Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

23 Şubat 2011

70 yıl öncesinin Hendek İlçesi-7

İsli bir lambanın son ışık parçaları ile aydınlanan evin zemin katındaki odada, Ayşe benzini biten bir motorun son çırpınışları gibi, cansız elleriyle tütün demetlerini sıralıyordu. Vakit bir hayli ilerlemiş, dışarıda keskin bir rüzgar ıslık çalarak, gece bekçiliği yapıyor. Eski ahşap evlerin çatı ve saçaklarına, genç kızlara sataşan delikanlılar gibi takılıyordu. Fakat Ayşe bütün bu muhitindeki ses ve hareketlerden habersiz gibi tükenmeyen sabrı ile çalışıyor, kendi kalbiyle kendi kendine konuşuyordu. Ne düşünüp, ne konuştuğunu kendi dahi tahlil edemiyordu ki. Bu sırada gecenin sessizliğini yırtarcasına çınlayan, onu düşüncelerinden zorla ayıran kesik ve sık üç tokmak sesiyle birdenbire irkildi. Bu çalışı tanımıştı. Artık gecenin bu saatinde bu sese alışmıştı o…

Kapıyı açmak üzere kalkarken, gelenin Ali olduğunu ezberden söyleyebilirdi. Müsterih gibi görünen taze yüzünde çabucak bir korkunun, bir ızdırabın derin çizgileri belirivermişti. Acaba Ali’yi nasıl bulacaktı? Yine sarhoş muydu? Yine onu hırpalayacak mıydı?..

Bu düşünceleriyle gördüğü hakikat ne kadar yakındı. Evet. Ali, yine sarhoş iki tarafa sallana sallana, bir idare lambasının karanlığı ancak loşluğa çevirebildiği, taşları yer yer kırılmış avluda ilerliyordu. Ayaklarının kırık taşlara çarparak çıkardığı sesleri, bu akşam daha dik ve sert çıkan homurtuları kesiyor ve bastırıyordu.

Kadın, alışkın olduğu bu homurdanma ve alkol hareketlerine karşı her zamanki gibi omuz silkiyor ve bu hareketlerinin sona ermesini, efendilerine zorla itaat eden hizmetkarlarını tükenmez sabrı ile bekliyordu.

Nihayet onun, etrafına daima mikrop saçan bir leş gibi yatağa serildiğini gördükten sonra, yarıda kalan tütünlerini denetlemek üzere, hayatının en mühim saatlerini işgal eden zemin katındaki küf ve nikotin kokan odasına kapandı.

Elleri karmakarışık tütün yapraklarını düzeltip sıralarken kafası da karmakarışık düşüncelerle dolup boşalıyordu.

Kalbi ve hisleri üç sene evvellerine takıldı, daldı. Durdu…

Dünyada her canlının taze bir hayat alemine adım attığı berrak bir bahar günü Ali ile nişanlanmıştı. Ne güzel

gündü bu…

Bugün bahçedeki şeftali baharının altında ilk defa Ali’nin elleri, onun olgunlaşmış başak renkli saçlarının dalgalarını okşamış ve yeşil ışıklar saçan gözler bu ellere ne emin bir teslimiyetle bakmıştı. 

Bir sene bu tatlı hayalin hakikat olacak tahassüsleri ile çırpınmış, gene böyle bir bahar günü memnuniyet ve sevinç ifadesi olan beyaz gelin elbisesine bürünerek, şeftali baharları ile süslenen arabada komşu kazadan Hendek’e gelin gelmişti.

Bir senedir gençliğinin bütün heyecanlarıyla besleyip olgunlaştırdığı muhayyel hayatı bugün apaçık önüne serilecekti. Kim bilir bu hayallerine ne kadar güzel hakikatler karışacaktı. Bütün bu tatlı hayaller ne yazık ki pek çabuk seraplaşmıştı…

Gençlik iştiyakiyle beklenen hayat bu muydu?..

Mesut yuva, yalnız tütün kokularıyla, nikotin zehiriyle cehennemleşen bu çatı altı mıydı?..

Beklenen erkek, şu merkezi sikletini değiştirmiş, içkinin hayvanlaştırdığı yaratık mıydı?..

Derin bir soluk alış… Bir ürpererek sarılış… Genç kadını daldığı acı hakikat denizinden kurtardı.

İsli lamba, fitiline emdiği son petrol damlalarıyla titrek ışıklar saçarken, yorgun göz kapakları bu titreyişe uyar gibi halsiz kapanıp açılıyordu.

Dışarıda aynı rüzgar keskin ıslıklarını çalıyordu.

Bahçede bir horoz öttü.

Komşularda kapı hareketleri duyuldu ve sokakta ayak sesleri başladı. Demek ki sabah yaklaşmıştı.

Zayıf dizleri üzerinde kalkamayan vücut kendini küf kokulu odanın sedirine bırakıvermişti.

***

Bu yıl tütün her yıldan fazla para etmişti. Ayşe, memnundu. Hiç olmazsa maddi refaha kavuşacaklar ve küçük Kaya’ya istediği oyuncakları alabilecektir. Buna rağmen, kalbi bilmediği bir korkunun heyecanıyla çırpınıyordu…

Halbuki bugün onların tütünleri satılıyordu. Hem de iyi bir fiyatla…

Akşam… gece… gece yarısı… sabah yaklaşıyor… Ayşe dirseklerini pencereye dayadı, gözleri son ümit ışıklarıyla açılıp kapanıyor. Ali gelmiyor amma. Güneş belirdi. Sokaklar canlandı. Ali gelmedi…

***

Bugün son gayreti de kalmamıştı Ayşe’nin.

Tütün yapraklarının ciğerlerine verdiği zehirle, Ali’nin benliğine akıttığı acı, bugün birleşerek onu yere yıkmışlardı.

Verem mikrobunun kolları arasında o, ebedi istirahatgahına giderken, bir haftalık ayrılıktan ve tütün paralarını bin bir zevk alemlerinde bitiren koca, o gün İstanbul’dan dönüyordu.

Işık

Devamı yarın…