Evliyalar Şehri Sakarya
Kahraman Baba
Yenikent Devlet Hastanesi Karşısında, 1980’li yıllarda mesire yeri olarak kullanılan günümüzdeki Kent Ormanının arkasında bulunan türbedeki zat, yörede Karaman Baba, Peygamber soyundan gelmesinden dolayı da “Seyyid Karaman Baba” olarak anılmaktadır. Karaman Baba “Horasan Erenleri” ve “Alp Erenleri” arasında yer alır. Asıl adı Can Baba’dır. Kara lakabı ise, üstündeki kara elbise ve başındaki kara külahtan ötürü Hacı Bektaş Veli tarafından kendisine verilmiştir. Onun, İstanbul’un fethine gelirken burada şehit düştüğüne inanılır. Doğuda Hacı Bektaş-ı Veli tarafından kendisine verilen görevleri tamamladıktan sonra Batı Anadolu’da görevlendirilir. İstanbul’un Fethi için Batı Anadolu’ya gelen Karaman Baba bugünkü Sakarya topraklarında yer alan tekfurlarla savaşırken 1414 yılında şehit olur. Bu hadiseden sonra yerleşik Türkmenler o mevkii Karaman Baba Tepesi ve Ormanı olarak adlandırmışlardır. Türbesindeki tabelada ‘Kureyş kabilesinden Kahraman Baba’ yazılı açıklama yer almaktadır. Halk arasındaki söylencelere göre 10 metreyi aşan mezarına ayağının sığmadığı söylenmektedir. Her yıl Kahraman Baba Anma Törenleri yapılarak hayır pilavı dağıtılmaktadır.
Karakamış Türbesi
Bu türbe, Hz. Seyit Kahraman’ın kardeşinin oğlu Çavuş Abdullah Kadir ve kız kardeşi Fatma’nın 1668 tarihli mezarlarının bulunduğu türbedir. Günümüzde mahalle olan Karakamış köyünde bulunması sebebiyle bu adı almıştır.
Osman Bin Zeyd Ensari
Osman Bin Zeyd Ensari Türbesi’nde medfun bulunan zat, eshab-ı kiramdandır ve peygamberin mihmandarı Ebu Eyüb Ensari’nin kardeşi olduğu ileri sürülmektedir. Türbesi Adapazarı Kaynarca yolu üzerindeki Emirdağ Mezarlığı yanındadır. 1967’de belediye tarafından yaptırılmıştır.
Zincirli Baba
Akyazı ilçesine bağlı Taşburun, Ballıkaya ve Taşyatak köylerini bir birine bağlayan noktada Zincirli Baba diye de anılan Mir Ali Türbesi bulunmaktadır. Her yıl geleneksel olarak Temmuz ayı içerisinde anma etkinlikleri düzenlenir. Ziyaret çevre ilçelerden gelen birçok hocanın ve hafızların okudukları Kuran-ı Kerim, ilahiler ve yağmur duası ile sona erer.
Üç Şehitler
Taşyatak köyünün Domuzgölü mevkiindedir. Akyazı Konuralp kumandasında 1323’te fethedilerek kendisine bu bölge dirlik olarak verildi. Onun 3 tane askeri bu bölgede şehit oldu. Galip Baba, Muhammed Burhan, Sultan Salih isimli bu şehidlerin üçü de Ömercikler Mahallesi Türbe Sokakta medfundur. Ancak bu türbeler 1932 yılında nüfus memuru Zeki Bey tarafından ortadan kaldırılmıştır. Halk arasında Tekkeyi yıkan görevlinin o gece felç geçirdiği, anlatılır. 2004’ten beri her yıl Ömercikler Mahallesi Muhtarlığı etrafı demir şebeke içine alınan Şehitlik başında anma programı düzenlemekte ve Şehitler için dua edilmektedir.
