Ölüm
Ölüm olayının ardından ev sahiplerine yardım amacıyla ve cenazenin çabuk kaldırılması için ve de cenaze namazının kalabalık bir topluluk tarafından kılınmasını sağlayabilmek amacıyla ölüm haberi, ölenin sevenlerine hemen duyurulur. Ölümün duyurulması, oturulan yerleşim biriminin büyüklüğü veya küçüklüğüne göre değişmektedir. Kırsal yerleşim alanlarında ölenin yakınlarının ağlaması ile başlayan duyurulma süreci, olayı duyan komşuların ölü evinde toplanması ile başlar. Bundan sonra da ölenin yakınları ve komşuları ailenin acılarına ortak olmaya, onları avutmaya, ilk hazırlıkları yapmaya, yardımcı olurlar. Bu arada ölen kişinin ailesi/yakınları ve komşuları gerekli yerlere olayı haber verirler. Köylerde camiden imam tarafından önce sela verilir ve ardından “köyümüz halkından….(falancanın) oğlu….(falanca) Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi öğle/ikindi namazını müteakip….(falanca) camiden kaldırılacaktır. Dost ve akrabalarına duyurulur.” biçiminde herkesi haberdar ederler.
Mevtanın bedenini herhangi bir örtü ile “kefenleme” uygulaması, Anadolu’da yaşayan topluluklarda yapılmaktadır. Bu, hayatta olanlara bir görevdir. Ölümün gerçekleşmesinin ardından cenaze, gömülmeye hazır hale getirilene kadar bir takım uygulamalardan geçirilir. Bu uygulamalar; “tekfin” (yıkama) ve “techiz” (kefenleme) işlemidir. Yani cenaze yıkanır, kurulanır ve kefenlenir. Erkek kefeni üç parçadır: “Gömlek“/”Kamis“, “Eteklik“/ “İzar“, “Sargı“/”Lifafe“. Kefenin beyaz olması ve üç parçadan meydana gelmesi dinsel gelenektir. Bez az olduğunda erkeklede kefen;eteklik ve sargıdan ibaret olmak üzere iki kattır. Bunda gömlek yoktur. Kadınlarda kefen; gömlek, eteklik, sargı, başörtüsü ve göğüs örtüsünden ibaret olmak üzere beş kattır. Kadınlarda, erkek kefeninin üç parçasından başka, “başörtüsü” ile “göğüs örtüsü” vardır. Sargının baş ve ayakuçları düğümlenmeden önce başörtüsü başına sarılır, göğüs örtüsü de göğsün üstüne atılır. Bez az olduğunda ise kadınlarda kefen; sargı ve başörtüsünden ibaret olmak üzere üç kattır. Bunda gömlek ve göğüs örtüsü yoktur. Bez yeterince bulunamadığında ise; erkeklerde ve kadınlarda aynı olmak üzere kefen yalnız bir kattır ki, cenazenin sarıldığı herhangi bir örtüye bu ad verilir. Ancak zorunlu kalınmadıkça böyle bir uygulamaya gidilmez. Kefen için alınan beyaz patiska veya bezden, yukarıda sayılan beş parçadan başka; cenaze yıkanırken temizliğini yaptırmaya yarayan üç parça “temizlik bezi” ve kefenlendikten sonra cenazenin baş ve ayakuçları ile belinden bağlanmaya yarayan enleri 10 santimetre ve uzunlukları 150 santimetre kadar olan “bağ” parçaları ile kefen bezinden kesilerek alınır. Bu bağlar kabirde çözülür.
