Sakarya Yemek Kültürü
Sakaryanın eşsiz yemek lezzetlerini derlediğimiz sayfamıza da göz atabilirsiniz: Tariflerle Sakarya Mutfağı
Sakarya’da yaşayan Yerleşik Türkmenler (Manavlar), Karadeniz Türkmenleri, Balkan ve Rumeli Türkmenleri (Muhacirler), Gürcüler, Lazlar, Kurmançlar, Abhazlar, Çerkezler, Romanlar, Boşnaklar, Arnavutlar, Yürükler, Hemşinliler, Pomaklar, Abdallar, Orta Anadolu Türkmenleri, Tatarlar, Zenciler gibi kültürel grupların mutfak kültürlerindeki farklılıklar ilk bakışta görülmektedir. Sakarya yöresindeki yemek kültüründe temel belirleyici özelliklerden ilki, içinde bulunulan farklı kültür grupların yapısından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle “Sakarya Mutfağı” ya da “Sakarya Yemek Kültürü” denildiğinde, Sakarya’da yaşayan farklı kültür gruplarındaki insanların beslenmesini sağlayan yiyecekler-içecekler, bunların hazırlanması, pişirilmesi, korunması; bu işlemler için gerekli araç-gereç ve teknikler ile yemek yeme adabı ve mutfak çevresinde gelişen tüm uygulamalar ve inanışlar anlaşılmalıdır. Ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi, Sakarya mutfağındaki zenginlik; Orta Asya’dan, Balkanlardan, Kafkaslardan taşınan ve Anadolu topraklarında buluşan ürünlerin çeşitliliği ile uzun bir tarihsel süreç boyunca birbirinden farklı birçok kültürle yaşanan etkileşim sonucunda ortaya çıkmıştır. Geliştirilen yeni tatlar, yöre mutfak kültürünün bugüne gelmesini sağlamıştır. Bu etkileşim sonucu tüm tahıl ve sebze çeşitlerinin, kırmızı ve beyaz etin, çorbaların, zeytinyağlıların, hamur işlerinin ve kendiliğinden yetişen otlarla hazırlanan yemeklerin yapıldığı bir Sakarya Mutfağı karşımıza çıkmaktadır. Yine Sakarya mutfağı, farklı coğrafi-kültürel yapılara ve mevsimsel koşullara bağlı olarak değişen özelliği de bünyesinde barındırmaktadır.
Sakarya, sanayi, ticaret ve tarımsal üretim alanında gelişmişliğini her geçen gün artıran bir il konumundadır. İlde tarımsal üretimle birlikte sebzecilik, meyvecilik ve hayvancılık yaygın olarak yapılmaktadır. Sakarya ulaşım açısından da kavşak noktada yer almaktadır. Bu durum ilde tüketilen besin türlerinin çeşitliliğini etkilemekte ve mutfak kültürünü zengin kılmaktadır. Ayrıca geçmişte Osmanlı Saray Mutfağına alınan ürünlerin önemli bir bölümünün Sakarya ve çevresinden getirtilmesi, bu zenginlikte etkili olan bir diğer unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Sakarya genelinde yaşayan kültürel grupların farklı yemek alışkanlıktan yanı sıra kullanılan yerel besin ürünleri ve kültürel etkileşim sonucunda ortak mutfak gelenekleri de geliştirmiş olduktan gözlenmektedir. Geliştirilen yeni tatlar, yöre mutfak kültürünün bugüne gelmesini sağlamıştır. Genel olarak tahıl, çeşitli sebze ve bir miktar etle, sulu olarak hazırlanan yemek türleri, çorbalar, zeytinyağlılar ve hamurişleri ve kendiliğinden yetişen otlarla hazırlanan yemeklerden oluşan Sakarya Mutfağı; pekmez, yoğurt, bulgur vb. gibi kendine özgü sağlıklı yiyecek türlerini de ortaya çıkarmıştır. Yörede farklı kültür gruptan arasında farklı lezzetleri barındıran yeme-içme biçimleri, özel gün, kutlama ve törenlere ayrı bir anlam ya da kutsallık taşımaktadır. Sakarya mutfağı, çeşit zenginliği ve damak tadına uygunluk yönünden olduğu kadar birçok yemek ve yiyecek türü ile sağlıklı ve dengeli beslenmeye kaynaklık edebilecek örnekleri bandırmaktadır. İl mutfağı buğday ürünleri ve sebze türlerini birleştiren yemekler, hamur işleri, süt ürünleri etrafında biçimlenmektedir. Sakarya ve çevresindeki ekolojik yapısı, ilin tarımsal açıdan verimliliğini mutfakta kullanılan besin ürünlerini nicelik ve nitelik olarak çeşitlendirmektedir. Ekonomik açıdan ilin gelişmiş olması, Sakarya mutfağında kullanılan ürün çeşitliliğini belirleyen bir başka etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Yörede yaşayan halkın yiyecek kültürü; başta kentteki yaşam standartları ve ekonomik alanlarla yakından ilgilidir. Endüstriyel alanlarda çalışanlar -özellikle gelir düzeyi yüksek olanlar- arasında hazır yiyeceklerin; tarımsal üretim alanlarında çalışanlarda, hamur işleri ve sebze yemeklerinin; göçer yaşam tarzında hayatlarını sürdüren topluluklarda ise, et ve hayvansal yiyeceklerin yoğun olarak tüketildiği görülmektedir. Ayrıca iklimin ve yörenin coğrafi özelliklerin de etkisiyle yöre yetişen ürün çeşitlilik göstermekte ve yiyecek kültürü de zenginleşmektedir. Adapazarı’nda “Islama Köfte”, “Kazımpaşa Köftesi”, “Çerkez Tavuğu”, “Abhaz Pastası”; Taraklı’da “Köpük Helva”, “Uhut Tatlısı”; Pamukova’da “Cevizli Ezme”, “Çizleme”; Kaynarca’da “Dartılı Keşkek”, “Tarhana