Şehit Abdül Kerim
Şehit Abdül Kerim Türbesi ilçeye üç km mesafede bulunan Pazarköy’de olup, türbe bina içindedir. Şehit Kerem Ali diye de bilinen Türbe Keremali Tepesinin zirvesindedir. Halk arasında Keremali diye anlatılan menkıbeye göre, Anadolu’da Müslümanlığın yayılmasında önemli etkinliği olan yedi evliya kardeşten Kerem ve Ali savaşarak dağın zirvesine tırmanırlar, tepede şehit olurlar. Alana, Keremali Tepesi adı verilir. Çevredeki bazı ilginç şekilli kayalar için, bu iki insanın oturduğu, namaz kıldığı, ayak izi olduğu iddia edilir. Burası esasen sahabeden Abdülkerim Hazretlerine aittir. Akyazı Belediyesi destek verdiği 2015’teki Geleneksel 8. Pazarköy Şehitler Okuması’nda. Pazarköy Mahallesi Abdulkerim Hz Kabri şerifinde tüm şehitler ve deprem şehitleri için Kuran-ı Kerim okunur ve yemek verilir. Tarihçi Yazar Akyazıhavadis köşe yazarı İhsan Uzungüngör, günün anlam ve önemine dair şu konuşmayı yapar. “İslam ordusu burada bir süre kalmış ve bu süre içinde Malik bin Ebi Habli şehit düşmüştür ve yolun altında bulunan su kaynağının yanına defnedilmiştir. Malik bin ebi Habli, Neccar oğullarından olup Peygamberimizin dayı tarafından akrabasıdır. Bedir savaşına katılmış sekiz tane Malikten birisidir. Oğlu Ali bin Malik de, İstanbul savaşına katılmış yaralanmış ve yolda şehadete kavuşmuştur. O da burada babasının karşısına defnedilmiştir.”
1135 yılında, Danişment Mehmet Gazi Bizans’ın sıkıştırması üzerine Selçuklu Sultanı Sultan Mesut’tan yardım istedi. Selçuklular da yardım ederek Bizans askerlerini Sakarya Nehri’nin batısına sürerler. Bu savaşlar Çankırı’dan başlar ve Kerem Ali dağında yapılan son savaşla sonuçlanır. Kerem Ali dağında Selçuklu ve Danişment askerine ait yüzlerce şehit bulunmaktadır.
Bunlardan biri de Selçuklu askeri Kerem Ali’dir. Şehit Tepe’de bulunan Kerem Ali’ye ait birçok efsane vardır. Bunlardan biri, herhangi bir savaş başlamadan önce bu şehidin top atması ile ilgilidir. Kerem Ali Dağı’nda görülmesi gereken yerler Ağlayan Kaya, Ezan Taşı, Namaz Taşı ve Kerem Ali Taşı’dır. Bir taşın kovuğunda biriken yağmur suyu taşı tamamen ıslak tuttuğu için Ağlayan Kaya’ya bu isim verilmiştir. Bu taş türbenin 60m. aşağısında, yanardağ ağzının kenarındadır. Namaz Taşı, türbeye çıkarken, Adapazarı yönünden sağ tarafta yüksek bir taştır ve taşın namaz kılınacak kısmı olan oyuk, kıble yönündedir. Koltuk Taşı ise, zirvede türbenin yakınında içi oturmaya ve kol dayamaya uygun bir taştır ve bu taşın üzerinde hala Keremali Dedenin oturduğuna inanılır. Zirvede bulunan küçük düzlükte bir mescit ve Keremali Dede Türbesi vardır. Mescidin kuzeyine inşa edilen iki katlı binada kadınlar ve erkekler için namaz kılma yerleri bulunmaktadır. Misafirler için yapılan yatakhanede misafirler istedikleri kadar kalabilirler. Keremali dağında bulunan göl kıyısında her sene yaz ayı ortalarında anma törenleri ve yayla şenlikleri yapılır.
Yedi Kardeşler Türbesi
Ömercikler Mahallesi Tekke Sokaktadır. Burada Konuralp Gazi ile Akyazı’nın fethi sırasında düşmanla çarpışan ve burada şehit düşen Konuralp Gazi’nin silah arkadaşlarına mezar yapılır. Burası, Yedi Kardeşler Şehitliği olarak da bilinir. 12. yüzyıl sonlarına doğru Umur Han adında bir bey tarafından Sakarya ırmağının doğusunda Candaroğulları beyliğine kadar olan ve Akyazı, Hendek, Taraklı, Geyve ilçeleri ile Düzce, Bolu, Mudurnu ile Safranbolu havalisine Umurhan Beyliği kurulur. Candaroğulları ve Osmanlılar tarafından fetih hareketi sırasında şehit
oldukları kaydedilen Galip Baba, Muhammet Burhan ile Sultan Salih’in, buraya defnedildiği ileri sürülür. Geçmişte yıkılarak harap edildiği şehitliği, o günden bu güne Tekke sokakta bulunan sokak sakinlerinin sahiplenerek temizliğini yaptıkları anlatılır. Burada 2004’ten beri her yıl geleneksel olarak mevlüt okunur ve yemek ikram edilir.