Ezan vaktine 1,5-2 saat kala cenaze yıkanmak üzere, rahat döşeğinden alınarak “Teneşir” denilen ve yüksekliği 60-70 santimetre olan bir yere sırtüstü yatırılır. Ölünün yıkanacağı yer örtülüdür/kapalıdır. Yıkayıcı ve yardımcılardan başkası yakınları hariç onu görmemelidir. Erkek ölüyü erkek, kadın ölüyü kadın yıkar. Cenaze yıkamak için ısıtılan suyu; eğer ölen erkekse, genç erkekler/delikanlılar, ölen kadınsa gen kızlar taşırlar. Kimi ailelerde cenaze ölenin mahremi kabul edilen yakınları tarafından yıkanır. Bu yıkama biçiminde ölen kişinin bir ayıbı, kusuru bilmemesi etkilidir. Yörede yıkanırken cenazenin istenmese de üzerinin açılabileceği, görünmemesi gereken yerlerin görüneceği, bunu da cenazeye büyük ızdırap vereceğine ve kıyamette davacı olacağına olan inanışı halen yaygındır. Şehitlere ve doğum sırasında ölen genç annelere yeşil kefen sarılması geleneği vardır. Küçük çocukların yıkanma işleminde abdest aldırılmaz. Şişip dağılmak üzere bulunan bir ölünün üzerine yalnız su dökülür; abdest aldırmaya, anlatıldığı gibi üç kere yıkamaya gerek yoktur. Suda boğulmuş olan kişi, gusül niyetiyle suyun içerisinde üç defa hareket ettirilir. Dokuz ay doldurmadan önce doğan çocuk, bir ses çıkarmak veya kendisinde bir hareketin görülmesi gibi canlılığını gösteren belirtiden sonra ölürse, isim verilerek yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır. Ölü olarak doğup da bedensel yapısı tam olursa yine yıkanır, beze sarılır, ancak namazı kılınmadan gömülür. Ölmüş olan kişinin başsız olarak vücudunun yarısı bulunsa veya gövdesinin büyük bölümü yoksa, yıkanmaz, kefenlenmez, üzerine namaz kılınmaz, bir bez torbaya sarılarak defnedilir. Ancak bedeninin çoğu veya başı ile beraber yarısı bulunursa, yıkamak farz olur, kefenlenir ve namaz kılınır. Yıkayıcı, eline “temizlik bezi” denilen bir bez parçası alarak örtünün altından önce “edeb” yerini yıkar ve bu bezi bir kenara koyar ve ikinci temiz bezle abdest aldırmaya başlar. Abdest aldırma işlemi tamamlandıktan sonra, cenazenin üzerine ısıtılmış su dökülür. Başı “Hatmi” denilen kokulu bir bitki ile ya da sabunla taranmadan yıkanır. Sonra “sol” tarafa çevrilerek önce “sağ” tarafı bir kere; sonra da “sağ” tarafına çevrilerek “sol” tarafı da bir kere yıkanır. Sonra yakınları yine dualar okuyarak üçer defa helallik suyu dökerler. Bundan sonra cenaze, yıkayıcının göğsüne yaslanılarak karnı hafifce sığanır. Eğer birşey çıkarsa diğer bir temizlik bezi ile su dökülerek temizlenir. Cenaze bol sabun ve suyla tertemiz yıkanır. Dua edilir, boydan boya üç kez su dökülür. Her hizmet nazikçe yapılır. Mevta yıkandıktan sonra, kurutma havlusu ile silinir ve ölünün konulacağı, taşımada kullanılan “tabu“/”sal ağacı” hazırlanır.