Çorbası”, “Kabak Tatlısı”; Sapanca, Karasu, Kocaali, Hendek ve Akyazı ilçelerinde deniz ve tatlı su “Balık” çeşitleri gibi yemek ve yiyecekler; besin ürünleri kapsamında ise kabak, ayva ve patates ilin simgesel besin ürünleri olarak önemli yertutmaktadır. Sakarya mutfağında yer alan çorbalar, unlu, taneli ve ezme çorbalar olarak bölümlenebilecek sulu kıvamlı yemeklerdir. Sofralarda ilk çeşit olarak sunulan çorbalar, besin değerinin yüksek oluşu nedeniyle tarımla uğraşanların enerji gereksinimini büyük ölçüde karşılamaktadır. Günümüzde halen sabah kahvaltısı olarak çorba içildiği bilinmektedir. Sakarya’da yaşayan farklı kültürel topluluklarca çok değişik malzemelerle çeşnilendirilen tarhana, yörede yaygın olarak Ağustos Eylül aylarında yapılmaktadır. Tarhana çorbası il genelinde iftar sofralarının, hatta sahur yemeğinin en önemli çeşididir. Tarhana çorbası genel damak zevkine göre soğan ve turşuyla tüketilmektedir. Umaç çorbası ise, una su serpilerek elde edilen küçük taneciklerin sütle pişirilmesiyle hazırlanmaktadır. İstenirse barbunya fasulye eklenerek irilen, salçalı yapıldığında fık fık yemeği adını alan ve Sakarya genelinde bilinen bu besleyici çorbanın günümüzdeki yoğun olarak tüketilmektedir. İl genelinde pirinçten yapılan ve karabiberle tatlandırılan sütlü çorba; bulgur, sarmısaklı yoğurt, nane ve kırmızıbiberli yağla hazırlanan bulgur çorbası; kesme çorba, un çorbası, ayran çorbası, şehriye ve mercimek çorbaları sık olarak yapılmaktadır. Sakarya’nın coğrafi yapısına uygun olarak sebzeler, yemeklerde, piyazlarda börek-çörek içlerinde bol miktarda kullanılmaktadır. Yemeklerin öncesinde hazırlanan yağ-soğan-salça karışımına İlde “takıl” adı verilmektedir. Patates yemeklerde özel bir öneme sahiptir. Patatesle yapılan yemek çeşitlerinin zenginliği ilk bakışta görülmektedir. Ayrıca kabaktan da çok sayıda hem yemek hem de tatlı yapılmaktadır. Bunların dışında, yeşil fasulye, bakla da sevilen sebzeler arasındadır. Yine yabani otlar (özellikle mancar) ve mantar türleri de beslenme geleneğinde yer almaktadır. Şifalı olduğuna inanılan ısırgan, gazicak, sirkim, ebegümeci gibi otlar genellikle kavrularak tüketilir.
Bölge genelinde hayvancılığın önemli bir ekonomik uğraşı olması et ürünlerinin özellikle büyükbaş hayvan etlerinin Sakarya’nın ünlü köftelerinin esasını oluşturmaktadır. Etin bütün olarak pişirildiği yemekler ve kebap türleri ilin yemek kültüründe daha az yer almaktadır. Et, tahıl ve sebze karışımıyla yapılan yemekler Sakarya’da daha yaygın olarak tercih edilmektedir.
İl genelinde bulgurla yapılan pilavların özel bir yeri vardır. Ancak Hacet Bayramı ve Hayır Pilavlarında pirinç daha etkin olarak tüketilmektedir. İçeriğine göre bazen başlı başına bir yemek olarak kabul edilen pilav; süzme, sallama, kavurma, haşlama gibi farklı tekniklerle hazırlanmakta ve içerisine eklenen et, tavuk eti ve ile zenginleştirilmektedir.
Sakarya mutfağında süt ve süt ürünlerinin yemek, yiyecek ve içecek türlerindeki kullanım fazlalığı dikkati çekmektedir. Dartı adı verilen ve il genelinde yaygın olarak kullanılan süt ürünü gastronomik yönden ayrı bir önem taşımaktadır. Dartı, kahvaltıda, tarhana çorbasında, keşkek ve makarnada kullanılan pratik bir besin ürünüdür. Süt ürünlerinde nazar olgusunun yoğun olarak gündeme geldiği görülmekte; geleneksel kesimde devam eden uygulamalarda kaymaklı sütlerin üzerine nazara karşı bir önlem olarak çörekotu konulmakta ve maşallah denilmesi beklenmektedir. “İşimik” adı verilen çökelek, soğan, maydanozla yapılan su börekleri İl genelinde yaygındır. Bunun yanında farklı içle hazırlanan elde açma börek ve çöreklerin güncel üretimi devam etmektedir.
Baklava İl genelinde yaygın bir tatlı olarak özellikle özel gün ve kutlamalarla yer almaktadır. Lokma ve helva da Sakarya genelinde özel gün tatlıları olarak öne çıkmakta ve mistik anlamlar taşımaktadır. Pamukova’da yapılan ve bir tür helva olan ceviz ezmesi ile Taraklı ve Geyve’deki son temsilcileri tarafından üretimi devam ettirilen köpük helvası yöre tatlıları olarak öne çıkmaktadır. İncir uyutması yöreye özgü bir tatlı olarak güncelliğini korumaktadır. İncir dolması, hafif tatlı olarak modem mutfakta yer alabilecek özgün örneklerden biridir. Elma, armut, ayva gibi meyvelerden hazırlana tatlı türleri de sağlıklı beslenmeye uygun tatlı örnekleri olarak görülmektedir. Kabaktan hazırlanan tatlı ise pratik ve lezzetli tatlılar olarak İl genelinde yaygındır. Kabaktan elde edilen pirinçli kabak, özgün bir tatlı çeşidi olarak modem mutfakta lezzet ve kalori dengeleri anlamında popüler olabilecek tatlılardan biridir.
