Hammaddesi Bitkisel ve Hayvansal Lifler Olan El Sanatları

İnsanlar hayatı daha yaşanabilir kılmak amacıyla bitkilerden ya da hayvansal atıklardan yararlanarak çeşitli kullanım eşyaları üretmiştir. Bu unsurları ortaya koymak için kullanılan yöntemler, kuşaktan kuşağa aktarılmış ve yaygınlık kazanmıştır. Anadolu’nun ana geçim kaynakları arasında tarım ve hayvancılığın olması, malzemeye ulaşımı kolaylaştırmış ve bu durum ürün çeşitliliği sağlamıştır. Bitkinin kendisi, sapları ya da tohumlarının değerlendirilmesi ile yapılanlar bitkisel ürün kategorisinde; yün ve kıldan yararlanarak ortaya konanlar ise ham maddesi hayvansal lif olanlar başlığı altında toplanmıştır. Çeşitli teknik ve araçlar yardımıyla şekillendirilen bu malzemelerden sepetler, hasır örtüler,susaklar, urganlar bitkisel ürün; yün ve kıl gibi malzemeler ise dokuma ve kumaş üretiminde değerlendirilmiştir.

Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi bitkilerin ve hayvansa liflerin değerlendirildiği merkezlerden biri de Sakarya’dır. Bu bağlamda yörede sepetçilik, süpürgecilik, susakçılık, urgancılık, dokumacılık virgüllük gibi sanatların yapıldığı gözlenmektedir.

  • Yorgan dış etkenlerden korunmak maksadıyla örtünmek ve  ısınmak için, iki kumaşın arasına yün, pamuk gibi malzemelerin doldurularak dikilmesi ve dikerken de nakışlanması ile oluşturulan bir uyku malzemesidir. Sakarya’da bu mesleği ağırlıklı olarak buraya geçmiş yıllarda göç eden Trabzon’lu ustalar ile Balkandan göçen az sayıda Muhacir usta yaşatmaktadır. İl genelinde yaklaşık  20-25 dükkanda bu meslek yaşatılmaktadır. Sakarya’da halen yorgancılık yapan, araştırmalarımız sırasında ulaşılabildiğimiz yorgancıların isimleri Adem MANAV, Ali AŞIK, İsmail AŞIK, İbrahim ASRAK, Ahmet MERCAN, Hamdi KILIÇARSLAN, Kamil SOFUOĞLU, Şaban KARABULUT, Necati KARABULUT, Fahrettin KARABULUT, Hikmet ÖZER, Özkan KAR, Yener BULAK, Cengiz YILMAZ ve Metin ÇOLAK’tır.  Bu ustalar geleneksel modellerden oluşan yorgan yapmaya devam etmekte ve Sakarya dışına da satış yapmaktadır.

    Yorgancılık denince ilk akla gelecek kişilerden birisi olan  1943 doğumlu Hasan Kar, aslen Trabzon’lu olup,  Sakarya’da yaşamaktadır. Hasan Kar, yaklaşık 60 yıldır yorgancılık yapmaktadır. 1985, 1986 ve 1995 yıllarında tamamını kendisinin tasarladığı yorgan modellerinden oluşan üç katalog yayımlamış; bu katalogları tüm yurttaki yorgancılara ulaştırmaya çalışmıştır. Bu kataloglarda yer alan yorgan modellerinin hem Sakarya’da hem de ülkemizin pek çok şehrindeki yorgancılar tarafından halen kullanıldığı bilinmektedir. Hasan Kar’a Sakarya Valiliği tarafından bu sanata yapmış olduğu katkılardan dolayı teşekkür belgesi verilmiştir. Sakarya Esnaf ve Sanatkarlar Odası 2008 yılında kendisini “Yılın Esnaf ve Sanatkarı” seçmiştir. 2016 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığından “Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı Sanatçı Tanıtma Kartı” almıştır. Hasan Kar, çok sayıda ulusal/uluslararası etkinliğe katılmış mesleğinin ve ilimizin tanıtımına katkı sağlamıştır.