Karıncalı Dede
Adapazarı’nı Bilecik’e bağlayan E-25 Karayolunun Adliye köyü mevkiinde yüksek bir kayanın üzerinde bulunan türbenin adını, karıncalarla insanüstü ilişkiler kuran ve onlarla adeta konuşan bir Türkmen ermişinden aldığı söylenmektedir. Hoca Ahmet Yesevi’nin talebelerinden olduğu söylenen Abdullah Bin Yaşari 11. yüzyılda Sakarya’ya gelir. Çevreye zarar veren
karıncaları etrafına toplayarak onlarla konuştuğu ve hayatının sonuna dek onlarla beraber ömür sürdüğü ile ilgili hikayelerin olması bu Horasanlı ermişin Karıncalı Dede adı ile meşhur olmasına sebep olmuştur20. Menkıbeye göre karıncalar tarafından basılan bir köyün ahalisi Karınca Baba’ya başvururlar. Köylerini bu karıncalardan kurtarmasını isterler. Bu şahıs köye gelerek dua eder ve köyün karıncalardan kurtarılmasını sağlar. Bu olaydan sonra bu kişinin adı “Karınca Baba” olarak anılır. Çevreye zarar veren karıncaları da, onlarla konuşarak ikna
eden mübarek zat, karıncaları yanına toplamakta ve birlikte bir hayat sürmektedir. Hayatını adeta karıncalarla birlikte geçiren Türkmen ermişine, vasiyeti üzerine vefatından sonra söz konusu kayanın üzerinde mezar yapılmış olup, burası zamanla “Karıncalı Dede Türbesi”ne dönüşmüştür. Bu türbeyi ziyaret edenlerin, dileklerinin kabulü için bölgede bulunan ağaçlara bez parçası astıkları ve karıncaların yemesi için pirinç bıraktıkları görülmüştür. Türbenin etrafının ağaçlıklı olması sebebiyle Karınca Baba’yı ziyarete gelenler burada piknik yaparlar.
Karıncalı Dede Türbesi, rivayete göre üç kardeşten birinin türbesidir. Ne zaman ve kim tarafından ahşap olarak inşa edildiği bilinmemektedir. Diğer iki kardeşten birisinin Akyazı,diğerinin Geyve dolaylarında bulunduğu rivayet edilir.
Sakar Baba
Anlatılır ki, günün birinde Sakar Baba adlı bir ermişin yolu Adapazarı’na düşmüş. Irmak üzerindeki Beşköprü’den geçerken durdurulmuş ve kendisinden “geçiş vergisi” istenmiş. Sakar Baba, parası olmadığından veremeyeceğini söyleyerek geçiş izni istemiş. Ama kimse oralı olmamış. Sakar Baba bir dua ederek suya eliyle yön göstermiş. Duası biterken ırmak yatak değiştirmiş ve
gösterdiği ovadan akmaya başlamış. Sakar Dede köprünün sahibini lanetlemiş olduğundan, nehir yolunu değiştirmiş ve köprü kuru toprak üzerinde kalmış. O yüzden Sakar Baba’da:
“Geçme namerd köprüsünden
Ko aparsın su seni
Sinme tilki gölgesine
Ko yesin aslan seni”
deyip suya dalmış ve karşıya geçmiştir. O günden sonra ırmağa Sakar Baba denmeye başlanmış, daha sonra bu isim “Sakarya” şekline dönüşmüş. Bugün Erenler Tepesinin eteklerinde bulunan
Sakar Baba Türbesinde yatan ermişin bu kişi olduğuna inanılır. Sakarya Baba’nın üzerinden geçmek istediği Beş Köprü diye anılan köprü de II. Justinianus Köprüsü’dür. Yapıldığı dönemde altından geçen akarsu yön değiştirmiş olup günümüzde köprünün altından su akmamaktadır.
Ağaç Baba
Erenler Tepesi, aynı zamanda Ağaç Baba’nın yattığı yerdir. Menkıbeye göre, Ağaç Baba baharda ormana iner, boş tarlalara fidanlar diker ve ağaç yetiştirirmiş. Ağaç Baba’nın diktiği ve yetiştirdiği ağaçları kesen veya zarar verenlerin başları bin bir bela ve felaketten kurtulamazmış. Bu yüzden kimse ormanlara el süremezmiş.