ÖZEL GÜNLERDE VE BELİRLİ ZAMANLARDA YAPILAN YİYECEKLER
Sakarya Mutfağında, belirli/özel günler için hazırlanan yemek, yiyecek ve içecek türlerinin sembolik anlamlan bulunmaktadır. Bu tür yiyeceklerin hazırlanması gündelik yemeklere göre daha fazla zaman almakta ve daha çok emek harcanmaktadır. Özellikle törensel ritüeller içerisinde hazırlanan (örneğin Hayır Pilavı’nda ya da Hacet Bayramı’nda ikram edilecek pilav, çizleme, ayran vb.) yiyecek içecek türleri için büyük bir özen gösterilmekte ve bu süreçte çok titiz davranılmaktadır. Bu gibi günlerde yapılan yemekler sözlü biçimde nesilden nesile kültürel olarak aktarılmaktadır. Nişan, düğün, sünnet, ölüm, dini bayramlar, mevsimlik bayramlar, Ramazan Ayı gibi gündelik yaşamdan daha farklı anlamların yüklendiği bu günlerde yemek ve yiyeceklerin de farklılaştığı; sofraların daha özenle ve bol çeşitle hazırlandığı gözlenmektedir. Bu farklı durumlar ve çeşitlilikler korunarak günümüze değin sürdürülmektedir. Bu aktarımlardan dolayı yapılan yemeklerin önemini bir kat daha artmaktadır. Gündelik yaşantıda var olan konukseverlik, özel günlerde ve farklı durumlarda daha çok belirginleşmekte ve net olarak görülebilmektedir. Ayrıca belirli zamanlara özgü yemeklerin hazırlanmasında komşu ve akrabalar arasındaki dayanışma devreye girmektedir. Günümüzde nişan, düğün, sünnet gibi törensel yemeklerde, döner ve pilav ikramı geleneksel yemek türlerinin yerini almaktadır.
Yurdumuzun birçok yöresinde yapılan keşkek yemeğinin, Sakarya yemek kültüründe ayrı bir yeri bulunmaktadır. İlde özellikle düğünlerde yapılan özel günlerin vazgeçilmez yemeği olan keşkek ağır, hatırlı misafirlere yapılan özel bir yemektir. Herkesin yapamadığı keşkek, yemek olarak ayrı bir ustalık ve maharet gerektirmesi nedeniyle de oldukça önem taşımaktadır. Keşkek yemek olarak cemiyetlerde (düğün, sünnet vb. toplantılarda) mutlaka pişirilir ve konuklara ikram edilmektedir. Yörede yaşayan halk “düğüne gidiyoruz” yerine “keşkek yemeğe gidiyoruz” sözünü yaygın biçimde kullanmaktadır. Yine yörede genç kız ve delikanlılara; “ne zaman evleniyorsun?” anlamında, “senin keşkeğini ne zaman yiyeceğiz” biçiminde takılmaktadırlar. Kısaca düğün, nişan, cenaze gibi törenlerde Türkiye genelinde -özellikle Sakarya’da- yaygın olan yemek üçlüsünü oluşturan bulgur/ pilav, helva, keşkeğin (dövmenin) sembolik anlamlara sahip olduğu görülmektedir. Anadolu topraklarında neolitik dönemden günümüze uzanan çizgide güncelliğini koruyan tahılın özellikle buğdayın önemi bu yemek çeşitlerinde de ortaya çıkmaktadır. Anadolu’nun buğday kültüyle bağlantılı törensel bir yemek olan keşkek düğün için hazırlanıyorsa büyük kazanlarda pişirilir. İçine eklenen soğan ve kırmızı et ya da tavuk etiyle iyice dövülerek tat kazandırılan keşkeğin hazırlanması ustalık gerektirmektedir. Sakız kıvamına ulaşması gereken keşkek, piştikten sonra tepsilere konulur ve üzerine sos olarak dartı eklenerek servis yapılmaktadır.
Bunun dışında törenlerde mistik özellikler taşıdığı düşünülen bir yiyecek türü olarak helva, belirli günlerde misafirlere/gelenlere ikram Sakarya edilmektedir. Yaklaşık iki-üç saate hazırlanabilen helva geniş tencerelerde pisleğeçlerle hafif kömür ya da odun ateşinde, kanştınlarak büyük bir özenle bal renginde pişirilmekte ve sıcak olarak gelenlere sunulmaktadır.
Geçmişte bulgurla yapılan Hayır Pilavları ise, artık törensel bir yemek olarak kimi zaman yine bulgurla kimi zamanda pirinçle yapılmaktadır. Aynca etli nohut yemeği, tas kebabı gibi çeşitler de ritüellerde yerini alan yemeklerdir. Baklava, dolma ve sarmalar, mevsimine göre kompostolar, üzüm hoşafı veya ayran bu listeye eklenebilmektedir.
Recep ayında yapılan lokmalar reçel, pekmez gibi yiyeceklerle tüketilir veya sade olarak komşulara dağıtılmaktadır.
