Yenigün Gazetesi
“Özgürce” Makale Yazısı
20 Ekim 2012
Köy enstitülerini kapattıranların yalanları
Memleketimizin en büyük davalarından biri belki de başta geleni Maarif meseledir. Yıllarca halledilmesi bir türlü mümkün olmayan Maarif meselesi, ehliyetsiz ellerde daha da karışık bir duruma sokulmuştur.
Belki, çok iyi gayelerde kurulduğu düşünülse bile, köy enstitüleri asıl maksadından her türlü entrika ve hilelerle tecrit edilmiş. Türk Milleti’ne kasteden bir merkez, bir yuva haline sokulmuştur.
Milli ruh ve duygudan mahrum materyalist bir nesil yetiştirmek için komünistler köy enstitülerine sokulmuşlar, faaliyet göstermişler ve maalesef önü alınmasa idi neticesi tehlikeli felaketlere kadar zemin hazırlamışlardı.
Hem Köy Enstitüleri islah edilmese idi ne olacaktı? Milletimizin % 90’ı okuma-yazma mı öğrenecekti? Okuma-yazma öğrenmekle mesele halledilir miydi? Şüphesiz ki hayır!..
Değerli ilim adamımız Prof. Dr. Mümtaz Turhan maarif meselelerini vukufla tetkik etmiş ortaya tecrübeye müstenit kıymetli eserler vermiştir. Köy Enstitülerini müdafaa eden solaklar, gafiller alıp okusunlar; eğer idrak sahibi iseler bir parça ahlakları varsa hakikatı teslim etsinler.
Her sene 17 Nisan’da matem tutan, gözyaşları döken gafiller kör gözlerini açsınlar. Ama inatları kendilerine ait!…
Köy Enstitülerine neden taraftar olmadığımızı bu küçük derlemede ortaya koyarken sözü yetkili kalemlere bırakıyoruz.
Yücel HACALOĞLU
KÖY ENSTİTÜLERİ MASALI
Prof. Dr. Mümtaz Turhan
Bugün memleketimizde belki çoğu samimi olan bir münevver grubu vardır ki, Türkiye’nin kalkınmasını yüzde yüz gerçekleştirecek bir müessesenin baltalandığını herkesi inandırmaya çalışmaktadırlar. Bunlar her sene Nisanın 17’sinde bu müesseseleri anmak vesilesi ile sızlanır döğünür dururlar.
Nisanı bir nev’i Muharrem Ayı’na çeviren bu matem havası içinde insan derin bir üzüntüye endişe ve şüpheye düşmekte bir nev’i emniyetsizlik ve huzursuzluk duymaktadır.
Demek Türkiye’de memleketi kurtarmak, kalkındırmak isteyen, bunun çarelerini bulan, bilen idealist bir grubun yanında bunların faaliyetlerini bilerek veya bilmeyerek baltalayan daha kuvvetli bir zümre vardır. Bu vaziyette, Türkiye artık nasıl kalkınabilir, nasıl kurtulur?
İş bu safhaya dökülünce memleketin fikir selameti ve iç huzuru bakımından meseleyi objektif bir şekilde ele almak icap ediyor.
Bahis mevzuu müesseseler Köy Enstitüleridir. Onlar için matem tutanlar da güya bu müesseseleri keşfeden kuran ve içinde çalışanlarla onların fikirlerini benimseyen ve buralardan mezun olanların bir kısmıdır; hepsi değil. Şimdi masal haline getirilen bu müesseselerde hakikat ile hayalin payı nedir?
Evvela bu müesseseler bizim idealistlerin iddia ettikleri gibi yeni bir keşif değildir. Bunların benzeri ve muhakkak mükemmelleri bundan takriben 70-80 sene evvel Güney ve Orta Amerika’da Jeans’s Schools adıyla kurulmuş 60 sene evvel de Afrika da açılmıştır. Fakat Dünya’dan habersiz olan bizim idealistler her mevcut olanı icat eder gibi bunu da yeniden keşfetmiş olabilirler. Pek mühim değildir. Asıl mühim olan bu enstitülerin yine iddia edildiği tarzda kurulmuş olup olmadıkları köyü kalkındıracak tipte, insanlar yetiştirip yetiştirmedikleri, bu müesseselerin gerçekten Türkiye’yi kalkındırıp kalkındırmayacakları ve bir de bunların ne şekilde baltalanıp değiştirilmiş olduklarıdır.
