Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

19 Temmuz 2003

"Taraklı'nın saklı tarihi”

(İstanbul efendileri, İstanbul’a ilk kez 1391’de Samanlı Dağları’ndaki Türkmen Beldesi’nden geldiler). İlimizin çok uzak ilçelerinden Taraklı ile ilgili bu güzel yazıyı gazeteci dostlarımdan Deniz Som yazdı. Cumhuriyet yayımladı. Dörtte çok anlamlı, güzel, büyük resimle yayımlandı. Resimleri vermeye teknik olanağımız yok. İşte bu güzel yazı

“Yollar, tanhin içinde doğanın izniyle açılır. Anadolu’nun kral yollanı böyledir… İpek Yolu böyledir. Bağdat Yolu böyledir… İstanbul’u Ankara ya bağlayan eski karayolu böyledir. Amma velakin, 1951’de Demokrat Parti Karayollan açmaya başladığında adına E-5 denen İstanbul-Ankara yolunu tarihin içinden değil de siyasi bir tercihle Düzce ve Bolu’dan geçirmiştir. İşte bu yüzden tarihte ve doğaya kafa tutan yol, kardan, buzdan, sisten, havadan kaptığı nemden kapanır!

Yeşil tepeler arasında

Yüzyıllar boyu Kral Yolu’nun İpek Yolu’nun, Bağdat Yolu’nun, eski Ankara Yolu’nun geçtiği Taraklı da kendi içine kapanır ve yeşil tepelerin arasında saklanır…

Taraklı, Adapazan’nın küçük ve dahi küçücük bir ilçesi… Nüfusu 5 bin var yok.. Adapazarı’ndan Bilecik’e doğru giderken Geyve Boğazı’nı geçtikten sonra sola sapıp, Geyve’yi geride bıraktıktan sonra Samanlı Dağları’na tırmanıp varıyorsunuz Taraklı’ya… Taraklı, gözden ırak kalmanın karşılığını, geçmişi 300 yıla varan ahşap evlerini koruyor… 80’den fazla ahşap ev, kimisi epey yıpranmış olsa da ayakta duruyor, birçoğunda oturuluyor. Çarşısı, yüzyılların izini taşıyor… Taraklı, tarihle iç içe yaşıyor… Taraklı’da tarih, iki sarnıcın varlığı ile İsa’dan 2 bin yıl öncesine kadar iniyor ama ne Büyük İskender’in ayak izi kalmış ne de Jünstinyen’in…

Taraklı’da tarih Osmanlı’yla yeniden yazılıyor…

Söğütte koyunlarını otlatan Osman’ın henüz beyliğini ilan etmediği yıllarda 1289’da Taraklı Türklerin eline geçmiş… Osmanlı palazlanıp Bizansı kuşatır hale gelince, Yıldırım Beyazıt, entrikalarla Sallanan Bizans Sarayı’na Istanbul’da Türk tacirleri için bir mahalle kurulmasını kabul ettirmiş. 1391 de Taraklı ve Geyve’den geçen 700 hane Sirkeci’ye yerleştirilmiş… Bu demektir ki sonradan “İstanbul beyefendisi olacakların atası gidenler! Nezaket, köklerden gelen miras olmalı…

Korunan ahşap evler

Ahşap evlerin iki yanına dizildiği dar sokakta yürürken yabancı deyip görmezden gelmiyorlar, pencereden bir selam gönderiyorlar… Yaşlı ağaçların gölgesindeki çay bahçesinde otururken, hal-hatır soruyorlar…

Taraklı son yillarda emekli beldesi olmuş… Sakin, sessiz, huzurlu ve dar bütçeyle idare edilebilecek bir yaşam arayanlar Taraklı’ya yerleşmeye başlamış… Ama Taraklı’nın asıl beklentisi… Koruma altındaki ahşap evlerin pansiyona dönüştürülmesi, turizme kazandırılması. Özellikle 2.5 saat ötedeki İstanbul’da bulunanların, hafta sonları nefes alabilecekleri bir mekan yaratılması.