Hıdrellez çeşitli eğlencelerle kutlanmakta, bugüne özgü dolma ve sarmalar, börek-çörek gibi kuru yiyecekler hazırlanmakta ve Hıdırellez’in kutlandığı Karaman Baba Türbesi ve Poyrazlar Gölü gibi alanlara gidilmektedir.
Aşure mitik-mistik sembollerle yüklü bir yiyecektir. Aşurenin Kerbela’da, kuşatılarak çevresi sarılan yiyeceksiz ve susuz bırakılan Hz. Hüseyin ile ailesinin geride kalan oniki çeşit yiyeceğin bir araya getirilerek yapıldığı inancı vardır. Kutsal kabul edilen aşure, Muharrem ayının onundan sonra yapılıp dağıtılmaktadır. Kutsallığının ve bereketinin bozulmaması amacıyla, genel bir uygulama olarak kendisine aşure verilen kişi kabı yıkamadan iade etmektedir. Halk arasında “bir cezvede bile olsa en az on iki çeşitten oluşan aşureyi yapıp dağıtmak gerekir” biçiminde bir inanış halen yaşatılmaktadır.
Nişanlılık dönemi Ramazan Bayramı’na rastlarsa, erkek tarafından kız tarafına bayramlıklar gider. Şayet Kurban Bayramı olursa kız adına kesilecek kurban erkek tarafından götürülür. Kesilecek kurbanı erkek tarafı çok özen göstererek seçer ve kurbanın başına ve sırtına kına yakar, gelin telleri ile süsler. Düğün için her iki taraf kendi hazırlıklarına başlar, kız tarafı davet için “kına ekmeği” denilen küçük köy ekmekleri yapar. Bunlarla dost ve akrabalarını kınaya davet eder. Düğünün bir gün öncesi olan perşembe ve birinci günü olan cuma günlerinde kadınlar gelecek davetlilere yemekle birlikte ikram edilecek olan gözleme ve börekleri toplu halde yapıp fırınlarda pişirirler. Bunların da başlıca çeşitleri: “kolböreği”, “burma börek”, “gözleme” ve “kara börek”tir. Yine perşembe ve cuma günleri misafirlere ikram edilecek yemekler hazırlanır. Bunlardan; “keşkek”, “üre” ve “dolma” yöresel yemeklerdir. Diğerleri bilinen ve her yerde yapılan pilav, tavuk vb. yemeklerdir. Fınnlarda bol miktarda köy ekmeği yapılır. Köy ekmeğinin üstüne çörek otu, haşhaş tohumu serpilir. Bu çörek otu ve haşhaş tohumunu bazen uğur getirir diye dünürlüğe giderken kadınlar yanlarında götürürler.
Cuma günü akşamı sıra gelen misafirlere yemek vermek için tabak, tencere, tepsi toplama işine gelir. Bu iş için mahalle büyükse bir ekip, küçükse iki ekip görevlendirilir. Birinci ekip bir takım çalgı iki kişinin ellerinde birer çuvalla birlikte mahalleyi gezmeye başlar, her evin önünde durulur, çalgı çalınır. Evin kadını vereceği tabak, tencere, tepsiyi verir ve çuvallara konur. Her hane gezilerek bu iş tamamlanır. Toplananlar düğün evine teslim edilir. Mahalle küçükse toplananlar yetmeyeceğinden, ikinci ekip aynı işi diğer mahalle veya mahallelerde de yapar. Bu toplananlar düğünden sonra duvak günü sahipleri tarafından alınır. Bu arada diğer çalgılar da evin önünde çeşitli fasıllar yaparlar. Davul çalanlar genelde gündemdeki şarkı ve türküleri iyi bildiği için davul çalarken solistlik görevini de yaparlar. Ayrıca halktan da iyi söyleyenlere türkü söyletilir. Akşam yemek vakti geldiğinde yemekler yenir. Erkekler genelde üç ayrı yerde toplanır. Birinci grup köyün gençleri, bunlar ertesi günü düğünde hizmet edecek olanlardır.
İkinci grup köyün orta yaşlıları, üçüncü grup da dışarıdan gelen düğün sahibinin birinci ve ikinci dereceden yakınlarıdır. Yani düğünün birinci günü eğlenenler, ikinci günde misafirlere hizmet edecek olan yakın akrabalar ve köyün gençleridir. Buna “küçük düğün” denir. İçki sofraları hazırlanıp düğün sahibi mezeler olarak tavuk peynir ve turşuyu, içki olarak ise yeni rakıyı sofraya getirir koyar. Kadeh olarak kullanılan bardaklar doldurulur ve eğlence başlar. Bu eğlence gece geç vakitlere kadar devam eder. Düğün sahibi gençlerin isteklerini ki, bu istekler genelde içki ve mezelerdir, ne kadar yerine getirirse gençler de ertesi gün düğüne gelen misafirleri ona göre daha iyi ağırlar ve hizmet ederler. Bu eğlenceler devam ederken düğün sahibinin ailesinden bir kişi kız evine kına ve et götürür. Düğün yapan kişi yemek yapmak için bir büyükbaş hayvanı ve bol miktarda köy tavuğunu düğünden önce keser ve kızartırlar.