Bir defa bu enstitüler hiç de inandırılmak istendiği gibi talebeler ve hocaları tarafından inşa edilmiş değillerdir. Bilakis milyonlar harcanarak müteahhitlere yaptırılmıştır. Bu hususta bir Enstitü müdürüne sorduğumuz sualin cevabı karşısında duyduğumuz mahcubiyeti hala yaşıyor gibiyiz. Bu zat ‘Buraya bildiğiniz gibi 12-13 yaşında çocuklar alınmaktadır. Bunların bu muazzam binaları yapmış olmalarını nasıl tasavvur edebilirsiniz?’ demişti. Şu halde. ‘Tuğlaları biz yoğurduk, biz kestik, pişirdik ve bunlarla enstitüleri biz yaptık’ iddiaları bir masaldan başka bir şey değildir. (Bilgisiz ve yalancı…)
Enstitülerin köyü ve bunun neticesi olmak üzere Türkiye’yi kalkındıracak tipte öğretmen yetiştirdiği iddiası ise gülünç olmaktan ziyade acınılacak bir iddiadır. Köylü sadece kırılan sapanını tamir edemediği penceresini camını takamadığı kapısını bizzat yapamadığı veya okur-yazar olmadığı batıl itikatlara saplandığı gelenekçi olduğu için kalkınamıyor olsaydı ve enstitü mezunları da bunları temin etseydi iddia bu kadar saçma olmazdı. Hakikatte köylü batıl itikatlara inandığı veya gelenekçi olduğu için değil toprağının vasıflarını hangi gübreyi ve tohumu kullanması lazım geldiği iklim şartlarını bilemediği ve lüzumsuz aletlere vasıtalara sahip olamadığı için kalkınamamaktadır. Bu bilgileri bir ilk mektep tahsili veremeyeceği için okur-yazar olmasının kalkınma bakımından bir ehemmiyeti yoktur. Batıl itikatlarını ve gelenekçi olmasına gelince bunlar da kalkınma itibariyle pek mühim değildir. Çünkü bunlar kalkınamamanın sebepleri değil neticesidir. Zaten ilim bakımından bu iddialarla köylünün batıl itikatları arasında bir fark yoktur. Çünkü bir inanç, bir kanaat veya fikir vakıaya realiteye uymadığı için batıl itikat olduğuna göre; mevzunun hiçbir kıymeti olmadığı gibi köylünün kafasında olmasıyla münevverin kafasında bulunmasının da bir ehemmiyeti yoktur. Batıl itikat hem cehaletin kisvesine bürünebilir, hem de ilmin kılığına girebilir. Neden zararlı, münevverinkiler faydalı olsun? Bu yönlerden köy enstitüsü mezunları kıymetlendirilecek olursa onların bu büyük davanın adamı olmadıkları kendiliğinden meydana çıkar. (Bu adam çok cahil A.Ç.)
Bununla şüphesiz bu gençlerin değersiz olduklarını söylemek istemiyoruz. Bilakis tanıdıklarımız arasında temizliklerini, dürüstlüklerini idealistlik ve çalışkanlıklarına fedakârlıklarına hayran kaldığımız gençler vardır. Hele anlayışlıklarını taktir etmemek mümkün değildir. Fakat onların bu vasıflara saygılı olmalarını bu davayı başarmalarına kafi gelmez. Çünkü bu dava onların kudretle bilgileri dışındadır. Bir insan bilmediği, bizzat yapamadığı şeyleri başkalarına nasıl öğretebilir.
