Hammaddesi Deri Olan El Sanatları
Önemli sanat kollarının bir grubunu daha madde olarak derenin kullanılması ile yapılanlar oluşturur. Dana, manda, koyun, oğlak, keçi gibi hayvanların postlarının çeşitli araç ve malzeme yardımıyla işlenmesi ile elde edilen deriden yemeni, çarık, mesh, ayakkabı, Kemer, başlık gibi eşyalar üretilir. İstanbul, Ankara, Edirne, Bursa Diyarbakır, Kastamonu, Kayseri gibi merkezlerin Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devleti zamanlarında önemli deri işleme merkezleri olduğu ve buralarda üretilen deri mamüllerin pek çok ülkeden alıcılar bulduğu bilinmektedir.
İslam’ın şartlarından biri olan namaz farzasını yerine getirmenin ilk şartta abdest almaktır. Su ile yapılan bu işlem suyun bulunmadığı yerlerde teyemmüm yani toprağın ya da kumun su yerine konularak el ayasına, dirseklere ve yüze sürülmesi şeklinde gerçekleştirilir. Bunun yanı sıra mest yaparak abdest alma da İslam dininin sağladığı kolaylıklardan biridir. Bu, ibadetlerin ifası sırasında yükümlülerin karşılaşacağı güçlükleri azaltmak için tanınmış bir haktır. Saça, boyuna ve kulaklara direkt su ile yapılabildiği gibi ayağa giyilen mesh üzerine uygulanması şeklinde de kendini gösterir. Mesh üzerine yapılan mesleğini yıkama yerine geçmesi ve özellikle abdest alma zorluğu yaşanacak zamanlarda mesh kullanımının yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Mesh, deriden yapılan, ayakları bileklere kadar saran ve su geçirmeyen ince bir ayakkabı çeşididir. Türkiye’de yanlızca Karabük, Isparta ve Sakarya illerinde gerçekleştirilen bir el sanatı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sakarya’da meshciliğin yegane temsilcisi Arnavut asıllı Halil Sarp’tır. Ataları bölgeye Kosova’dan göç etmiştir. 1952 doğumlu ustamız mesleğe ilk adımını, Sakaryalı Kaptan Ağa isimli ustanın yanına çırak verilince atmıştır.
Tamamen el emeğine dayalı olarak yaptığı meshlerde İstanbul, Konya ve Uşak illerinden temin ettiği keçi derisini kullanır. Deri ebadı desi cinsinden ölçülür. Bu ölçüyü hayvanın büyüklüğü belirler. Mesh yapımını deriyi uzatmak amacıyla kerpeten, kalıba çekmek için danalya, kesmek için file bıçağı, tabanın yüzde birleşeceği kenarları düzeltmek için raspa ve piyanto, kösele yüzeyini düzeltmek için kösele tırmığı, inceltmek için kösele çekici, altını düzeltmek amacıyla ıstaka, dikilen işi kalıba sokmak için fora çekeceği ve kalıptan çıkarmak için kancadan istifade edilir. Bunların yanı sıra ıstampa adı verilen kalıplar ve işlenecek derinin zarar görmesini engellemek amacıyla altına serilen kesim lastiği kullanılır.
Oldukça zahmetli aşamalardan geçerek ortaya konan mesler, astarlı ve astarsız olmak üzere iki çeşittir. Toplam 6 parçanın dikilmesi suretiyle oluşturulan mesh ; taban, yüz,ön gomba, arka gomba, mesh kulaklığı ve kıylık bölümlerinden oluşur. Taban ve yüz meshin en büyük kısımlarıdır. Gomba, bileğin ön ve arka kısımlarında yer alan küçük parçalardır. Kulaklık, fermuarın çekilmesinin ardından bilek kısmını iyice sıkıştırmak amacıyla karşı parçadaki metale tutturulması için kullanılan dildir. Kıylık ise bilek kısmındaki görüntüyü toparlamak amacıyla dikilen kenar bordürüdür. Mesh astarlı yapılacaksa ek olarak yünden istifade edilir.