    Sakarya’da genç kızların çeyizinde ipek saten ve kadife kumaşlardan yapılan geleneksel yorganların bulunması geleneği günümüzde  az da olsa devam etmektedir. Yine lohusa, sünnet ve bebek yorganı da talep azaldığı için az sayıda üretilmektedir. Yorgancılar geçmişte yastık ve yatak da yapmakta iken bu günümüzde yok denecek kadar azalmıştır.  Değişen yaşam şartları sonucu artık evlerin büyük çoğunluğunun kaloriferli olmasıyla eskisi kadar kalın yorganlar yapılmamakta daha ince yorganlar tercih edilmektedir. Yorgancılar ise buna bağlı olarak evin sobalı ya da kaloriferli olmasına göre yorgan imal etmektedir. Pamuk veya yün kullanılması yorganın  astarının mermerşahi, patiska olmasıyla yorganın yüzü için ipek saten ve atlas gibi kumaş türlerinin  kullanılması da yine müşterinin kendi tercihine bırakılmaktadır. Sakarya’da  genellikle pamuktan yapılan yorgan tercih edilmektedir. Yine bu yorganların ölçüleri de nevresim boyutlarına göre belirlenmekte olup, bu konuda da standartta yakın ölçüler kullanılmaktadır. Yorgan modellerini müşteri ya daha önceden dikilmiş yorganlardan ya da kataloglardan bakarak belirler. Modelli yorganlarda kumaşlar çoğunlukla tek renk olarak seçilir. Çünkü uygulanan model bu şekilde kendini daha güzel gösterir.

    Yorgancılıkla ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız:

    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12208

  • Bugün geleneksel usullerde ayakkabı yapan kunduracı yoktur. Kunduracılık ile ilgili kaynak kisilerden derlenen diğimiz bilgiler söyledir. Yemenicilik ayrı bir el sanatı olmakla birlikte bu isi Taraklı’da kunduracılar yapar.
    El sanatlarının en canlı olduğu dönemde Taraklı’da 50-60 tane kundacı kalfası olduğu söylenmektedir. Kunduracılar yemeni dısında; kundura, iskarpin, zenne, gelin ayakkabısı ve çocuk ayakkabısı yapar. Kundura ise vakite derisinden olur. Vakite derisi Mudurnu’dan alınır. Kundurada “monta” denilen metal çiviler kullanılır. Yemeni çivisiz olur. Altı gön denilen manda derisinden yapılır. Yemeni derisi İstanbul Gazlıçesme’den getirilir. Yemenin dıstan dikisi görünmez. Önce tersten
    dikilir. Sonra düzü çevrilir ve çapraz dikislerle süslenir. Yemeninin iki Taraklı’da iki anlamı vardır.“Yemeni bizde: Ya, kadınlarımızın baslarına örttükleri desenli basörtü anlamındadır. Ya da adamlarımızın kullandığı hafif, bağsız gerektiğinde arkasına basılarak kullanılan bir tür terliklesebilir ayakkabıya da denir” (İssever,1994:178). İskarpin derisi İstanbul’dan gelir. Erkek ayakkabısıdır. İskarpin de tahta çivi de kullanılır. Bu çiviler dısarıdan hazır gelir. Ihlamur kavak dis budak gibi ağaçlardan yapılır. Taban astarı “mesin” denilen koyun derisinden olur ve içine yapıstırılır. İskarpin, tahta çivi Kadın ayakkabısına zenne denir. İskarpin biçiminde dikilir. Bayan ayakkabılarında nalça olmaz. Çocuk ayakkabısına postal, sandal ya da babu denir. Gelin ayakkabısı ise erkek ayakkabısına benzer. Rugandan, topuklu, iki düğmeli(bağcıklı), siyah renkte olur. Kırmızı ve sarı renkte de yapılabilir. Fakat en çok siyah ve kırmızı olanlar tercih edilir. Rugan esek veya at derisinden olur. Bu derinin özelliği çatlamamasıdır. Kerata gibi uzun saplı olup, ayakkabının içinde kalan çivileri yontmaya yarayan alete “iç raspa” denir. Ayakkabı kalıptan çıkınca fenerli cila ile boyanır. Ayakkabının altı cam ile kazınıp
    simsir sürülerek parlatılır. Deriden kesilerek yapılan ayakkabı yüzüne “saya” denir. “Çiris” kunduracılıkta kullanılan bir çeşit yapıştırıcı olup kauçuğun üzerine benzin dökülerek yaklaşık iki gün bekletilmesi ile elde edilir. Kar suyunun ayakkabıyı bozmaması için kısın ayakkabının üzerine giyilen lastiğe Taraklı’da “merdane”denir. Kunduracılık da usta- çırak iliskisi içinde öğrenilir. Çırak önceleri çivi düzeltme, camla kazıma, fenerli vernik yapma gibi isleri yapar. Saya kesme ve kalıba geçirme gibi isler daha sonra öğrenilir. Çırak 3-4 yıl karşılıksız çalışır. Daha sonra isi öğrenirse izin alarak kalfa olur. Cumartesi günleri usta çalışmaz. Çıraklar tamir işi yapar. Usta satış yapar. Bir usta günde ortalama iki çift ayakkabı yapar.