Köyü kalkındıracak bilgi ilmi bir ihtisas bilgisidir. Toprak üzerinde toprağın vasıfları ihtiva ettiği maddeler, tohumlar, gübreler, iklim şartları o toprağa uygun aletler vasıtalar işleme tarzları üzerinde derin bilgisi olan muhtelif mütehassıslara ihtiyaç vardır. Bu bilgileri değil, Köy Enstitüsü alelade bir lisanla üniversite dahi veremez. Muhtelif mütehassısların mahallinde araştırmaları neticesinde ancak elde edilebilir. Halbuki bizim ziyaret ettiğimiz Köy Enstitülerinde Bursa veya benzeri ziraat mekteplerinin mezunları muallimlik ediyor ve enstitünün arazisi köylülere ektirilip biçtiriliyordu. (Yalan…)
Bundan başka köyün asırlar boyunca hususi şartlara göre gelişen kendine has iyi-kötü bir kültürü olduğu kabul edilmelidir. Her kültürde olduğu gibi Dünya’nın en halis, en özlü ve en mukavemetli iki unsurunu Mehmetçik ile anasını yetiştiren bu kültürde de peşin hükümler batıl itikatlar zararlı unsurlar bulunabilir. Fakat yalnız bunları görüp hakiki kıymetlerini onun özünü görememek büyük bir gaflet olur. Onun için köy cemaatını kafası sapık fikirler peşin hükümler ve başka neviden batıl itikatlarla doldurulmuş asri mollaların eline bırakmak kadar tehlikeli bir şey olamaz. Onun için dünyanın en korkunç müstemlekecilerinden biri olan Hollandalılar yerlilerle temas edecek memurlarını üniversite mezunları arasından seçtikten sonra onlara ayrıca kültür antropolojisi ve sosyal psikolojiden ibaret olmak üzere 4 senelik hususi bir tahsil yaptırmakta idiler. Halbuki bugün Köy Enstitülerinde biraz daha fazla bilgi verildiği için şikayet edilmektedir. Sonra bizim gezdiğimiz elliye yakın köyün hiçbirinde eski enstitü mezunlarının sözde öğrendikleri sanatları icra ettiklerini görmediğimizde söylemeliyiz. (Çok büyük yalan A.Ç.)
Bu izahlardan da anlaşılacağı üzere bu müesseselerin köyü kalkındıracağı iddiası bir masaldan başka birşey değildir. Bunların baltalandığı iddiasına gelince kanaatimizce bu müesseseler biraz ıslah edilerek sadece adları değiştirilmiştir. Baltalanan bir şey varsa kaymakamları yerlerinden eden valilere emir veren küçük memurları tir tir titreten hudutsuz bir hükümranlıktır. Cehaletin eline geçtiği zaman otoritenin neler yapabileceği hakkında bir fikir demek istiyorsanız Köy Enstitülerinin kurulduğu vilayetlerdeki halk ve münevverlerle teslim edin: Şaşarsınız. (Bu satırları yazanı cidden acıyorum. Art niyetli. A.Ç.)
Yalnız bu islahatın maalesef bir mahzuru oldu; Bunun gözden kaçırılmaması lazımdır. Bu ıslahat Köy Enstitüleri tam fiyasko vermeye bunlardan beklenilen neticelerin elde edilemediğini herkes görmeye başladığı zaman yapıldığı için ceza görmesi lazım gelenler bundan sıyrılmasını, suyun yüzeyine çıkmasını bildiler ve kendilerini bir nevi mazlum vaziyetine düşürmeye muvaffak oldular. Bugün susması lazım gelenlerin çoğu da bu yüzden konuşabilmektedir.
Gerçekten utanç verici yazıyı okudunuz. Bu Prof. Dr. çok zavallı. Acımak gerek. Böylesine kafalar Köy Enstitülerinin kapanmasına neden oldu. Türk çocuklarına, Türk köylüsüne yazık edildi. Köy Enstitüleri mezunu emeklisiyim. Gurur duyuyorum.