Yenigün Gazetesi
“Özgürce” Makale Yazısı
31 Mayıs 2012
SAÜ' de adamı varmış Fahri Dr. olmuş
Sakarya Üniversitesi’nin kurulmasına en çok çalışanlardanım. O yılların gazeteleri koleksiyonlarda. Bu nedenle SAÜ’nün gelişmesini, büyümesini sade Türkiye’nin değil dünya üniversitelerinin en önde geleni olsun isterim.
SAÜ’nün öğretime açılması için en çok çalışan Mustafa Kazak’ı ve diğer rahmetlileri minnetle anıyorum. Ne günlerdi o günler.
Sakarya Üniversitesindeki bir kırtasiyeci mi desem, kitapevi sahibi desem birine fahri doktora unvanı vermiş, Cafcaflı bir de tören yapılmış bu nedenle…
Uygun bulup bulmadığımı soranlar çok oldu.
Bulmadığımı söyledim her sorana. Böyle bir onurlandırma yapılacaksa hemen aklıma gelen inceleme araştırmayla pek çok derde hatta her derde deva olanlar ortaya koyan en önde, en başta analarının ak sütü gibi Fahri Tuna ve Ali Aktaş’a verilmeliydi.
İnsanın gücü yetmez gibi geliyor bana. Fahri ve Ali’nin kitaplarına, gerektiğinde faydalanmak için baktığımda, o ne dev ve dolu dolu bilgiler veren kitaplar.
“Fahri doktora” unvanı verilen, cübbe giydikleri kişi ne yapmış. Uykusuz kaldığı geceler öyküler yazmış. Romanlaştırmış, parasal gücü var kitaplaştırmış, bastırmış. Uyanık davranmış çift maaşlı. Ticarethane de var. Diplomalı eğitimci olduğundan geliri de azımsanamaz.
Parasal gücün olsa Falih Rıfkı Atay’ın gazetesi Dünya’da çıkan “Anadolu Notları” kitabını bastırırım üç beş. Arma parasal bir gücüm yok. Garip bir emekli öğretmenim. Yazarcığım.
Ve böyle bir kitapçık çıkardığım zaman Fahri Doktora cübbesini giyene de bol bol yer veririm. Yanında çalışan Hasan Yıldız’ın işine son verirken yasal vermesi gerekeni neden vermediğini sorardım.
Üç ayı aşkın süre kaldıkları tutuklar evinde de nasıl ifade vererek kurtardığımı da anlatırdım.
On beşe yakın insanın nasıl sevinç gözyaşları ile teşekkür ettiklerini, sade bu fahri doktora cübbesinin vermediğini belirtir, Köy Enstitüsü çıkışlı olduğundan mı derdim.
Avukatları çok değerli eğitimci İbrahim Türk’ün ifadelerinden sonra tutuklular yanında nasıl elimden ve alnımdan öptüğünü.
Beklerdim böyle bir ifade. Ama bu kadar mertçe ve yüreklice verebileceğini düşünmemiştim. Sağ ol Abdullahçığım dediğini duyanlar var aramızda. Birinin birlikte çalıştığımız emekli öğretmen ablası hala söyler,
“Öyle ifade vermek için kaç gün çalıştınız?” Sorusuna:
“Vallahi hiç çalışmadım Askeri yargıları güvenceli buldum.”
“Doğruları söylersem on beşe yakın kişi özgürlüklerine kavuşurlar” dedim.
Yanılmadığımı Avukat İbrahim Türk’ün;
“Abdullah Çelik’in ifadesinden sonra hemen tahliyelerini istiyorum diye gür sesi ile salonu çınlatamazdı.
Ve ben öylesine yüreklice, mertçe, korkmadan hepsini savunduğu için Avukat Türk, tahliyelerinde ısrarlı olunca Askeri Savcı ve yargıçlar yanılmıyorsam yetkisizlik karar verdiler ve on beşe yakın Sakaryalı özgürlüğüne kavuştular…
Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Muzaffer Şadur, Mükremin Tekin’in çok yaşayamadılar. İstanbul, Ankara gazetelerinde, Prof. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun Yeni Adam’da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkardığı o İlköğretim ve Ortaöğretim Hıfzırrahman Raşit Oymen’in eğitim hareketleri öğretmen dernekleri, Köy ve Eğitim ve daha pek çok dergilerde yazılarım çıktı. Sevgili dostum Hasan gibi yapsam 10-15 üçer beşer yüz sayfalık kitaplarım olur. Ama göğün kör olası para para para yok işte…
SAÜ hata etmiştir. Dönüşü olmaz. Hemen yapacağı bir şey var.
Fahri Tuna ve Ali Aktaş’tan başarılı eserlerini istemeliler, onlara da vermelidirler. Belki daha da vardır. Fahri doktora cübbesini giymesini hak etmişler, onlarda örneği insanların en iyisi rahmetli Hüsnü Gürsel’e de verilmeli.
Sevgili dostum rahmetli Dr. Sermet Sever’in bir kamyon dolusu kitaplarını ne yapalım diye soran eşi Gerda hanıma yardımcı oldum. SAÜ’ye Elmas’ın yardımıyla verdirdik. Eczaneci Niyazi Atasoy’la Tıp Fakültesi’ne çok yaradı…
Köşem doldu yerim bitti.
Tekrar buluşmak dileğiyle… Sevgiler saygılar…