İkinci gün düğüne misafirlerin yoğun olarak geleceği bir gündür. Düğünler genelde ilkbaharın başı ve sonbaharın sonlarına doğru yapıldığından, havalar serin olduğu için yemek verme işi evlerde ve yer sofralarında topluca yapılır. Gelen misafirler önce düğün evinin önünde piyakalarda (oturulacak yerlerde) kısa bir süre oturur. Sonra komşulardan müsait olan bir eve götürülür. Orada düğün evinden gelen yemekleri yerler, sonra kendilerine kahve ikram edilir. Kadınlar gelirken çoğunlukla hediye olarak koltuklarının altında birer canlı tavuk getirirler. Bazıları da çeşitli ev hediyeleri getirir. Komşu ve akrabalarda ise yemek yapmak için fasulye, bulgur ve darı getirirler. Erkekler de genelde aralarında belli bir miktar para toplarlar, onu verirler. Bu paralar bazen kuru bir gökçe dalına asılarak çalgı ile birlikte getirilir ve düğün sahibine teslim edilir. Düğün sahibinin en yakınları bazen hediye olarak koyun kuzu getirirlerdi. Düğün yapana yardım amacıyla yapılan bu hediyelere “dürü verme” denir. Düğüne gelen erkeklerden bazıları içki içip eğlenebilirler, doğal olarak içkilerini kendileri alırlar veya getirirler.
İkinci günün önemli olaylarından biri de “sinsana gitmek” diğer bir adıyla “yavuklu gitmek”tir. Düğün tarafından atlarla bir grup, kız evine gider ve kız tarafına “kuzu parası” verir. Kuzu parası; kız tarafının gençlerine eğlence amacıyla verilen paradır. Böylece kız tarafının erkeklerini akşama düğüne davet etmiş olurlar. Sinsanalar mutlaka çalgı ile uğurlanıp çalgı ile karşılanır. Atlılar düğün evinden kız evine doğru yola çıkarlar. Kız evine geldiklerinde köyün gençleri atlan terlerini soğutmak için gezdirir, atlarla gelenler bir eve alınır; yemekler yenilir, kahveler içilir.
Kız evinden düğüne gelen erkeklere de “kız evli” denir. Kız evliler düğünün olduğu köyün girişine geldiklerinde, yakında bulunan çitlerden odunlar kırarak meydanda büyük bir ateş yakarlar. Kız evliler oldukça nazlı ve kahırlı olurlar. Hele kızın kardeşi veya kardeşleri, her dedikleri yerine getirilmesi gereken en nazlı misafirlerdir. Kız evlileri ateşinin yakıldığı yerde düğün tarafının erkekleri karşılar, hoş geldiniz der ve isteklerini sorarlar. Kız evlilerin isteklerinin başında çalgıcılarının en iyi çalanı gelir. Çalgıcılar çalarak kız evlilerin yanına gelir ve kısa bir oyun faslı yapılır. Damadın babası yanında bir kişi ile birlikte kız evlileri karşılamaya ve hoş geldiniz demeye gelir. Yanındaki kişinin de elinde bir tepsi, içinde bir büyük rakı, bardaklar ve meze olarak kızartılmış bir tavuk bulunur. Kadehler doldurulur, düğün sahibinin şerefine kaldırılır, içilir. Artık kız evliler ağır adımlarla çala söyleye ve bazen oynayarak kız evli evine doğru ilerlemeye başlarlar. Kız evliler düğün evine yakın müsait bir evde ağırlanırlar. Bu eve “kız evli evi” denir. Kız evlilere evini açan ev sahibini arabası gelin alma günü gelin arabası olur. Kız evliler önce düğün evinin önüne uğrar, orada çalıp oynarlar. Sonra kız evli evine girerler. Evde yemekler yenir, sıra kuzu parasının harcanmasına gelir. Paranın büyük bir kısmı ile içki alınır, kalan kısmı ile içmeyen gençlere ve çocuklara çerez alınır. Yemek yeme işi bittikten sonra iki oda da tekrar içki sofraları hazırlanır. Bir fasıl geçilir ve sonra kalkılır çeşitli oyunlar oynanır. Sıra damadı çağırmaya gelmiştir. Damat çağırılır. Damat elinde bir tepsi, tepsinin içinde içecekler ve kızarmış bir tavukla birlikte gelir. Kız evliler tarafından coşkulu bir şekilde alkışlanır. Bir oyun faslı yapıldıktan sonra damat geriye gönderilir.
Kız evinde düğünün ikinci günü akşamı “kına gecesi eğlencesi” yapılır. Bu eğlencelere gelecek misafir kadınlar karşılamak onlara yemek vermek için, kınanın yapıldığı mahallenin kadınlar sabahtan itibaren hazırlıkları başlatmıştır. Yine başta yöresel yemekler olmak üzere çeşitli yemekler hazırlanır. Akşam gün batımına yakından itibaren kadın misafirler gelmeye başlar. Gelen kadınlara yer sofralarında yemekler yedirilir. Yemeğini yiyen, gelinin bulunduğu geniş bir mekâna gider, burası kapalı bir yerdir.
Düğün evine dönüş yine gidişteki gibi bazen sessiz, bazen çalıp söyleyerek devam eder. Dönüşte bazen bir kuş avlanıp geline verilerek mendil alma âdeti yapılır. Damadın köyüne yaklaşıldıkça çalıp söyleme oynama işi artar. Köyün girişinden itibaren oldukça ağır adımlarla çala söyleye damadın evine doğru ilerlenir. Eve yaklaşınca gelin arabasının önüne damat istenir. Damat elinde bir tepsi, tepsinin içinde içecekler ve kızarmış bir tavuk gençlerin yanına gelir. Tezahürat ve alkışlar yapılır. Yere bağdaş kurarak Üif Kıtanın Damak Zevkinin Buluştuğu Yer: Sakarya oturulur, içecekler açılır, kadehler doldurulur ve ağır ağır içilir. Sonra kalkılır, damat oynatılır, damat oyundan sonra serbest bırakılır ve eve döner.
