Yenigün Gazetesi
“Özgürce” Makale Yazısı
26 Aralık 2016
Özel arşivimden
1926 senesinin bir kış günü sırtında heybesi ve elinde bir çuvalla, Ankara’ya gitmek için bir yolcu Uşak İstasyonu’na geldi. Çuvalın içinde, dışı beyaz ipekten, ipinin astarı ise kırmızı sedandan yapılmış, dört yüzer gramlık torbalar vardı. Altmışını geçkin yolcunun çok heyecanlı olduğunu sezmek kabildi.
**
Ertesi gün öğle üzeri bu yolcu, Atatürk’ü görmek ister. Kendisine, bu kıyafeti ve elinde çuvalı ile bunun imkansız olduğunu söylerler. Çaresiz, oradan ayrılır ve İcra Heyeti Reisi Hüseyin Rauf Bey’i arar. Biraz sonra Hüseyin Rauf Bey’le bu yolcu karşı karşıyadır ikisi de ağlamaktadırlar. Yolcu çuvalın içindeki torbalardan birini çıkarıp, uzatır. Torbanın içerisinde şeker vardır ve bu şeker, Uşak Şeker Fabrikası’nın ilk şekeridir. Hüseyin Rauf Bey’in karşısında oturan bu yolcunun adı da ilk şeker fabrikamızın kurucusu Nuri Şeker’dir.
***
Bu netice kolay elde edilmemiştir. Türk şekeri, uzun bir mücadelenin mahsulüdür. Bu mücadelenin bayraktarı olan Nuri Şeker, pek çok güçlükleri yalnız başına yenmek zorunda kalan, birkaç kere öldürülmek üzere yolu kesilen ve bütün bunlara, göğsünü germesini bilmiş bir şeker babasıdır. Bir şeker fabrikası kurmak fikri kendisinde Cumhuriyetle beraber doğmuştur. 1923 yılında, Nuri Şeker, Avrupa’dan pancar tohumu getirtmeğe muvaffak olmuş ve bunun Uşak toprağında yetişeceğini, öğrenmiş bulunuyordu. Bir şeker fabrikası kurmak, o gün için, hele cebinde bir kuruşu olmayan bir hususî şahıs için, delilikti. Nitekim, kendisi ile alay edenler, aklını kaçırdığına hükmedenler olmuştur. Fakat o bütün bunlardan yılmamış, Uşak Terakki-i Ziraat Türk Anonim Şirketi’ni kurmuş, köy köy, kasaba kasaba, ev ev dolaşarak, tanesi iki lira olan hisse senetlerini satmıştır. Bu senetlere, gelinlik elbisesini, küpesini, altınını yatıranlar çok olmuştur.
Nuri Şeker’in Ankara’ya ilk gidişi 1923’te olmuştur. Yine böyle, sırtında heybesi ile Ankara’ya giden Nuri Şeker, Ticaret Vekâleti binası önüne oturmuş ve vekil beyin öğle yemeğine çıkmasını beklemiştir. Göze çarpan bir yere oturan bu heybeli adamı merak edenlerden biri de, Ticaret Vekili Ali Cenani Bey olmuştur. Ali Cenani Bey ile Nuri Şeker arasında şu konuşma geçmiştir.
-Ne istiyorsun Bey baba?
-Vekil Beyi görmek istiyorum.
-Ne yapacaksın?
-Vekil benim, söyle.
-Zatıâlinizi ayakta meşgul etmek istemem; mümkünse öğleden sonra geleyim.
-Pekala.
Öğleden sonra Ali Cenani Beyin karşısında heybeli, çarıklı adam yerlerine kravatlı ve ütülü gömlekli bir adam vardır. Kibar giyinmiş ve altmışımda olmasına rağmen dinç görünen bu adamın hali. Vekilde bir merak uyandırır. Sabahleyin gördüğü çarıklının, kravatlı olmasına bir mana veremez. İlk konuşan odur.
-Sizi dinliyorum.
-Uşaktan geliyorum. Bir şeker fabrikası kurmak istiyorum.