Horoz sesleriyle uyanmak… Mevsimine göre bahçedeki kirazı, eriği tatmak… Beş asırlık çınarın altında uzanmak…

Yunus Paşa’nın Camisi

Nefes almak… “ Hemen hemen herkes kaşık ve tarak yaptığından, bu şehre taraklı derler” diyen Evliya Çelebi’nin kulaklarını çınlatıp, tahta kaşığı pilava sallamak… Büyük şehirlerde düş olan ne varsa, Tarklı’da gerçeğin ta kendisine dönüşüyor…

Şimdi bu tabloya tarihi bir anıt ekleyelim, Yunus Paşa Camiisi… Yunus bir devşirme… Yavuz Sultan Selim’in veziri… Sultan Selim, Mısır seferine çıktığında kışı geçirmek için Taraklı’da konaklıyor… Ordunun konaklaması sırasında Yunus Paşa da bir cami yaptırıyor… Tarih, 1517 olmalı…

Ve aynı yıl Mısır’da Sultan Selim’in veziriazamı Hadım Sinan Paşa öldüğünde Yunus Paşa veziriazam oluyor. Taraklı Yunus Paşa Camisi’nin bir Mimar Sinan eseri olduğunu öngörüyor 1960 yılında caminin onarımını yapan yüksek mimar Cahide Tamer… Kare planlı, tek minareli, cephe duvarlan ince yontu küfeki taşından klasik üslupta bir cami. Kubbesi kurşun kaplı olduğu için Taraklı’da “Kurşunlu Cami” deniyor…

Yavuz’un hiddeti

Taraklı’nın tarihini yazan Taraklılı ahi Naci İşsever; “Minare ile cami bedeninin ölçü ve oranları, herhalde usta değil de kalfa elinden çıkma bir yapı olduğunu düşündürür” diyor…

Oysa Mimar Sinan’ın Üsküdar Şemsipaşa’da yaptığı caminin de minaresi Taraklı’daki kadar kalın olmasa da küçücüktür…. Ne ki Taraklı’daki minarenin iç çeperinin yalın kalması inşaatın aceleye geldiğini göstermektedir…

Taraklı’dan kalkıp Yavuz Sultan Selim’in peşinden gideyim…

Ridaniye’de MemlukSultanı Tumanbayi yenen Sultan Selim, Kahire’yi alıyor… Fakat Tumanbay Kahire’ye saldınp Osmanlı askerlerini pusuya düşürüyor… Bunun üzerine

vezinazam Yunus Paşa, yeni kuvvetlerle Kahire’ye giriyor, sokaklarda savaş üç gün üç gece sürüyor… Tumanbey, kadın giysileri ile Kahire’den kaçıyor.. Fakat fazla uzaklaşamadan yakalanıp öldürülüyor… Yavuz Sultan Selim, Hicaz emirinin gönderdiği kutsal emanetleri alıyor… Bu arada Yunus Paşa’yı Mısır Valisi yapmışken halkın karşı çıkması üzerine kararından vazgeçiyor, Mısır Valiliği’ne Halep Valisi Hayır Bey’i getinyor… Sultan Selim, yanında Yunus Paşa olduğu halde Mısır’dan ayrılıyor…

Gazze yakınlarına geldiklerinde Sultan Selim, “Mısır’ı arkada bıraktık ” deyince Yunus Paşa, bunca zahmetle alınan Mısır’ın Hayır Bey gibi bir Çerkeze verilmesini eleştiriyor… Yavuz Sultan Selim atının dizginlerini çekiyor, yanındaki kethüdaya dönüp, “Yunus’un başını vurun” diyor… Sultan Selim, hırsından Yunus Paşa’nın kellesini üç gün yanında taşıdıktan sonra Katye’de gömdürtüyor.. Ordu, Istanbul’da dönüşte yine Taraklı’da konaklıyor… Bu kez Yunus Paşa yok. Kutsal emanetler, Taraklıda Yunus Paşa’nın yaptırdığı caminın önünden gecip gidiyor…

Yoldan ve gözden ırak kalan Taraklı, doğası ve tarihi ile keşfedilmeyi bekliyor”.

Yarın tekrar buluşmak dileğiyle…