Düğün gecesinde gelin ve damat için, gelinin annesi tarafından hazırlanan ve düğün evine gönderilen yemekler “güvey sinisi” adını alır. Güvey sinisinde baklava, tavuk, yumurta, kuruyemiş ve meyve bulunur. Bu yiyeceklerin arasında özellikle yumurtanın majik anlamda doğurganlığı simgelediği bilinmektedir. Bu bereketin ev halkına dağıtılmasının bir sembolü olarak güvey sinisinde yer alan yiyecekler sabah kahvaltısına getirilerek tüm ailenin bunlarla kahvaltı yapması sağlanmaktadır. Bu kahvaltıda çok yakın akraba da yer alabilmektedir.
Duvak sabahı gelinin köyü yakın ise damat ve gelin, gelinin ailesine büyüklerin ellerini öpmeye gider ve hemen geri döner. Şayet gelinin köyü uzaksa buna gerek yoktur. Gelin ile damat evden çıktıkları sırada damadın yakınlarından bir kadın gelin odasına girerek gerekli incelemeleri yapar. Duvak günü sabahtan gelinin tarafından gelecek kadınlara vermek için yemekler hazırlanır. Gelinin tarafından gelen kadınlara “kız külüleri” (köylüleri) denir. Öğleye doğru “duvak eğlencesi” yapılacak yer hazırlanır. Kız köylüleri gelir, yemeklerini yer, gelinin çeyizlerine bakar ve oyun yerinde toplanırlar.
Duvak eğlenceleri akşamüstü saatlerine kadar sürer ve dağılırlar. Düğünün birinci günü tabak toplayanlara tabak, tencere ve tepsi gibi malzemeler veren kadınlar duvaktan sonra bu verdiklerini düğün evinden alır götürürler. Duvak eğlenceleri bittikten sonra gelin komşu kadınlar tarafından suya götürülür, pınar yolu öğretilir. Kadınlar pınar başında birbirlerine şerbet ikram ederler. Bundan sonra evin suyunu gelin kendisi taşır.
Hamilelik öncesi: Yörede çocuk sahibi olmaları için kadınlara bitkisel tedavi uygulanır. Bitkisel tedavi sırasında kadınlar, Şeyhler (Hendek) Köyü’nde karalâhana ve tütün, Mahdumlar (Taraklı) Köyü’nde pırasa, Karaçalı (Kaynarca) Köyü’nde soğan kabuğu, Kemaliye (Pamukova) Köyü’nde “kırmızı frenk biberi”, Sarıgazi (Geyve ) pamuklam denilen sık yapraklı çalı, Sancalar (Adapazarı ) ile Başoğlu (Kaynarca) Köyü’nde saman buğusuna oturtulmaktadır. Yine kadının çocuk sahibi olabilmesi için; Mahdumlar (Taraklı) Köyü’nde Bostan feslikanı, Cihadiye (Pamukova) Köyü’nde tavşan yağına bulanmış Deli fesleğen otu, Başoğlu (Kaynarca) Köyü’nde bitki katranı haşlanıp çıkı yapıldıktan sonra rahme yerleştirilmektedir. Bunun dışında Cihadiye (Pamukova) Köyü’nde Böğürtlen çalısının kökü kaynatılıp kadına suyu içirilmektedir.
Hamilelikte kadının kaçınması gereken inanışlar ise; Ciğere, kırmızı ete, karabibere dokunmaz, Çocuğun dudağı yirik olmasın diye kadına tavşan, ağzı geniş olmasın diye balık; salyalı, sümüklü olmasın diye kelle yemez ve Çocuğun 11 ayda doğacağına inanıldığından dombay (manda) sütü içmez biçiminde halk arasında yaygındır.
Gebelik sırasında kadının uygulaması gerektiğine olan inanışlar ise; Çocuğun yanaklarında gamze olması dileğiyle ayva, beyaz tenli olması dileğiyle yoğurt, sütlaç yeme biçimindedir.
Yeni doğan bebeğe isim konulmasında yapılan yemekler: Yerleşik Türkmenlerin yaşamında çocuğun çok farklı bir yeri vardır. Bu bakımdan çocuğa büyük değer verilir ve onun her evresinde ayrı bir tören yapılır. Ad koyma töreni de bunlardandır. Geleneğe göre, bebeğe doğumunun yedinci gününde yemekle ad konur. O gün gerekli yemekler hazırlanır. Yemeğe gelinin ve oğlanın anne-babası ile yakınları çağırılır. Sofralar toplu olarak kurulur, yemek hep birlikte yenir. Ardından sofra duası yapılır. Sofradan kalkılınca birlikte konulacak ad kararlaştır.
Diş Bulguru Kaynatma Sırasında Yapılan Yemekler Çocukların ilk dişi çıktığı zaman yapılan bu uygulamada önce bir miktar buğday haşlanır. Daha sonra haşlanan buğday ceviz, fındık ve fıstık ile karıştırılır. Buna diş bulguru denir.
Sünnet gelenekleri sırasında yapılan yemekler: Sünnetin genellikle mevlit ve yemekli yapılması adettendir. Davetliler davet edilen yere toplanırlar. Bir yandan yemeklerini yerler bir yandan sünnet çocuğunun gelmesini beklerler.
Askere uğurlama sırasında yapılan yemekler: Yörede ilk olarak köylerde ilgili celpte kaç gencin askere gideceğinin sayısı tespit edilir. Askere gidecek olan kişilerin evlerine kadınlı erkekli gruplar halinde ziyarete gidilir. Asker adayı, son haftası boyunca tüm akraba, komşu ve dostlarını gezer. Ayrıca akrabalık derecesine göre asker adayının yakınları genellikle bir akşam yemeği (öğlen yemeği de olabilir) verir ve akranı olan gençle beraber diğer asker adaylarını davet ederler. Gençler davet boyunca çeşitli etkinlikler yapıp eğlenirler. Gidecekleri günün gecesi, bu sefer gençler asker uğurlama gecesi düzenlerler. O geceye herkes davet edilir. Gençler katılan misafirlere kuru yemiş ve meyve suyu ikramında bulunurlar. Askerlik dönüşü ise aile tarafından un helvası yapılır, tüm akrabalara, komşulara ve dostlara dağıtılır.
