun batısındaki İnsaniye Köyü ile Karaboğaz İskelesi arasında, sahil boyunca oba-mahalleler şeklinde teşkil edilmiştir. Denizköy’e bağlı Poyraklı, Recepler, Karamezinler, Camitepe ve Tazıoğlu Obaları ile Bıyırdık Köyü’ne bağlı Körükler, Başoğlu ve Haraboğaz Obaları bu köyleri oluşturmaktadır. Bu Yörükler, yerleşmeden önce Geyve, Göynük ve Taraklı yaylalarında yaşamaktaydılar.
Bu veriler, Türk sosyal antropolojisinin derinlemesine incelemesi gereken önemli unsurlardır.
III. Nüfus Hareketleri
Adapazarı, asırlar boyunca ekonomik ve sosyal canlılığını sürdürerek gelişmiş, dış göçlerle nüfus bakımından büyüyen, hareketli bir merkez haline gelmiştir. Bölgenin tarımsal verimliliği, İstanbul ile Anadolu arasında bir ticaret merkezi olması, şeker ve vagon tamir fabrikaları gibi endüstriyel kuruluşlara sahip olması bu gelişimi hızlandırmış ve nihayetinde vilayet statüsüne kavuşmuştur.
Aşağıda sunulacak rakamlar, sadece doğal nüfus artışını değil, köylerden ve özellikle civar vilayetlerden Adapazarı ve Karasu’ya olan göçleri de gözler önüne sermektedir. Görüldüğü üzere Geyve ise tersine, bu dönemde nüfus kaybı yaşamış ve azalan bir yerleşim yeri olmuştur.
Yıllar | Adapazarı | Akyazı | Geyve | Hendek | Karasu | Sapanca |
1927 | 83.093 | 30.646 | 24.573 | |||
1935 | 5.219 | 36.297 | 24.040 | 17.587 | ||
1940 | 9.910 | 39.145 | 25.109 | 20.354 | ||
1955 | 135.020 | 43.400 | 47.369 | 35.150 | 36.169 | |
1960 | 162.508 | 49.837 | 51.949 | 39.681 | 44.903 | 13.114 |
1955-1960 yılları arasında Adapazarı’nda %20 oranında bir nüfus artışı görülmüştür. Bunun yaklaşık %13-14’ü doğal artış, %6-7’si ise köylerden ve diğer şehirlerden gelen göçlerle gerçekleşmiştir. Bu, on bin civarında bir göç hareketine işaret etmektedir. Henüz yayımlanmamış 1965 nüfus sayımı sonuçlarının da benzer bir artış oranını göstereceği tahmin edilmektedir.
Karasu bölgesinde 1940-1955 yılları arasında %40 civarında bir nüfus artışı beklenirken, bu oran %80’e ulaşmıştır. Bu dönemde Karasu’ya yaklaşık sekiz bin göçmen gelmiştir. Ayrıca, 1955-1960 arasında %24 oranında bir nüfus artışı daha görülmüştür. Türkiye genelindeki yıllık %2,5-3’lük doğal artış oranı göz önüne alındığında, bu %24’lük artışın yaklaşık %10’luk kısmı köylerden ve çevre illerden gelen göçlerle açıklanabilir.
Geyve ise 1940-1955 döneminde %40 olması beklenen nüfus artış oranını sadece %21 olarak gerçekleştirmiştir. Bu, kasabadan Adapazarı’na doğru 7-8 bin kişilik bir göç olduğunu göstermektedir. Ayrıca, 1955-1960 yılları arasında Geyve’den yaklaşık iki bin kişinin dışarıya göç ettiği anlaşılmaktadır. Yurt dışına işçi olarak gidenlerin miktarını belirlemek için yapılacak resmi bir çalışma, göç hareketlerinin daha net bir tablosunu sunabilir. Bununla birlikte, bu türden göçlerin Adapazarı ve Sakarya için geri dönüş potansiyeli taşıdığı açıktır.
Diğer yerleşim yerlerinde nüfus artışı genellikle normal bir seyir izlemiştir. Ancak Geyve’den iş olanakları arayışıyla önemli bir nüfus dışarı göç etmiş; Adapazarı ve Karasu ise bu iş arayan nüfusu kendine çekmiştir.