Herkesin kefeni kendi malından sağlanır. Kefen masrafı, borç ve vasiyetlerden önce gelir. Kefen olarak bugün adet olan patiskadır. Kefen, ölüye sarılmadan önce güzel kokularla tütsülenir. Önce “dış kefeni” temiz bir yere yayılır. Onun üzerine de “iç kefeni” serilir. Kurulanan cenazenin ölünün çenesi kafası ile bağlanır. Bu bağlama işine “çene çatma” adı verilir. Ölünün kolları yan tarafa uzatılır. Bundan sonra ölünün sağ ayak başparmağı sol ayak başparmağının üzerine getirilip mühürleme işlemi yapılır. En sonunda da “sır gömleği” giydirilir. “Sır gömleği” giydirilerek “sargı” üzerine uzatılır. Elleri, ayakları, dizleri, burnu ve alnına “kafur” sürülür. İnanışa göre bu tütsülemenin nedeni; yılançıyan, börcü-börtünün, akrebin vb. zararlı hayvanların cenazeye musallat olmamaları, onu yememeleri içindir. Cenaze kefene konulduktan sonra ölenin yüzü açılır. Mevtanın akrabaları ve dostları onu ziyaret ederler. Ziyaret yapılırken kesinlikle mevtanın cesedi ve kefeni üzerine gözyaşı dökülmez. Ölünün bedenine dokunulmaz. Ziyaret bittikten sonra kefen önce soluna, sonra sağına kapatılır. Baş, ayak bel kısımı bağlanır. Bunun nedeni kabre konulması sırasında ölünün üç ağırlık noktasından tutularak rahat bir biçimde çukura indirilmesidir. Kefenleme işi bitince, cenazeyi gençlerden iki kişi belindeki kuşaktan, ikişer kişi de baş ve ayaklarından tutarak teneşirden okunan dualar eşliğinde kaldırıp, tabut içine arkası üzerine yatırır. Başına, sakalına ve çevresine kokulu şeyler serpilir. Eskiden cenaze tabuta konduğunda hasıra sarılırken, günümüzde bu uygulama halıya sarma biçimindedir. Kimi yerlerde artık camilerin tek tip bir yer malzemesiyle kaplanmasından dolayı artık devamlı camilerde duran yeşil bir örtü örtülmekte ve bu tabut örtüsüne de “cenaze örtüsü” adı verilir. Tabutun baş tarafına eğer cenaze erkekse “mendil” ve “havlu” konur. Cenaze kadınsa tabutun üstüne “başörtüsü” ve “yazma” konur. Bu işlemler bittikten sonra ölüyü yıkayan kişi herkesin duyacağı biçimde “Allahım bu mevtanın kusurlarını bağışla, ona geçen haklarımız helal olsun. Cemaat ölüye olan haklarını helal etsin” der. Cemaat üç kez sorulan bu soruya üç kez “helal olsun” diye yanıt verir.
Mevta toprağa verilmeden önce cenaze namazı kılınır ve dua edilir. Cenaze namazı kılmak, cenaze sahipleri ve cenazeyi duyanlar için kutsal bir görevdir. Defin için hazırlanan tabut, öğle ya da ikindi ezanına yarım saat-kırk beş dakika kala omuzlarda camiye getirilir ve göğüs hizasına geçer. Cemaat imamın arkasında düzgün saflar halinde bulunur. Sıra cenaze namazı kılmaya gelmiştir. İmam ölünün, kadın mı erkek mi, ya da kız çocuk mu erkek çocuk mu olduğunu yüksek sesle belirtir ve namaza başlamak için cemaate cenaze namazı ile ilgili bilgileri verir. Cenaze namazı ayakta, Allah rızası niyetiyle ve dört tekbir ile kılınır. Cenazenin erkek, kadın veya çocuk oluşuna göre “niyet” yapılır ve “tekbir” ile eller bağlanır. Tekbirleri, imam veya bu konuda bilgili olan ve cemaatin önünde yer alan kişi sesli, cemaat sessiz alır. Cenaze namazı böylece kılınıp sona erince, İmam, tabutun baş tarafından tutar kaldırır ve orada hazır bulunan insanlar da sıra ile tabutu taşıyarak yerine kadar götürürler.
Yörede tüm yakınların ve tanıdıkların ölene karşı son ve en önemli görevlerden biri, cenaze törenine katılmaktadır. Bir cenazenin namazında, taşınmasında ve gömülmesinde ne kadar fazla insan yer alırsa ölen topluluk üyelerinin uyumu da o kadar fazladır. Cenazeyi bekletmeden en kısa sürede toprağa vermek bir gelenektir. Cenazeyi taşıma işleminin bir adabı vardır. Cemaat az olur veya mezarlık uzak olursa taşıma işlerine tekrar tekrar katılmak gerekir. Tabutu seri bir biçimde, sallamadan götürmeli, izleyenler mümkün olduğunca sessiz olmalıdır.