Bayram ziyaretleri sırasında yapılan yemekler: Dini bayramlarda (Ramazan ve Kurban bayramında) bayram yemekleri ve çok çeşitli tatlılar (kadayıf, ekmek kadayıfı, baklava, sütlaç vb.) yapılmaktadır. Bayram namazı kılındıktan sonra evlerde kahvaltı edilmesiyle sürmektedir. Daha sonra aile arasındaki bayramlaşmanın ardından, akrabalar ve komşular arasında bayram ziyareti ve bayramlaşma bayramın bütün günlerinde devam etmektedir. Ramazan ve Kurban bayramının ilk veya ikinci günü sabahleyin gelinle damat kız evine bayramlaşmak için giderler. Bir müddet kız evinde kaldıktan sonra oradan ayrılırken akşam yemeğe davet edilirler. Kız evinde akşamki bayram davetine gelin, damat, annesi babası ve tüm kardeşleri katılırlar. Bayram daveti iki ailenin birbiriyle kaynaşması ve yakınlaşmasını açısından çok önemlidir. Bu davetler iki ailenin durumuna göre bayramın diğer günlerine de alınabilmektedir. Kurban Bayramında hayvan kesildikten sonra Anadolu genelinde olduğu gibi Sakarya’da da böbrek veya ciğerin pişirilerek sabah kahvaltısında ailece yenmesi geleneği devam etmektedir. Geçmişte özellikle tören sofralarında uygulanan ilginç bir yemek adabı yemeğin sonunda, tatlının arkasından yemeğin sinmesi düşüncesiyle dolma yenmesidir. Günümüzde ise yemek tatlıyla tamamlanmaktadır. Köylerde ise bayram ekmeğinin yapımı ile başlayan hazırlıklar, bayram namazından sonra köy odalarında bayram ekmeği yenilmesi ve bayramlaşma sürer. Bayramın bütün günlerinde gündüz yapılan bayram ziyaretleri akşamlarında da devam eder. Çocuklar, gençler ve orta yaşlılar bayram ziyaretlerini yaparken, evin yaşlı kadın ve erkekleri bir yere gitmezler. Kendilerini ziyarete gelenleri beklerler, onlara çeşitli hediyeler (para, şeker vb.) verirler.
Ramazan ayı sırasında yapılan yemekler: Ramazan ayında Sakarya’da çoluk çocuk genç, yaşlı ve esnafıyla iftara kadar çeşitli hazırlıklar ve alışverişler yapılmaktadır. Bu hazırlıkların başında çarşıdaki zevkle yapılan çok hareketli ve renkli alışverişler gelmektedir. Fırınların önünde pide kuyrukları, manavlardan yeşillik ve sebze, kasaplardan kıyma ve et ile bakkallardan iftar ve sahur için yapılan yapılacak olan yemeklere göre ihtiyaçlar alınmaktadır. Kısacası herkes iftardan önce mutlaka evine bir şeyler alıp öyle gitmektedir. Ramazanda iftar ve sahur yemekleri ailelerin ve komşuların birlik ve beraberliğini güçlendiren, yaklaştıran bir dönem olarak da kabul edilmektedir. Ramazanda komşular, akrabalar ve arkadaşlar arasında karşılıklı iftar davetleri yapılmaktadır. Özellikle gelin, damat ve oğlan evi, kız evindeki iftara davete birlikte katılmaktadır. Bu iftar yemekleri ailelerin birlik ve beraberliği gücendirmekte, yaklaştırmaktadır. Ramazan ayının bir diğer özelliği de teravih namazında çoluk, çocuk ve yaşlı tüm Sakarya halkı camileri doldurmaktadır. Camii çıkışlarında ise kahvelerin dolup taştığı, çayların içilmekte ve doyumsuz sohbetler yapılmaktadır. Sakarya yöresinde yaşayanlar arasında Ramazan’ın gelişiyle evlere şenlik doğacağına, bereket yağacağına inanılmaktadır. Ailenin tüm üyelerinin toplandığı iftar sofraları birbirinden lezzetli özel Ramazan tatlarıyla donatılmaktadır. İftar yapılacak eve önceden gelen kadınlar, hazırlıkları hep birlikte tamamlar. İftar sofrasından sonra kahveler, şerbetler içilir, sohbetler edilir, daha sonra masallar anlatılır, yaşlı olan büyükler bilmece küçüklere sorarlar. Eskiden sorulan bilmeceyi bilmek ve diğer hünerlerini -adabına göre oturup kalkmak ve büyüklere saygıda kusur etmemek dâhil- gösteren evlilik çağındaki kızlar arasından aileler gelin adayını da belirlenirmiş. Ramazan boyunca hazırlanan sofranın muazzam görüntüsü nefis yemek kokulan ile birleşince, insanda bir imrenme duygusu yaratmaktadır. Ramazan ayında iftar hurma, zeytin, en çok da tuz ile açılır. Sofrada bulunan kahvaltılıklar iftarlık adını alır. Top atılır atılmaz da iftariyeliklerle başlayan iftar yemeği sofralarında değişmez ilk yemek; et veya tavuk suyuyla hazırlanan düğün, mercimek, yoğurt, pirinç çorbalarıdır. Yemekler etinden sebzesine, pilavından böreğine ev sahibinin gücüne göre yapılan lezzeti içermektedir. Kuru meyvelerden yapılan hoşaflar, kat kat yufkadan oluşan baklava, kazandibi, kabak tatlısı, keşkül ve Ramazan’a