Selman Dede
Karasu yolu üzerinde Çamdağı, Bayraktepe Mevkiinde bulunan Selman Dede türbesine çeşitli hastalıklar ve yağmur duası için gidilir. Türbeyle ilgili inanışa göre, oraya bırakılan suyun ertesi sabah bittiği söylenmektedir. Ayrıca bu suyla ak saçlı bir ihtiyarın abdest alarak ibadet ettiğine inanılmaktadır. Selman Dede, Akyazılı Sultan Dede’nin altı kardeşinden biridir37. Akyazılı Sultan Tekkesi, Bulgaristan’ın Varna şehrinden Balçık kasabasına giderken Hacıoğlu Pazarcığı’nın (Şimdi Dobriç) Obroçişte köyünde bulunur. Tekke türbe ve imaretten oluşmaktadır. Bugün de ziyaret edilen Selman Dede türbesinin çevresinde her yıl Temmuz ayında, belediye tarafından ‘Selman Dede Anma, Sünnet ve Güreş Etkinliği’ düzenlenir ve “hayır pilavı” dağıtılır.
Eren Dede
Erenler/Eren Dede Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde bir köprübaşındadır. Burası Dereboğazı Mahallesi’ne bağlı bir mevkidir. Anlatıldığına göre, Erenler Dede’nin türbesi önceleri, eski adıyla “Horhor” yeni adıyla “62 Evler” denilen yerdeyken bir depremde su üzerinde yüzerek bugünkü yeri olan Nuriye Köyü’nün girişindeki yere gelmiştir. Eren Dede Akyazılı Sultan Dede’nin altı kardeşinden biridir.
Sarı Dede
Sarı Dede Akyazılı Sultan Dede’nin altı kardeşinden biridir. Hendek’in Çay Mahallesinde bulunan Sarı Dede Türbesi ile ilgili çeşitli inanışlar vardır. Burada adaklar adanır, pilav dökülür, yağmur duası edilir. Ayrıca türbeye gelen kötü niyetli bir kişinin felç olduğu söylenir. Anlatıldığına göre, Karaçökekli Kemençeci İsmail Ağa, öküz arabasıyla türbenin yanından geçerken öküzlere vurduğunda, ak saçlı bir ihtiyar gelip hiddetle üç dört tokat atmıştır. Her türlü haksızlığa karşı olan erenler, sadece insanların değil hayvanların da koruyucusudur. Burada Sarı Dede, bir hayvanın canını yakan kişiyi cezalandırmıştır.
Keremali Dede
Keremali Dede Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi Keremali Dağı’ndadır. Mevkii olarak Göksu Köyü yakınındadır. Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük yararlılıklar gösteren yedi kardeş evliyadan dördü ölünce geriye kalan Kerem, Ali ve Hasan bir kayıkla bugünkü Keremali tepesinin eteğine gelirler. Kerem ile Ali’nin kayıktan inmelerine rağmen, Hasan inmez. Diğerleri arkasından, “Dur Hasan” diye bağırırlar, ancak Hasan durmaz ve suda kaybolup gider. O günden sonra buraya “Durhasan” denilir. Sonrasında Kerem ile Ali ise savaşa savaşa yaralı bir halde tepeye kadar tırmanırlar ve tepede şehit olurlar. Onun için tepeye “Keremali Tepesi” denir. Bugün, çıktıkları yerlerdeki kan ve ayak izleri ile oturup ağladıkları yerler hâlâ bellidir. Halkın anlattığına göre savaşlarda Keremali’nin türbesinde top patlıyormuş. Nitekim Kıbrıs Savaşı’nda da bunu görenler olmuş. Dağa adını veren evliya için her yıl Keremali Dede Etkinlikleri (15 Ağustos) düzenlenir. Keremali Dede Akyazılı Sultan Dede’nin altı kardeşinden biridir.
Vahap Dede
Vahap Dede Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde Karadere Köyü yakınlarındadır. Vahap Dede Akyazılı Sultan Dede’nin altı kardeşinden biridir. Çam Dağı’nda bulunan Vahap Dede Türbesi ile ilgili efsaneye göre, Bizans’la yapılan savaşta Vahap Dede şehit düşer, kellesi kesilir. Kellesini koltuğunun altına alıp dağa çıkan dedeyi birisi görür. Vahap Dede orada kalır. Halk da onun durduğuna ve yattığına inandığı yerde türbesini yaptırır. Bu yedi evliya, yılın belli dönemlerinde Salman Dede’de toplanırlarmış. Kimilerine göre her Kadir gecesi, bir yıldız şeklinde kardeşlerin türbesi dolaşılır, kimilerine göre de yedi kardeş aralık ayında yeşil ışık olarak küme halinde yuvarlanıp bir yatırda birleşirlermiş. Yeşil kümenin bazı evlere gittiği ve insanların dertlerine çare olduğuna dair rivayetler vardır.
