Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

2 Nisan 2010

61 yıl önce Adapostası’nda çıkan yazım

Bugün köşemde ilk kez sunduğum 61 yıl önce 1 Nisan 1949 Cuma günkü Adapazarı’nın tek gazetesi, o da Salı Cuma günleri iki yaprak, 4 sayfalık gazetede ve yerelde çıkan ilk yazımdır.

Allah’a şükrediyorum, gençliğimi okey, konken, pişpirik oynayarak geçirmedim. Hep insanlara, topluma hizmetle, hem kolayca verilemeyecek hizmetleri vererek üyelikler vererek geçirmişim.

Hiç unutmam öğretmen eşi ölen öğretmen kızı, öğretmenin bir atamasını istermiş. Milli Eğitim’de bu işlere bakan Ekrem Güler “Olmaz” demiş. Araya girmem, arzularımın giderilmesi istendi benden.

 Vali Sayın Gökhan Aydıner’e gittim. Özetledim durumu. Ummadığım, aklıma gelmeyen tepkiyi gösterdiler.

Ekrem Bey Ekrem Bey! Bizim Abdullah Çelik’imiz var. Hocamın haklı, makul, normal isteğini nasıl yapmazsınız?

Güler Yılmaz Sabihahanım’a yazılı yazı gelmezse imzalamam” dediler.

Sayın Vali Aydıner çok doğru olduğunu söylediler. 18 yaşını dolduralı üç ay olmuştu sınıf öğretmeni olarak girdiğimde. Oyun, kahvehane yaşama bedir bilmem. Bilenler, tanıyanlar çok.  Hep insanlara, topluma hizmetle, hem kişisel çıkarsız. Karşılık beklemeden.

Bu nedenle sağlıklıyım. Hizmetlerimi sürdürüyorum.

İste tam 6 yıl önceki yazım…

Köylerimizin öğretimle kalkınması

Okuyup yazmasını bilmeyen herhangi bir şahıs, bu noksanlığından dolayı, hayatta karşılaşacağı türlü zorluklardan çoğunu yenemez.

Köylerimizin ve köylülerimizin kalkındırılması işinin başında da genç bu mesele karşımıza çıkar. Köylünün okuyup yazabilmesi…

Cumhuriyet devrinde bu yolda, devlet ya milletimizce atılan adımlar küçümsenemez. Fakat itiraf etmek de lazımdır ki varılmak istenen netice henüz hayli uzaktadır.  Osmanlı İmparatorluğu’nun senelerce süren ihmallerinden doğan bu manevi yokluk da genç Cumhuriyetimizin ve milletimizin senelerden beri devam eden gayretleri ile ortadan kalkacaktır.

Köylülerimizin çoğunluğunun (hatta hepsinin) okur-yazar hale gelebilmesi için türlü güçlükler yenilmiştir. Fedakar köylülerimizin köylerde yaptıkları muazzam okul binalarında bu gün 7 ile 16 yaş arasında bulunan yavrularımız okumaktadır. Onaltı yaşından büyük olanlar tahsil çağının dışında büyük bulunduklarından köy okullarına kabul edilmemekte bunlardan okuma yazma imkanına kavuşamamış olanlar cahil kalmaktadır.

Gerçi, Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu’nda bu nokta düşünülmüş, okul çağının dışında bulunanlar için gece ve akşam kursu açılacağı bildirilmiştir. Halbuki bu maddeler imkansızlıklardan dolayı uygulanamamaktadır. Bu uygulanmadan kimseyi sorumlu tutamayız. Nihayet bu iş köyün öğretmeni tarafından görülecektir. Sabahın 08.00 inden akşamın 17’sine kadar beş sınıfın öğretmenliğini buna ilaveten okul başöğretmenliğini yapan köy öğretmenini günlük vazifeleri yapmaktadırlar. Onun bir de kurslarla ilgilenmesini istemek takatini insan gücünü inkar etmek olur.

Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat ve  Kanunu’nun gece ve akşam kurslarına dair maddeleri uygulanamıyor diye köylerimizde okuyanın arttırılabileceğinden ümidi kesmek mi lazımdır?

Hayır!.. Biz böyle bir düşünceyi hem ayıplar, hem de şiddetle ret ederiz. Mesleğe intisabımdan bu güne kadar az bir zaman geçtiği halde, köylülerle sıkı temaslarım sonunda onları okur-yazar hale getirmenin gayet kolay olacağı kanaatine vardım.

Okula dün denecek kadar yeni bir geçmişte kavuşan, kültürün yeni girdiği köyümde okur-yazar nispetinde %40 tan, %80’e bir artış vardır. Bu okuyanı düşündürür ve ilk anda akla “Nasıl olur?” sorusu tabii olarak gelir.

Şöyle yapıyoruz. Her gün gelen gazetemi, Ada Postası’nı, diğer illerde çıkan Köy Postası, Ülkü, Çiftçi Bayrak dergilerini okuyoruz. Köyün kahvehanesine devam edenler, günde yarım saat gazete dinlemesini itiyat edindiler. Dinleyiciler günden güne çoğaldı. Kışın soğuk, çamur ve yağmurunda bile bu işi ihmal etmez oldular. Okunanlar zevk veriyordu. Zira okuma bittikten sonra, okuduklarımız üzerinde konuşuyor, mütalaalarımız ortaya koyuyor, fikirlerimizi münakaşa ediyorduk. Dinlemeyi itiyat haline getirenler, şehre indikçe şehirden gazete getirmeye başladılar. Dinleyicilerimizde başlayan bu ilgi genişledi, genişledi ve onlar çocuklarından, kardeşlerinden ve benden öğrendikleri ile hecelemeye başladılar. Bugün aralarında mükemmel gazete okuyanlar vardır.

Okumanın, bilhassa gazete okumanın faydalı olduğunu köylerimize öğretmen ve bu zevki aşılamak, bu sahada onları aydınlatmak ülküsel öğretmenlere düşmektedir. Bu zevk anlaşıldıktan sonra, tahsil çağının dışında bulunan babalar çocuklarından, ağabeyler de kardeşlerinden okuyup yazmayı öğrenecektir.

Tekrar buluşmak dileğiyle… Sevgiler, saygılar…