Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

17 Ağustos 2003

Dört yıl önce bugün

Türkiye’nin büyük bir bölümü dört yıl önce bugün 17 Ağustos’ta büyük bir yıkımla, ölümle, yaralanmalarla, alt-üst karışarak çok kahredici, çok acı bir tablo ile karşılaşmıştır. Adapazarı 16 Ağustos günü pek çok yurt köşesi gibi pırıl pırıldı. İmrenilecek şehir halindeydi. Güzelleşiyordu. Daha da güzelleşecek “Belediye iyi çalışıyor” diyorduk. Ama 16 Ağustos 1999 bağlayan gece 03.02 gece dedik ya altı üstüne geldi. Özellikle Adapazarı tanınmaz haldeydi.

1943 depremi, 1957 ve 67 depremlerini de yaşadılar Adapazarlılar. Ama 17 Ağustos 1999 gecesindeki kadarını hiç görmemişlerdi. Yaşamamışlardı. Art arda cesetler çıkarılıyordu. Cesetler bulunamıyordu. Mehmetçik daha ilk anda, gecenin karanlığında kurtarıcılığa başlamıştı. Yıkık binalar arasında cesetleri çıkarıyorlardı. Arayıp duruyorlardı. Tam tamına ana-baba günüydü 17 Ağustos gecesi başlayan acılı, kahredici sarsıntısı. Allah öylesine bir gece, gündüz göstermesin tüm insanlara.

Ne yapacağını bilemeyen genç yaşlı, bay-bayan insanlarımızın dertlerine deva olmak isteyen ordu mensupları, kamu görevlileri insanüstü çırpınışla ölüleri, yaralıları bulup bulup çıkarıyorlardı. Çalışmalarını, çırpınışlarını görenler özverili çalışmalarını dört yıl geçmesine karşın hala tazeliğini canlılığını koruyor, anlatıp duruluyor…

Deprem haberleri nerelerde duyulduysa insan seli akmaya başladı yardım için deprem bölgelerine. Sakarya’ya da kurtarıcı olma amacıyla gelenler oldu. Gerçekten çok faydaları oldu. Ölümle kucak kucağa gelenlerin bile pek çoğunu kurtardıklarına yürekten inanıyorum.

Beşinci kattaydım. Deprem altımı yıkmıştı. Güçlükle indim aşağıya. Hacı Salim Balaban’ın torunuyla birlikte taksilerindeki radyodan çok daha kötü deprem haberlerini aldık. Yürek dayanacak gibi değildi.

Şehre doğru yürüdüm. Yanlışlıkla İzmit Caddesi’ne sapmışım. Beyoğlu kasabının tabelasını görünce dönmem gerektiğini anladım. Döndüm. İzmit Caddesi’ndeki binalar yerle bir olmuş.

Atatürk Bulvarı insanlar sel olup gelip, konmuşlar çevrenin yıkılan binalarından. Yıkılmayan binalardan. Sarılmışlardı birbirlerine, ağlıyorlardı…

Valilik önüne geldim. Vali Yener Rakıcıoğlu üç-beş, sekiz-on kamu görevlileri ile daire müdürleri ile meslek kuruluşu başkanları ile komutanlarla acılı insanların acılarını dindirmek için birşeyler yapmak için çırpınıyorlardı…

Depreme yakalandığım, altı yıkılmış, Akıncılar Mh. Akıncılar Sk. 6/5 Yeldan Aparmanı’na çıktım. Cereyan yok, su yok, telefon çalışmıyor. Pijamalarla, yarı yıkık balkonda kalvaltı yaptım. Aşağıda yan apartmandan ceset çıkarılmak isteniyordu. Uğraşıyorlardı. Yüksek sesle seslendim; “1943, 57, 67 depremlerini yaşadım. Depremle ilgili çok yazılar okudum. Deprem bitti. Korkmadan binalarınıza girin. Yaralılarınızı çıkarın, ölenlerinizi çıkarın”dedim art arda. Sekiz-on kez böylesine seslendim. Faydasız olmadı değil.

Ekmek, yiyecek, giyecek yardımları gelmeye başladı yurt içinden, dışından. Kamyon kamyon giysiler, yiyecekler geliyordu. Teslim edecek yetkili bulamıyorlardı. Ortaya bırakıp gidiyorlardı. Aynı aileden üç-beş, sekiz-on kişi tekrar tekrar gelip alıp gidiyorlardı yağma- cılar. Sağlıklılar, utanç verici pek çok haksız alıp gidenleri gördük. Çıkıştık, mıkıştık. Ayıp falan-filan dedik. Ama dinleyen yoktu…

Bugüne gelelim. Adapazan güzelleşti. Bayağı güzelleşti. Deprem öncesinden daha güzel oldu Adapazarı’nın pek çok yeri. Ara sokaklar, caddeler güzelleşti.

Sakarya Valisi M.Cahit Kıraç depremin 43ncü günü 1 Ekim 1999 günü gönüllü gelip kriz merkezinde “Genç-dinç, dinamik, bilinçli vali diye görevlendirilmişlerdi. Acı gerçeği çok iyi biliyorlardı. Sayın Kıraç atanmışlarla, seçilmişleri uyum içinde, birlikte çok hizmetler vermekle yükümlü olduklarını çevresine iyi anlattılar. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Duran, meslek kuruluşları başkanları ve diğerleri bilinçlı, tutarlı, çok güzel hizmetler vermişlerdir…

Gelen yetkililer verilen gereksinimler raporlarını okusalardı. İlgilenselerdi Sakarya, Adapazarı daha kısa zamanda daha mutlu bir ortama girebilirdi. “Devlet yardımcı olmadı” denemez. Ama en çok yıkılan, depremin en çok zarar verdiği Sakarya bir bakanı olmadığından yeterince yardım görmemiştir. Dünya devletlerinin açıkta kalanlara prefabrike yaptırmalarında gösterdikleri gayreti küçümseyemeyiz. Aynı dinden olmadığımız halde, tam karşıt devletler bile büyük yardımda bulundular…

Prefabrike okullar, sağlık ocakları, barınma yerleri yaptırdılar. Türkiye, Sakarya varlıklı insanlarımız da bir şeyler yapmış olmalarını herkes boşuna bekledi. Çok zenginler kişisel yardımlarda yabancılar kadar olamadılar. Bu hep bilinen hep konuşulan kahredici acı bir gerçektir. İçtenlikle dileğim, duam böylesine bir felaket bir daha hiçbir yerde yaşanmasın.

Yarın tekrar buluşmak dileğiyle….