has bir tatlı olarak bilinen gül kokulu güllaç ise iftar sofralarının vazgeçilmez tatlılarıdır. Şerbet ve şuruplar, boza ve salep de önemli Ramazan içeceklerindendir. Geçmişte ağaç kavunu, menekşe, kızılcık gibi şimdilerde adını bile bilinmeyen içecekler özellikle kış aylarında farklı bir lezzet kattığı için karla soğutularak sunulurken, nargile, çubuk veya kahve ile iftar keyfi tamamlanırmış. Hali vakti yerinde insanların konaklarda tüm misafirlere aynı anda iftar verilmesi geleneği, günümüzde önemli lokantalarda iftar vermeye dönüşmüştür. Ramazan deyince ilk akla gelen tatlardan biri de “Ramazan Pidesi”dir. İftar sofralarının değişmez lezzetleri arasında yer alan pide, Osmanlı sultan sofralarından günümüze kadar gelir ve günümüzde halen yapılır. Bugünde aynı zevkle yenen pide için, iftar saatine yakın fırınların önünde oluşan kuyruklar, yalnızca bu aya özel çıkarılan sıcak ve çıtır “Ramazan Pide”si almak uğrunadır. İftariyelikler ile birlikte yenen pide tam bir uyum içinde özel bir tat alınarak yenir. Daha önceleri evlerde günlük ihtiyaca göre yapılan “Ramazan Pidesi”, günümüzde fırınlardan temin edilmektedir. Pide almak için evin en küçüğünü mahalle fırınına göndermek ise hala güncelliğini korumaktadır.
Misafir ağırlama sırasında yapılan yemekler: Sakarya halkı, misafirliğe verdiği değeri “Tanrı misafiri” olarak kavramlaştırmıştır. İlde yaşayan farklı kültür gruplarından Türkmen (Manav), Yörük, Abhaz, Laz, Çerkeş, Gürcü, Hemşinli, Boşnak veya Arnavut da olsun, misafirlik konusundaki gelenekler ayrıntılar içerse de özde büyük benzerlik vardır. Misafirperverlik bu topraklarda yaşayan tüm kültürel toplulukların yapısındaki dayanışma kültürüne dayanmaktadır ve insana verilen değerin, birliğin, paylaşmanın halkın dayanışmasının en güzel örneklerinden biridir. Bu dayanışma çok çeşitli biçimlerde ortaya konulmaktadır. Örneğin imeceden cenazeye, düğünlerde takılan takılara kadar olan her şey halkın dayanışmasının bir ifadesidir. Kısaca yörede insanlar dara düştüğünde, güldüğünde, ağladığında yanındakiyle bunu paylaşmaktadır. Sakarya’da yaşayan insanların misafirlik konusundaki gelenekleri de bu kültürün bir parçasıdır. Belki günümüzde yaşanan ekonomik sıkıntılar ve farklı diğer nedenler, bu misafirperverliğin eskisi gibi olmasını zorlaştırsa da, yine de geleneğin özü insanlarımızın tümünde yaşamaktadır/yaşatılmaktadır. Geleneğe göre her şeyin en iyisi, en güzeli, en yenisi gelen misafirin önüne çıkarılmaktadır. Misafirin yaşlı veya genç olması da çok önemli değildir. Çünkü misafir o evin emanetidir ve ev sahipliği yapanlar misafirine bu gözle bakar; korur, kollar ve onun evindeymişçesine rahat etmesini sağlarlar. Ev sahibinin zengin veya yoksul olması fark etmez, gelen konuğa vermek için her evde kenara ayrılmış bir yorgan döşek, önüne sermek için özel sofra bezi mutlaka bulunmaktadır. Bir ev yaptırılırken, bir odanın misafir odası olarak düşünülmesi, Bu evde odalardan birinin bu adı taşıması, geleneğin yerleşikliğinin göstergesidir. Köylerde bunun için misafir evleri yapılmıştır. Ama yine de misafirler çoğunlukla köylülerin kendi evlerinde misafir edilir. Bir eve misafir geldiğinde yakın komşular da mutlaka hoş geldine uğrarlar. Misafir sayısı fazlaysa kendi evlerine götürmeye çalışırlar. Bunun için ev sahibinin bir talebi olmaz, çünkü onun için bu gurur sorunudur; “misafirini dışarıda bıraktı” dedirtmez. Halkımız gülen gözler karşılar misafirini; ilk sözü “hoş geldiniz”, “hoş gelmişsiniz” olur. Onunla tokalaşır ve “içeri buyurun” sözü ile davet edilir. Ev sahibi çok varlıklı olmasa da gönlü zengindir ve elinde avucunda ne varsa ortaya çıkarır. Misafire büyük sinilerde (tepsilerle) keşkekler ve hamur işi sunulur. Eğer elinde varsa ikram için hayvan da keser. Minderin en iyisini altına verir, ayağının yere değmemesi için gösterir, yani her ayrıntıya dikkat eder. “Aman çekinme”, “üşüdüysen ayağına patik, sırtına hırka verelim”… Bu sorular çok sık aralıklarla sorulur. Sofrada doyduğunuza inanmaz, ısrarla daha fazla yedirmeye çalışırlar. Misafir sofradan kalkmadan kalkılmaz. Misafirin çekinmesi, rahatsız olması için evin çocuklan misafirle aynı sofraya oturtulmazlar, gençler ve çocuklar, herkes doyduktan sonra yemeklerini mutfakta yerler.