Askerler, çeşitli dans grupları özellikle Kafkas Dansı ile ilgilenenler, bazı hastalıklar nedeniyle ayakları şişen insanlar ve yaşlılar tarafından kullanılan bir eşya olarak karşımıza çıkan meshler, Türkiye’nin her yerinde alıcı bulunmaktadır. Ustamız, alıcısının çok olması sebebiyle meshciliğin ölmeyecek bir meslek olduğunu ancak yetiştirecek çırak bulmakta güçlük yaşadığını belirtmiştir. Kendisinden sonra oğlu Yasin Sarp bu işi Sakarya’da devam ettirecek tek kişidir.
Pabuç/ayakkabı genellikle sokakta giyilen üstü han ya da suni deriden ve altı kösele ya da plastik gibi dayanıklı malzemeden yapılan eşyadır. Ayağı batma, kesilme gibi zarar verici dış etkilerden ve iklimsel etkilerden koruyarak insan hayatını kolaylaştırır. Hava koşullarında, giyilecek ortama göre değişen türlere sahip olan ayakkabı, sosyal statüyü de vurgulayan bir eşya olmuştur. Çarıklar, lastik ayakkabılar, potinler, kunduralar, pabuçlar ve çizmeler ve tarihsel süreçte karşılaşılan ayak giyim eşyaları arasındadır.
Makineleşme sonucu daha çok fabrikasyon üretim şeklinde kendini gösteren ayakkabılar, el emeğine dayalı olarak Aydın, Bitlis, Çankırı, Çorum, Düzce, Iğdır, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kütahya, Malatya, Mersin, Nevşehir, Niğde, Samsun, Sinop illerinde uzman sanatkarlar tarafından ortaya konmaktadır.
El işçiliğine dayalı ayakkabı üretiminin gerçekleştirildiği merkezlerden biri de sakaryadır. 1945 doğumlu İsmail Kınalı, 1957 yılında Yugoslavya’dan göç ederek şehre yerleşmiş ve henüz 12 yaşında iken Pabuçcular Mahallesi’nde dükkanı olan Tevfik Galyaz isimli ustanın yanına babası tarafından iş öğrenmesi için çırak olarak verilmiştir. Mesleğe yönelik eğitim almamış, alaydan yetişmiştir.
Adapazarı merkezde kendine ait küçük atölyesinde yarım asırdır ayakkabıcılık sanatını icra eden usta, tamamen el emeği ile üretim gerçekleştirmektedir. Ürettiği ayakkabılarda İstanbul’dan temin ettiği dana ve keçi derilerini kullanmaktadır. Ayakkabılar çeşitli kısımlardan oluşur. Üstte yer alan parçaya saya, altta kalan kısma ise taban denir ve bunlar ayakkabıyı oluşturan temel parçalardır. Bunların yanı sıra yapılacak ayakkabının formuna göre dil, gomba, ökçe, kıylıkk, astar gibi ek aksamlar da vardır.
İstenen formlara sokulması için çeşitli araçlardan istifade edilir. Derinin kenarlarını çekip kalıba tutturmak için sandalye, deriyi kesmek için flo bıçağı ya da falçata, falçatayı bilemek için masat, körelmiş bıçağı keskinleştirmek için eğe, deriye dilimli görüntü vermek için tırtırlı makas, tabanda bulunan köselenin kenarlarını desenlemek için roda, derideki kırışıkları gidermek için kaşık kullanılır. 1957 yılında henüz dikme yöntemi yokken ayakkabıyı oluşturan parçaları tutturmak için ahşap çivilerden istifade edildiğini belirtmiştir.
Ayakkabı yapımına derinin kesilmesi ile başlanır. Bu işlem sayacı tarafından gerçekleştirilir. Saya kısmı, koyun, keçi ya da dana derisinin bütün haline getirilmesiyle oluşturulur. Yani iki katlı olarak tasarlanır. İçte yer alan meşin olarak adlandırılır ve koyun derisindendir. Hazırlanan parça tanal ye ve çivi kullanılarak kalıba monte edilir ve bir gün bekletilir. Geçen sürenin ardından altına sığır derisinden kösele takılır. Taban malzemesi, sipariş verenin maddi durumuna göre değişmektedir. Tabanın alt kenarlarına arama adı verilen dikiş oluğu açılır, dikiş atılır ve ökçesi atılır. Derinin zarar görmemesi için ilaçlama yapılır. Fazlalıkların alınmasında zımparadan istifade edilir.