Ölünün cenaze namazı kılındıktan sonra son aşama olan gömme, yani defin aşaması başlar. Ölü, sal ağacı üzerinde ve omuzlar üzerinde mezarına getirilir. Cenaze, mezarlığa getirildiğinde omuzlardan indirilmeden oturulmaz. Ancak ölü yere indirildiğinde işi olmayanlar oturabilirler. Mezarlıkta, kabrin tabanına bir “döşek” serilir. Boylamasına, doğudan batıya doğru kazılan mezarın batı yönüne güneybatı ile kuzeybatıyı birleştirecek biçimde yastık konulur. Sonra, sal ağacı açılır ve yakınları tarafından sal ağacından alınan ölü, 3 kişinin yardımı ile mezara indirilir. Kadını kabre kendi mahremi, yani kendisine nikahlanması mümkün olmayan kişiler indirirler. Erkek cenazeyi ise yakınları indirir. Cenaze kabre konulacağı zaman birkaç kişi kabre inerek kabrin kıble tarafından cenazeyi tabutta olduğu gibi alır, kabre indirip, yüzü kıbleye çevrilmiş olacak şekilde sağ tarafına yatırırlar. Kıbleden tarafa gelen yere yumuşak toprak konur ve düzeltilir. Baş kısmı batıya ve yüzü yukarıya gelecek şekilde mezara indirilen ölünün vücudu ile başı hafifçe kıbleye çevrilir. Ölünün kefen bağları da bu arada çözülür, cenazeyi kabre indirirken de dua edilir. Kefen, baş ve ayak kısmından bağlanmış ise bağlar çözülür. Ölen kişi, yaşamında çok hırslı ve cimri olarak tanınıyorsa “gözünü toprak doyursun” denilerek, onu mezara indiren kişiler tarafından gözüne birer tutam toprak atılır. Bu uygulamadan sonra mezarın tabanı ile kuzey duvarının kesiştiği çizgiden başlayarak bu uç ve dip kısmı bu çizgiye, diğer ucu yukarıya ve mezarına güney duvarına gelecek şekilde tahta ile doğusundan batısına kadar boydan boya döşenmesi yapılır. Mezarın açılmasında, çalışanlardan ilk kazmayı ya da çapayı vuran sonra da üçüncü kazmayı vuran toprak atar. Cenaze kabre indirilince köylerde, derhal toprak atılmaz. Köpek gibi hayvanların cenazeyi çıkarmamaları için öncelikle üzerine bir yük dikenli çalı atılır ve iyice bu çalılarla cenazenin etrafı ve üstünü sıkıştırıp örtülür. Mezar örtülürken herkes toprak atmak ister. Kimse birbirinin elinden küreği almaz, yere bıraktırır ve yerden alır. Ölü kabre bu şekilde yerleştirildikten sonra üstü kerpiç, tahta vb. şeylerle kapatılır. Bunların üzerine toprak atılarak gömme işlemi tamamlanır. Kabir, yerle aynı hizada olmayıp biraz yüksek yapılır. Mezar tamamen toprakla kapatıldıktan sonra yerle aynı düzeyde tutulur ve bir balıksırtı yapılarak mezar, öteki yerlerden ayrılır. Mezarın baş tarafı olan batı yönü ile ayak tarafı olana doğu yönünde birer tahta dikilir. Ölünün baş tarafı olan batı yönünde dikilen tahtada onun babasının adı, kendi adı ile soyadının yanı sıra doğduğu ve öldüğü tarihleri içeren bilgileri yazılır. Cenaze ile birlikte getirilen su, mezarın baş kısmından başlayarak ayakucunda bitirmek koşuluyla, dökülür. Ölünün üzeri örtülünce bu cenazenin ve diğer ölenlerin ruhu için oturarak, Kur’anı Kerim okunur ve sonunda ölünün günahlarının bağışlanması için dua edilerek, bu göreve son verilir.
Kaynakça
- Aktaş, Ali (2008), Kültürel Renkleriyle Sakarya: Farklı Kimliklerin Kavşak Noktası: (Sakarya’nın Toplumsal ve Kültürel Yapısı), Adapazarı: Adapazarı Merkez Belediyesi
- Sakarya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü/Kültürel Detaylar
- Sakarya Yerel Kültür Derneği/Manav Hayatı