Şeyh İzzettin İsmail
Şeyh İzzettin İsmail, Hendek İlçesine bağlı Şeyhler Köyü’nde türbesi bulunan ve 1300’lü yıllarda yaşayan bir Anadolu erenidir. Kendisinden bahseden kaynaklar muhtelif tahrir defterleri ve mülknameler ile sınırlıdır. Şeyhin yaşadığı dönem esas alındığında, Anadolu Abdalları yahut Horasan Erenleri olarak zikredilen dervişler zümresine mensup olması kuvvetle muhtemeldir. Akyazı Kazası’na bağlı Çalıca köyünün Orhan Bey’den Şeyh İsmail’e vakfedildiğine dair ilk resmi evrak olma özelliğine sahip bir mülknameden söz edilmektedir. Feridun Emecen’e göre bu mülknamenin bir vakıfın kaydına veya gerçeğine sadık kalınarak sonradan hazırlanmış olması ihtimal dahilindedir39. Bunun yanı sıra, Hüdavendigar Livası Tahrir defterlerinde, Akyazı
Kazası’na bağlı Çalıca köyünün, Orhan Bey döneminde vakfedildiği ve tasarrufunun Şeyh İsmail’e verildiğini ihtiva eden bilgiler yer alır. Daha sonra bu vakfiyenin şeyhin oğullarından Derviş İsmail, Minnet, Bali ve Yusuf ’un tasarrufuna geçmiş olduğu, Orhan Gazi’ye ve Sultan Mehmed’e ait hükmü hümayunlardan anlaşılmaktadır. Bu durumda, Akyazı’ya bağlı olan Çalıca köyünün, bir şeyh ailesi gözetimindeki evladlık vakıf olması muhtemeldir. Günümüzde Sakarya’nın Hendek ilçesine bağlı Şeyhler köyünde türbesi bulunan Şeyh İzzeddin İsmail’in tasavvufi ve tarihi aidiyetine dair bilgiler yalnızca ona atfedilen efsaneler ve şifahi bilgiler ile sınırlıdır.
Şeyhler köyünde anlatılan menkıbeler şöyledir. İlk anlatı, Şeyh İzzeddin İsmail ile onun atası Şeyh İbrahim’in Sakarya Irmağı’nın doğu kıyısına yakın olan Şeyhler köyüne gelerek burada bir tekke açtıkları yönündedir. Bir diğer anlatı ise, Düzce üzerine sefere giden gaziler, erzaklarının azalması sebebiyle Kargalıhanbaba Köyü dolaylarında konaklamaya karar vermişlerdir. Gazilerden biri ötedeki bir köyü işaret ederek oradan erzak yardımı alması için askerleri görevlendirmiştir. Köyde askerler ile konuşan şeyh çok geçmeden bohçaya sardığı pilav, çörek, ayran ve ayrıca atların yemlenmesi için bir torba arpayı ordunun konakladığı yere getirmiştir. Kalabalık ordu tarafından az bulunan bu erzaklar günün sonunda bereketlenip çoğalmış ve bütün askerleri doyurmuştur. Bu durum şeyhin bir kerameti olarak kabul edilmiştir. Durumu haber alan Orhan Bey şeyhin sırrını anlayarak ona muhabbet beslemiş ve yardımlarının bir mükafatı olarak ona Çalıca ve Şeyhler köylerini vakfetmiştir. Şeyhler köyü halkı her sene Ağustos ayının ilk pazar günü Şeyh İsmail’e atfen Hacet Bayramı isimli bir merasim tertip etmektedir. Bu merasimde ibadet ve zikirler yapılarak misafirlere ve köy halkına şeyh ile özdeşleşen pilav, çörek ve ayran dağıtımı geleneği yaşatılmaktadır.
Şeyh İsmail
Anlatılır ki, Sultan Orhan’ın kumandanlarından Akçakoca, bölgeyi fethedip Karadeniz’e doğru ilerlerken Şeyhler Köyü’nün (bugün Kaynarca ilçesi) güney batısında askerleriyle mola vermiş. Bu sırada Akçakoca ile yüzlerce askerinin karnını doyurma işini Konak Köyü’nden Şeyh İsmail üstlenmiş. Biraz sonra eIinde biriki kişilik yemekle karargâha gelen Şeyh İsmail, yemeği
bırakıp kenara çekilmiş. Duruma kızan Akçakoca, bir kişilik yemekle yüzlerce askerinin tıka basa doyduğunu hayretle görmüş ve kalkıp Şeyh İsmail’in elini öpüp, bir dileği olup olmadığını sormuş, o da “ezan sesi duyulan yerlerin kendisine vakfedilmesini” istemiş, Akçakoca da şeyhin dileğini yerine getirmiş. O gün bugün vakfedilen bölge Şeyh tımarı olarak tanınmış, bilinmiş.
