Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

9 Ekim 2012

Eğitimciler kızmasa gerçek çok acı

Bir film geldi. AKM sinemalarında gösterimde. Konu öğretmenlik, eğitim ve köy enstitüleri.

‘Türk Milli Eğitimi ve Köy Enstitüleri’ içeriği. İzlemeye gidecektim. Salon boştu, saati geçmişti.

Poyrazlı. Orada doğup-büyüme. Emekli Öğretmen Nihat Şebin’i gördüm AKM önünde.

‘Gel şu filmi izleyelim’ dedim. Bilet aldı, 3-5 dakika sonra salona gittik. Karanlıktı. Başlamıştı. Hemen oturduk. İzlemeye başladık çıt yok.

Ara verildi. İkimizden başka kimse yoktu. Şaşırdık. Yorumlarımız hiç iyi olmadı.

Öğretmenevi lokal oyun kısmı tıklım tıklımdı. Yer bulamayanlar oluyordu.

Üzüldük. Hem çok üzüldük. Birkaç gün sonra yıllardır belki 50 yıldır çok iyi görüştüğüm Erzurumlu Budaklar Köyü eski okul müdürü oradan evli halen orada oturan Hasan Dabak’la karşılaştım.

Bir ben vardım izleyen çok şaşırdım. Utandım dedi.

BİR FİLM İZLEDİM

Karaköy’den metroyla Tuneli geçip Galata’dan çıktım. Beyoğlu’nda salonu küçük fakat temiz

sinemaya doğru yürüyordum. 19.00 seansına yetişecektim. Lokantaların, pastanelerin, birahanelerin; müşteriler izlesin diye duvarda iğreti raflara yerleştirdikleri TV’lerinin sesi her zamanki gibi açılmış, 18.00 haberleri okunuyordu. Başbakan’ın “İmam Hatip Okulları’nı terörist

yetiştirmediği için mi kapattınız?” diyen ve okul açarken bile mağduriyet pazarlayıp ayrıca “Onlar dinsiz, biz dindarız” ayrımcılığı ile bölücülüğüne vurgu yapan gür sesi sokağa kadar taşıyordu. Bu bölücülük ateşiyle Başbakan, Cumhurbaşkanı olmaya doğru koşuyordu.

Filim başladı.

Aklımdan “Köy Enstitüleri soyguncu, talancı ve yalancı yetiştirmediği için mi kapatıldı?” sorusu akıyordu.

Film, ayrımcılığı işlemiyordu.

Temiz bir aşkı anlatıyordu.

Adı “Toprağın Çocukları”ydı. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde okuyan ve mezun olduktan sonra

köylerine dönüp, öğretmen olmayı düşünen genç bir kız ile genç bir erkeğin aşk öyküsü içine

yerleştirilmiş 1940’lı yıllar Cumhuriyet Türkiyesi’nin cahilliğini, geriliğini, yoksulluğu ile üretimsizliğini yenmek ve köylülerin o dönemin egemenleri; toprak ağasına, şeyhe, dedeye biat etmesini bitirmek için “giriştiği eğitim reformunu” konu almıştı.

Senaryo emekle yazılmıştı.

Oyuncular kusursuz oynuyordu.

Filmin yönetmeni Ali Adnan Özgür ünlü biri değildi ve filmin tek meşhur oyuncusu babası da Köy

Enstitüsü mezunu olan Erkan Can’dı.

Toprak, ağayı zengin ediyordu.

Ağa, bencil ve çok gaddardı.

Ağa yerine toprağı zenginleştirecek bir modele geçilse; “köylüler memleketin efendisi” olabilirlerdi. Filmde; “Toprağın sadece ağayı zengin eden olmaktan çıkartılıp köylünün toprağı zenginleştireceği” yapıya kavuşturmak için eğitim reformuna girişen İsmailHakkı Tonguç’un (Bahtiyar Zengin oynuyor) sesinden 1940’lar Türkiye’si anlatılıyordu.

Türkiye 16 milyon nüfustu.

12 milyonu köyde yaşıyordu.

“Köylü efendimizdir” denilmişti.

Türkiye’nin 40 bin köyü vardı.

35 bininde okul yoktu.

Öğretmen de yoktu.

Köyde ağalar egemendi.

Toprak ağalarındı.

Köylüler efendi değil, ırgattılar.

***

Film perdede akıyordu.

Benim aklımdan; “Köy Enstitüleri soyguncu, talancı ve yalancı yetiştirmek yerine köyün

cahilliğini yenen öğretmen, bataklıkları kurutan teknisyen, sıtma ile veremin kökünü kazıyan sağlık memuru yetiştirme yolunu açtığı için mi kapatıldı?” sorusu geçiyordu.

Film aşk öyküsünü işliyordu.

Aslında bir umudu anlatıyordu.

İsmail Hakkı Tonguç adlı büyük reformcu başarıyordu: Ağa’nın, şeyhin, dedenin, mütegallibenin

kulluğundan köylüyü kurtaracak dili ve yolu keşfetmişti. Halk ozanı Aşık Veysel de Köy Enstitüsü’nde eğitmen oluyor; köylü emeğini, aklını, müziğini, bedenini, ruhunu geliştirecek bir aydınlığa bu okullarda kapı aralıyordu.

Mütegallibe korkuya kapıldı.

Toprakları elden gidiyordu.

Irgatların aklı özgürleşiyordu.

Köyün ağa bağımlısı yoksul ailesinin oğlu Köy Enstitüsü’nden öğretmen çıkıp köye dönüyor, devlet

ona “İşleyeceği toprağı” da veriyor, bilimsel bilgi, teknik, fen toprakla birleşiyor ve toprak ağalarının elma yanaklı kızları bile Köy Enstitüsü mezunu öğretmene varmaya meylediyordu.

Memlekete efendi olacaklardı.

Mütegallibe sınıfsal kavga başlattı.

Meclis’te çoğunluğu aldılar.

1954’de Köy Enstitüleri’ni kapattılar. Herkes gitsin izlesin, öneririm; “Toprağın Çocukları” filminden çıktığımda TV’ler 21.00 haberlerini okumaya başlamış, Başbakan’ın “İmam Hatip Okulları’nı terörist yetiştirmediği için mi kapattınız” diyen ve “onlar dinsiz biz dindarız” bölücülüğüne

vurgu yapan gür sesini yeniden döndürüyordu. Başbakan, Köy Enstitüsü’nü kuran İsmail Hakkı Tonguç’a “kız ve erkeği aynı sınıfta okutuyor, dinsiz ve komünisttir” diye kara çalan 1940’ların köy ağası mütegallibe damarından geliyor. Benim aklımdan ise; “Köy Enstitüleri soyguncu, talancı ve yalancı yetiştirmediği için mi kapatıldı?” sorusu geçiyor.