IV. Çevrenin Etnik Durumu
Adapazarı ve Sakarya çevresi, Türkiye’nin etnik yapısı en karışık ve heterojen olan bölgelerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Ancak, henüz şehir istatistikleri ve şehirleşme üzerine yapılmış araştırmalar, bu konuda bir etnik yapı tipolojisi ortaya koymamıştır. Sakarya Vilâyeti’nin etnik yapısını daha detaylı incelemek için gelecekte bir araştırma yapılması gereklidir. Şimdilik, geçmişe dair bir fikir vermek amacıyla, yaklaşık yarım asır önceki Düzce’nin etnik yapısını ve milli kültür perspektifini ele alabiliriz:
“Düzce Ovası, fetih zamanı adına izafeten ‘Konrapa, Konrepe, Konuralp eli’ olarak anılmıştır. Düzce kazasının nüfusu (24.723) Türk, (9.813) Çerkeş, (6.914) Abaza, (4.891) Rumeli muhaciri, (1.242) Tatar, (747) Kürt, (3.225) Laz ve Gürcü, (6.405) Ordulu, (90) Boşnak, (705) Kıpti Müslümandan oluşmaktadır. Bunun dışında (587.95) Müslüman ve (822) Rum, (583) Ermeni olmak üzere toplamda (1.405) Hristiyan bulunmaktadır. Etnik çeşitlilik açısından Düzce, adeta ‘Nuh’un gemisi’ gibidir. Bu bölgede farklı kökenlerden gelen insanlar, kendi dini ve diline bağlı kalmış, adet ve geleneklerini değiştirmemiştir.
Sakarya Vilâyeti’nin etnik yapısını incelemek için, 1960 yılına ait nüfus sayımına göre Sakarya’nın nüfusu 361.992 olarak kaydedilmiştir. Bu nüfusun büyük bir kısmı, yani 350.473 kişi, Türkçe ana diline sahiptir. Geride kalan yaklaşık 11.000 kişilik nüfus ise, Türkçe dışında başka diller konuşmaktadır. Bu veriler ışığında, Sakarya’da Türkçe konuşanlar büyük bir çoğunluğu oluştururken, diğer dilleri konuşanların oranı oldukça düşüktür. Ancak, 50-60 yıl önceye ait verilerin eksik olması nedeniyle, milli kültürün temsili konusunda kıyaslama yapabilmek şu an için zordur.
VI. 1960’da Adapazarı’nda Türkçe’den başka dilleri konuşanlar
1960 yılına ait istatistiklere göre, Adapazarı’nda 11.478 kişi, 14 farklı dil konuşmaktadır. Bu veriler şu şekilde dağılmaktadır:
Gürcüce 2.992, Boşnakça 2.492, Çerkezce 1.514, Kürtçe 1.273, Abazaca 1.014, Arnavutça 850, Lazca 579, Sırpça 270, Pomakça 95, Ermenice 76, Rumca 63, Bulgarca 38 ve Arapça 19 kişiden oluşmaktadır. Bu rakamlar, Adapazarı ve çevresinin heterojen yapısını ortaya koymaktadır.
Bu dağılımdan şu sonuç çıkarılabilir: Sakarya, giderek büyüyen, sanayi, ticaret ve tarım alanlarında gelişim gösteren bir çevre olarak önemli bir potansiyele sahiptir. Sakarya’da, maddi gelişmelerin yanı sıra kültürel ve dilsel birlikteliğin de sağlanması temenni edilmektedir. Son elli yıl içinde Türk dili, çevrenin yüksek kültür dili olarak belirleyici bir rol oynamış ve önümüzdeki elli yılda da bu rolünü sürdürmesi beklenmektedir.
Sosyal entegrasyon sosyolojisi, tarihsel gelişmelerin etkisiyle ortaya çıkan geçici etnik ve dilsel farklılıkların, millî bir bütünlük içinde nasıl eriyeceğini gösteren bilimsel bir yaklaşım olarak önemli bir yer tutmaktadır. Sakarya’nın, ekonomik ve kültürel gelişim yolunda hızlı adımlar atarken, kültürel ve dilsel yönlerini de göz önünde bulundurması gerekmektedir. 1966 yılında çevrenin eğitim ve öğretim kurumlarının Türkiye genelinde ideal bir gelişim gösterdiği gözlemlenmiş olup, bu gelişmenin devam etmesi için umutlu olmak için hiçbir engel bulunmamaktadır.
Kaynakça
Eröz, M. (2011). Adapazarı’nın Teşekkülü. Istanbul Journal of Sociological Studies(7), 61-70.