Karaca Ahmet Sultan
Pamukova-Paşalar Köyü, E-25 karayoluna 3 km. uzaklıkta, tarihi Paşalar Kalesi’nin güney eteğinde kurulur. Karaca Ahmet Sultan Türbesi ise, Paşalar Köyü hudutları içinde bulunan köy camii ile bitişik bir türbedir. Türbenin, Osmanlı padişahlarından I. Murat döneminde vezir-i azamlık ve kazaskerlik görevini yürüten Çandarlı (Cendereli) Kara Halil Hayrettin Paşa’nın himayesindeki Akhisar (Pamukova) ilçesinde yaşadığı ve büyük bir evliya olduğu rivayet edilir. Karaca Ahmet Sultan’ın geyiklerle kurduğu insanüstü ilişkiler ve onlarla konuşması rivayet edilerek bu ismi aldığı ve bu gibi birçok kerameti olduğu yöre halkı tarafından anlatılmaktadır. Karaca Ahmet Sultan’ın gösterdiği kerametler üzerine Hayrettin Paşa, himayesi altındaki Paşalar Köyü arazisini Karaca Ahmet Sultan’a vakf eder. Ayrıca türbe ile ilgili tapu senetlerinden de bu arazinin bir vakıf arazisi olduğu doğrulanmaktadır. Günümüzde köy tüzel kişiliğine ait bir arazi üzerinde bulunan türbede Karaca Ahmet Sultan, eşi ve üç çocuğuna ait olmak üzere toplam beş mezar bulunmaktadır. 1925 yılında Tekke ve zaviyelerle ilgili kanunun çıkmasından sonra, türbeye ait örtülerin ve yazmalar nahiye müdürüne teslim edilir ve bu emanetler İzmit Müzesi’ne götürülür. Yine Karaca Ahmet Türbesi’nin içinde bulunan geyik boynuzlarının 20-25 yıl önce kaybolduğu söylense de, Müze görevlileri tarafından tescil işleminin yapıldığı 1993 yılına ait çekilen fotoğraflarda geyik boynuzu açıkça görülmektedir. Karaca Ahmed’in Sakarya’nın Pamukova ilçesindeki makamında, “yüz sürmek, bir eşyaya bağlanma, hacet dilemek, kurban kesmek” suretiyle dertlere derman arandığı ve bu çerçevede zamanla bölgede
bir evliya kültünün oluştuğu ifade edilebilir.
Eren Dede
Anlatılır ki, Bir zamanlar Sapanca gölünün yerinde, verimli topraklar, bu toprakların üzerinde de zengin, varlıklı bir kasaba varmış. Kasaba halkı zenginmiş, varlıklıymış ama gözlerini dünya malı bürümüş, bencillik ve cimrilik ruhlarını karartmış. Bir gün, Adapazarı’nın güneyindeki Erenler tepesinde oturan, gözünü dünyaya kapamış, gönlünü aşk ve sevgiyle
doldurmuş erenlerden Eren Dede, bu kasabaya inmiş. Selam vermiş, selamını almamışlar, konuk olmak istemiş, kimse “buyurun” dememiş, hangi kapıyı çaldıysa yüzüne
kapanmış. Bu fakir, fakat gönlü zengin dervişe bir bardak içecek su bile vermemişler. Derviş gönlü bu, bir kırıldı mı onarılmaz, onarılsa da faydası olmaz. Akşama değin yorgun-argın, aç-susuz kasabayı terk ederken, ötelerde küçük bir kulübeden sızan mum ışığına doğru yönelmiş, bir de bu kapıyı çalayım, belki bir gönül yoldaşı bulurum, diye düşünmüş. Bu, kasaba halkına sapan yaparak geçimini sağlayan fakir bir sapancının iş yeriymiş. Kapıyı çalmış, az sonra sapancı güler yüzle konuğuna açmış kapıyı. “Buyurun, hoş geldin, safa geldin. Ocaktan tencereyi şimdi indirdim. Bir konuk göndermesi için Tanrı’ya niyaz ediyordum”, demiş. Derviş memnun, başköşeye oturmuş. Sapancı sofrayı kurmuş, nesi var, nesi yoksa dervişin önüne getirmiş. Yemekten sonra, içi talaş dolu yatağını sermiş, konuğunu yatırmış. Sabah, erkenden kalkmışlar. Derviş, Sapancı’dan izin istemiş, Sapancı da onu karşıdaki tepelere kadar uğurlamış. Dönüşünde bir de
ne görsün. Kasabanın yerinde koca bir göl var. Ne ev-bark kalmış, ne tarla-tapan. Koca göl, hepsini bir anda yutuvermiş. Kendisinden başka hayatta kimsecikler yok. Dervişin ahı tutmuş, kırılan bir gönül, bir kasabaya mal olmuş. O günden sonra, bu koca göle “Sapanca” adını vermişler.