Gelen siparişler doğrultusunda ortaya çıkan ürünler arasında iskarpinler, çizmeler, ökçeli ayakkabılar mevcuttur. Fiziksel açıdan sorunları olan bireyler için ortopedik ayakkabılar da üreterek geçimini sağlamaktadır.
Teknolojinin henüz bu denli ilerlemediği süreçlerde tarım ve taşımacılık gibi alanlarda et, eşek, katır, öküz, manda, deve gibi hayvanlardan istifade edilmiştir. Bu hayvanlar arasında yer alan atlar, binek ve yük hayvanı olarak kullanılmaları nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. Tarihsel süreçte hem savaşlarda hem de sosyal hayatta attan istifade edilmesi, atın kullanımını kolaylaştıracak ürünler üretilmesinin yolunu açmıştır. Bu eşyalar arasında koşum ve eğer takımlarını saymak mümkündür. Söz konusu takımlar, saraçlar tarafından ortaya konmuş ve saraçlık olarak ifade edilen sanat kolunun doğmasını sağlamıştır.
Arapça serc kökünden türeyen serrac, günümüz türkçesinde saraç olarak karşılık bulmuştur. Saraç, “eyer ve diğer at takımı yapıp satan, meşin ve sahtiyan üzerine sırma ve ipekle işleyerek çeşitli eşyalar imal eden” kişileri ifade eder.
Taşımacılıkta attan yararlanılması Ağrı, Diyarbakır, Elazığ, Çorum, Çankırı, Eskişehir Isparta, İzmir,Kütahya … vs gibi Anadolu illerinde saraçlık sanatının gelişmesine imkan vermiş ve pek çok sanatkar yetişmiştir. Saraçlığın gerçekleştirildiği merkezler arasında Sakarya’nın Taraklı ilçesi de vardır.
Taraklı’nın son saraç ustası, 1945 doğumlu Kadir Kaynaktır. İlkokul mezunu olan usta, mesleğe babasının yanında çırak olarak başlamıştır. Babasına mesleği öğreten kişinin ise Göynük’te türbedarlık yapan Konyalı Mustafa Efendi olduğunu belirtmiştir.
Kadir usta, insanların ata rahat binmesi ve sürüm sırasında attan düşmenin önüne geçilmesi için ağırlıklı olarak eyer üretimi gerçekleştirmiştir. Eyer, binek hayvanlarının sırtına oturtulduktan sonra kolan ile bağlanan bir tür oturaktır. Çatı ve kaş olmak üzere iki ana parçadan oluşur. Eyer yapımında, geriye şekillendirmek için pergel, kesmek için teber ve danalya, eyer zincirlerini kısaltmak için zincir keskisi, deriyi delmek için çarklı zımba, ince küçük dikişleri dikmek için ise biz gibi aletler kullanılır.
Eyerin ana parçasını, çatı olarak adlandırılan iskelet kısmı oluşturur. Bu parçada kafes formunda olup ahşap ya da demir malzemelidir. İskeletin ön ve arka kısımlarında yukarıya doğru çıkıntılı tasarlanan kaş bölümleri yer alır. Her ikisi arasında kalan kısım ise biniş yerini oluşturur. Atın sırtının biniş sırasında zarar görmesini engellemek için eyerin yastık kısmı çeşitli malzemelerle dolgulanır. Tüm bu aşamaların tamamlanmasının ardından hazırlanan iskelet sığır deresi ile kaplanır.
Eyerin yanı sıra yular, dizgi, kayış, kamçı gibi koşum takımları da yapan Kadir usta, “motorlu araçların çoğalıp hayvancılığın bitmesi ile birlikte saraciye mesleğinin sonlandığını bu nedenle de meyve yetiştiriciliğine yöneldiğini” ifade etmiştir. Boş zamanlarını değerlendirmek için derin
malzemeli çakmak ve cep telefonu kılıfları, bileklikler, kemerler ve kamçılar üretmeye devam etmektedir.