Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

31 Mayıs 2011

Hepimiz Müslüman'ız, hepimiz dindarız

“Elhamdülillah, Müslüman’ız, hepimiz dindarız. Artık bizim dinin icabını (gereğini) öğrenmek için şundan-bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur.”

Mustafa Kemal Atatürk

Atatürk 16 Mart 1923 tarihinde, Adana Türk Ocağı’ndan esnaf ve sanatkârlara yaptığı konuşmada şunları söylemiştir.

“Bizi yanlış yola sevk edenler, bilsinler ki büyük ölçüde din perdesine bürünmüşler saf ve nezih halkımızı aldatmışlardır. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar. Halbuki Elhamdülillah, hepimiz Müslüman’ız, hepimiz dindarız. Artık bizim dinin icabını (gereğini) öğrenmek için şundan-bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur.

Analarımız-babalarımız kucaklarında verdikleri dersler, bize dinimizin esaslarını anlatmaya kâfidir. Buna rağmen hafta tatili, dine mugayirdir gibi hayırlı ve akla, dine muvafık meseleler hakkında, sizi iğfal ve idlala çalışan art niyetliler iltifat etmeyin. Milletimizin içinde hakiki ve ciddi ulema vardır. Milletimiz bu gibi ulema ile müftehirdir. Onlar, milletin emniyetine ve ümmetin itimadına mazhardırlar. Bu gibi ulemaya gidin, “Bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz?” deyiniz. Fakat genel görünüşte buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçüyle hangi şeyin bu dine uygun olup-olmadığını kolayca taktir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur. Biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. Milletin menfaatine sahipse kimseye sormayın o şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın örtüştüğü ettiği bir din olmasaydı kalıcı olmazdı, çağdaş din olmazdı. Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri (yorum-söylenti) yapanların maksadı, İslamların kâfirlere ve esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.”

Atatürk, halkı aydınlatmak ve dinin modern hayatın, değişmenin ve ilerlemenin içinde olmasını sağlamak için dikkatli olunmasını gerektiğini vurgulamasının nedeni o dönemlerde din sömürücülerin sayılarının çok artması ve kontrolsüz bir şekilde kendilerine etki alanları ağlamış olmasının da payı vardır. Halkın çoğunun yetersiz eğitimi bu tür din sömürücüleri için alan yaratmıştır ve devletin bu duruma müdahalesi kaçınılamaz olmuştu.

Atatürk 20 Mart 1923 tarihinde Konya Türk Ocağı’nda bir toplantı sırasında Türk Ocağı üyelerinden Eyüp Sabri isimli kişinin “Milletimizin inkılâplarına karşı çıkan ve kendini din yolunda göstermekte yükümlü sayan bir topluluk var bu topluluğa karşı ne gibi önlemler alınmıştır?

Sorusuna şu karşılığı vermiştir:

“Sahte din alimlerine karşı benden bir şeyler anlamak isterseniz derim ki: “Ben, şahsen, onların düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları her adım yalnız benim kişisel inancıma, benim amacıma değil; Benim ulusumun yüreğine savrulmuş zehirli bir kamadır. Benim ve benimle aynı düşüncedeki arkadaşlarımın yapacağı şey, mutlaka o adımı atanı tepelemektir. Sizlere bunlarında üstünde bir söz söyleyeyim; Bunları sağlayacak yasalar ve meclis olmasa da öyle olumsuz atanlar karşısında herkes çekilse ve kendi başıma yalnız kalsam bile yinede onları tepelerim!”

Atatürk’ü endişelendiren bir diğer durum ise halkın bilinçsizliğiydi. Bu bilinçsizlik ortamı, Din sömürücülerinin etkili olmasını sağlıyordu din istismarı çok yaygınlaşmıştı. Türk toplumunun cehaletten kurtarılması gerekiyordu. Bunu için ilim sahibi insanlara gerek duyuluyordu. Atatürk bu durum hakkında şunları söylemiştir;

“Fakat bunca asırlarda olduğu gibi bugün dahi akvamın cehlinden ve taassubundan istifade ederek, binbir türlü siyasi ve şahsi maksat ve menfaat için dini alet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların sahil ve mevcudiyeti, bizi bu zeminde söz söylemekten, maatteessüf, henüz müstağni bulundurmuyor. Beşeriyette din hakkındaki ihtisas ve vukuf, her türlü hurafelerden arındırılarak hakiki ilimler ve teknik ışıklarıyla katılmış ve mükemmel oluncaya kadar din oyunu aktörlerine her yerde tesadüf edilecektir.”

Dini siyasetten kurtarmak gerekir

“İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılageldiği üzere bir siyaset aracı durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerekli olduğu gerekçesini görüyoruz.”

Mustafa Kemal Atatürk

Din adamları meselesi Atatürk için her zaman ciddiyetini koruyan bir mesele olmuştu. Özellikle, din adamı kılığı içinde fetva verenlerin, verdikleri fetva ile yaşam biçimlerinin birbirine uygun olmaması konusunda öfkeli olurdu. Bu tür din adamlarını Atatürk, Türk toplumu için ciddi bir tehlike olarak görmekte ve dini siyasi çıkarlar için kullananlara çok kızmaktadır:

“Masum halka, beş vakit namazdan maada (dışında), geceleri de fazla namaz kılmayı vaaz ve nasihat etmek, belki ömründe hiç namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vaki (öne sürülürse) olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu?”

“İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılageldiği üzere bir siyaset aracı durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve ilahi inançlarımızı ve vicdani değerlerimizi, karanlık olan ve kararsız olan ve her türlü menfaat ve ihtiraslara görünüş sahnesi olan siyasetlerden ve siyasetin bütün kısımlarından bir an önce ve kesin olarak kurtarmak milletin dünyevi ve uhrevi mutluluğunun emrettiği bir zarurettir. Ancak bu suretle İslam dinin yüceliği belirir.”

Tekrar buluşmak dileğiyle…