Hıdır Dede
Hıdır Dede Türbesi, Hıdırlık Tepesi’ndedir. Ahi Evran dervişleri, Üçler, Kırklar, Kızlar, Dokuzlar gibi velilerin mühür vurduğu Taraklı ilçesinde Hıdır Dede’nin
türbesi yüzyıllardır halk tarafından ziyaret edilmekte ve her yıl geleneksel hale gelen “Hıdırlık Pilavı” lokma olarak dağıtılmaktadır. Kurtuluş savaşında kısa bir süre yapılamayan ve 1960 yıllardan sonra unutulmaya yüz tutan bu gelenek 1995 yılından sonra Hıdır Dede sevenleri tarafından tekrar başlatılmış ve her yıl Haziran ayı içinde kutlanarak geleneksel hale getirilmiştir. Her yıl tekrarlanan Hıdırlık Pilav lokması etkinliği ile Şükür ve duaların eşliğinde lokmalar dağıtılmaktadır. Mevsimin kurak geçmemesi, bereketin bol olması ve diğer pek çok
dileğin olması amacıyla adak ve kurban adanan bir türbedir. Vilayetname’de Hacı Bektaş-ı Veli ile ilişkileri menkıbevi şekilde anlatılan Hıdır Dede adı yer almaktadır68. Yine Otman Baba Menakıbnamesi’nde ve XV. yüzyılda yaşamış Şeyh Muhyiddin Çelebi’nin Divan’ında adları geçen Samit Abdal ve Hızır (Hıdır) Dede de o dönemde yaşayan dervişlerdir. Hıdır Dede’yle ilgili söylenceler ve şiirlerde de ise Karaca Ahmet’in oğlu olduğu belirtilmektedir. Ancak bu metinlerde Karaca Ahmet ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin yakın dostlarından Hıdır Dede, her yerde karşımıza çıkmaktadır.
Gerek Karaca Ahmet’in gerek Hıdır Dede’nin sinir hastalıklarının tedavisinde iyi bir ruh hekimi oldukları da bazı kayıtlarda verilmektedir ki, bu durum da bu iki ad arasındaki bağı göstermektedir. Vilayetname’de anlatıldığına göre, Hacı Bektaş-ı Veli halifelerine görevlerini bildirip nasiplerini verir. On iki hizmeti de dağıtır. Pirden nasip almak yeni
bir hayatın başlangıcı, yeni bir seferin ilk adımıdır. Görev dağıtımı sırasında huzurda bulunmayan Hıdır Dede, Pirden kendisine bir görev verilmediğini anlayınca mahzunlaşır. Hacı Bektaş’ın “neden hüzünlenirsin ya Hıdır”, deyince Hıdır Dede de “görürüm ki bana verilecek hizmet kalmamış, ona üzülürüm”, deyince Hacı Bektaş-ı Veli, “gam çekme ya Hıdır. Sen bütün ocakların başısın. Benden düşen, eli kaypan sana gele. Ancak senden eli kaypanın da, dergâhında derdine derman olmaya”, der.