Vekil hayretle sorar:
Cevap şudur: Uşak mülhakatı ile beraber 25 bin hanedir. Bunun 5 binini çıkarırsak, geriye yirmi bin; ha ne kalır. Bu yirmi bin haneden her gün bir yumurta alsam, yirmi bin yumurta eder. Yumurtanın tanesi 2.3 kuruş olduğuna göre, günde 50 bin kuruş, yani 500 lira eder ki, bu da senede 182.500 lira gibi oldukça büyük bir meblağı bize temin edebilir. Yumurta hesabı daha sonra İcra Vekilleri Heyeti Reisi Hüseyin Rauf Bey ve Atatürk tarafından da duyulur. Bu hesap Atatürk’ün çok hoşuna gider. Ankara’ya bir başka gelişinde, Nuri Şeker. Atatürk, tarafından çağrıldığını öğrenir ve yanına gider. Atatürk kendisine iltifatla sigara ikram eder. Atatürk’ün sigarasını yakmak üzere Ticaret Vekili çakmağım uzatır. Atatürk de kendi çakmağını çıkararak Nuri Şeker’in sigarasını yakar. Bu sırada şeker fabrikası kurmak hazırlıkları bir hayli ilerlemiş. Nuri Şeker’in ‘Uşak Terakki-i Ziraat Şirketi’ faaliyete geçmiş bulunuyordu. Atatürk’ün, Zafer Bayramı için; Dumlupınar’a geldiğini öğrenen Nuri Şeker, oraya koşar. Bayram şenliklerini takip eden Atatürk’ün yanına sokulur ve kısaca, yaptığı işleri özetler. Elindeki hisse senetlerinden Atatürk’e de satmak ister. Atatürk cüzdanını çıkarır, bir şey bulamaz. Üstümde yok’ der ve yaverlerinden birine işaret eder. O anda işin ehemmiyetini idrak edemeyen yaver, bir 10 liralık çıkarır, beş hisse senedi alırlar. Daha sonra Nuri Şeker, aynı senetlerden Atatürk’ten zevceleri Lâtife hamına da satmak ister. Lâtife Hanım, üstünde para olmadığını söyler, yakınlarından birisinden elli lira alıp, 25 hisse senedi ister. Nuri Şeker. Latife Hanımın da üstünde para olmadığım söylemesi üzerine, hemşerisine bir şaka yapmak ister: Gazinin de üstünde para yok. Anlaşılan, ekmek elden, su gölden geçinip gidiyorsunuz, der ve ayrılır. Atatürk, bu sözü sonradan duyar ve çok hoşuna gider.
Çekoslovakya’ya giden Nuri Şeker, şeker hakkında epey bilgiyle döner ve İstanbul’da Çekoslovak Skoda mümessili ile anlaşır. Ve uzun uğraşmalardan sonra kendisine Şeker’i çıkarmak ve Ankara’ya götürmek de nasip olur. Çekoslovakya ikinci seferinde kendisini Almanya’ya davet ederler. Nuri Şeker bu davete icabet eder Almanya’da büyük hüsnü kabul görür. Kendisine bir otomobil tahsis ederek Berlin’i gezdirirler. Türkiye’ye dönüşünde, Skoda şirketinin bir hediyesi ile karşılaşır. Kendisine gönderilen tenezzü otomobilini Nuri Şeker, hiç düşünmeden fabrikaya bağışlar. Fabrika kurmak istediği sıralarda kendisiyle ‘Bir kilo şeker versene Nuri Bey’ diye alay edenler, artık utanmaktadırlar.
Bu mübarek adam, 97 yaşında olarak geçen yıl öldü. Muazzam bir cenaze töreni ile aramızdan ayrıldı. Cenazesinde ağlayanların çoğu Şeker’i yakından tanıyan, fabrika ilk işçileri idi. Yıllarca, köşesinde bırakılan ve kapısı çalınmayan Nuri Şeker, fabrikaya bakan bir tepe üzerinde kendi yaptırdığı mezarına konuldu. O şimdi her gün, bu tepe üzerinden fabrikasını seyretmektedir.
Tekrar Buluşmak dileğiyle..