Karaca Ahmet Sultan’a ait türbenin Pamukova Paşalar Köyü’nde olması ve Vilayetname’de yer alan diğer eren ve evliyaların yakın coğrafyada yer almasından dolayı Taraklı’daki Hıdır Tepe’de yer alan bu kişinin Hızır/Hıdır Dede olması muhtemeldir. Menkıbeye göre, zamanın Padişahının parmağında bir yara çıkar ve o çağın tıbbi olanaklarıyla bu yara iyileştirilemez. Bu yarayı iyileştirecek hekim bulmak için dört bir yana haberciler salınırsa da olumlu bir sonuç alınamaz. Padişahın iyileşmekten umudunu kesti iği günlerden birinde saraya şu haber gelir. “Taraklı Yenice Karyesinde ikamet eden Hıdır Dede adında bir derviş vardır. Bulsa bulsa padişahın derdine bu derviş çare bulabilir.” Bu sevindirici haberi alan padişah, dervişin İstanbul’a getirilmesi için ferman çıkarır. Bu işle görevlendirilen Tatar Taraklı’da Hıdır Dede ile karşılaşır. Tatar, İstanbul’a birlikte gitmeyi teklif eder, ancak derviş, “Var sen atına bin, git. Ben kendim gelirim”, der. Ve Hıdır Dede seccadesini yola salıp “Ya Allah!” diye kerametle ve çok kısa sürede İstanbul’a varır. Padişahın karşısına çıkarılan derviş, “Padişahım seninle birlikte iki rekât hacet namazı kılacağız. Seccadelerimizin altında bir tür o bitecek. Merheminizi bu ottan yapacağım. Yaranız sabah olunca Allah’ın izniyle iyi olacak” der. İkisi birlikte seccadelerini yere serip namaza dururlar. Namaz bitince Hıdır Dede padişaha, “Seccadenizi kaldırın padişahım!”, der. Padişah seccadesini kaldırınca ot bitmediği görülür. Hıdır Dede kendi seccadesini kaldırınca, ot yeşerdiği görülür. Bu ottan Hıdır Dede merhem yapar ve padişahın parmağındaki yaraya sürünce, yara kısa zamanda iyileşir. Padişah Hıdır Dede’nin yaptıklarına karşılık Hıdır Dede’nin kendisi ve evlatları adına bir ferman yazdırır. Bu fermana göre, Hıdır Dede evlatları askerden, vergiden, öşürden muaf tutulur. Taraklı halkı eski zamanlarda insanlar hastalık veya dileklerinin gerçekleşebilmesi için buraya yürüyerek ziyarete gelmeyi makbul sayarlardı. Ziyaretçiler kurban ve lokmalarıyla buraya gelirler. Kurbanlarını burada kesip lokmaları orada dağıtmayı büyük sevap sayarlar. Bu lokmaların dertlere deva, hastalara şifa olacağı yönünde bir inanç vardır. Hıdır Dede’nin verdiği şifanın sinir hastalıklarına da iyi geldiği hakkında menkıbeler anlatılmaktadır.
Sarıkız Türbesi
Sarıkız türbesi, Taraklı’nın güneyinde, Yusufbey Mahallesinde Sivritepe denilen tepeye çıkan yol üzerindedir. Türbe, etrafı alçak bir duvarla çevrili açık bir mezardır. Anlatılır ki, Sarıkız çok sevdiği ve kendisini çok seven sevdiceğine kavuşamamış bir aşk şehididir. Taraklı halkı içine düştüğü duruma çok üzüldüğü bu kıza çok saygı duyar ve mezarı sevdalıların ziyaretgahı olur. Türbe evlenmek isteyen kızların, sevdiğine kavuşmak isteyenlerin sığınacakları kapıdır. Aşıklar, türbenin hemen yanı başındaki ağaca sevdiğinin adını söyleyerek iplik
bağlarlar. Dualarının daha kuvvetli olmasını isteyenler ise ‘türbe katipleri’ denilen kimselere sevdiklerinin adını yazdırıp ağaca astırırlar.
Kavak Dede
Kavak Dede ise Bilecik ili Gölpazar ilçesi Kavak köyünden gelmedir72. Türbenin ilk yapıldığı zaman ve yaptıranı bilinmiyor. Bugünkü hali 1988 yılında köylüler tarafından yapılmıştır. Dört direk üzerinde bir kubbeden ibarettir. Türbenin güneyindeki, türbe sahiplerinin kazarak çıkardığı suyun şifalı olduğu ifade edilmektedir. Türbeyi çocuğu olmayan kadınlar ziyarete gelip, türbede bir gece kalıp, adak kurbanı keserler. Şifalı olduğu söylenilen su ile felçli çocuklar yıkanırlar. Köylüler burayı Hıdırellezde ve sair toplantılarında ziyaret ederler. Menkıbeye göre, Müslüm-gayrimüslim savaşlarında ülkenin İslama açılması için savaşmışlardır. Köylüler, darda kaldıklarında ismini andıkları bu zatların yardımcı olduklarına inanmaktadırlar.
Kaynakça
- Durma, A. Evliyalar Şehri Sakarya