    İlimizde ayakkabıcıların tarihçesi çok eskilere dayanmakla birlikte günümüzde modern atölyede fabrikaların açılması sonucu değişen üretim teknikleri karşısında bu geleneksel sanat dalı yok olmaya yüz tutmuştur. 
    Eskiden tabakhaneden hayvan derileri alınan ve işlenen ve de daha ziyade mest yemeni türü ayakkabı yapımı yörede yaygınmış. Zamanla teknolojinin de ilerlemesi ile birlikte mest ve yenilerin yerini iskarpin almış, halen mevcudiyeti az olsa da ilimizde el işçiliği göz nuru ile yapılan ayakkabılarımız yapılmakta ve sıhhat bakımından da tercih edilmektedir.  
    Günümüz adıyla Ayakkabıcılık diye anılan bu geleneksel el sanatı teknolojinin etkisinden modern teknoloji ile üretime geçse de Adapazarı Uzun Çarşı da ve Taraklı’da halen geleneksel el sanatı olarak yaşatılmaya çalışılmaktadır.

    Kaynak

    ÇAVAÇ Z., Sakarya İli Taraklı İlçesinde El Sanatları ve Zanaatları, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yükseklisans Tezi (2008)

  • Dokuma sanatı ile çok kaynaşmış olan işleme kumaşın ve nakış ipliğinin cinsine göre şekillenir. Bu işlemeler teknik bakımdan bir yüzlü veya ikiyüzlü olmak üzere iki gruba ayrılır. Her iki teknikte de kumaş dikdörtgen biçiminde ayaklı gergef veya çember biçiminde kasnağa gerilerek işleme yapılabilir.Bir yüzlü olanlar Hesap işi adını alır. Pesend, mürver iğnesi, muşabbak, susma, ciğer deldi, kesme, verev iğne gibi yedi türde yapılır.
    Bunların yanı sıra göçlerin etkisini yansıtan Astragan, Rumen, Girit ve Slav gibi iğne örneklerini de Sakarya işlemelerin de görmekteyiz. Hesap işi; motifler, seyrek dokunmuş kumaşların atkı ve çözgüleri sayılarak işlendiği için bu adı almıştır.
    İkiyüzlü işlemeler de ise işlenecek bezemeleri desenleri dokumaları çizilerek yapılır. Bu türde renkli ipliklerle yapılanlara anavatan, kasnak, kanaviçe, sırmalarla yapılanlara da dival adı verilir.
    El işlemeleri işlendiği yer ve bölgelere göre adlandırılırlar. Saray, çarşı, ev işi, Sakarya işleri gibi.
    İşlemeler mendil, peçete, başörtüsü, havlu, seccade, terlik, yatak örtüsü, Kuran kılıfı, peşkir ile kadın ve erkek giysilerinin çeşitli yerlerinde kullanılır.
    Çevreler; işlemeler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Sırma ile işlenmiş mendil anlamına gelen çevreler, büyük kare biçiminde olup, dört kenarı işli, köşelerinde ise ayrıca birer motif bulunan, oya ve veya nakışlarla süslü parçalardır. Çevrelerin mendil olarak kullanılanlarına “Yağlık” adı verilir.

    İnce islerde çok renkli nakışlarda kumaşın rengi olarak genellikle beyaz tercih edilir. İşlemede kullanılan renkler ise kırmızı, yeşil, mavi, sarı ve beyaz renklerinin yanı sıra altın ve gümüş teller de kullanılır.
    Geometrik Desenler hayvan figürleri stilize edilmiş bitkisel formlar işleme sanatında genellikle desen olarak kullanılmıştır. Anadolu’nun birçok yerinde genç kızlar ve kadınlar kaslarındaki bezleri, sevgilerini, özlemlerini, isteklerini dokuyarak bunları motif ve renklerle anlatırlar. Örneğin Selviler ile bezenmiş bir çevre hasretinden ölmeyi düşünen bir aşığı sevgilisine sarı bir çevre gönderen aşık ise sararıp solduğunu anlatır. Sakarya işlemeleri günlük ihtiyacı karşılayan en küçüğünden en büyüğü ne kadar her türlü eşyayı uygulanabilir. Anadolu insanının duygu düşünce ve yaşam biçimini yansımasının yanısıra estetik beğenisini de işlemelerle göz önüne serer.

    El sanatlarımızın zarif örneklerinden olan oyalar süslemek süslenmek amacından başka taşıdıkları anlamlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılmaktadır. Günümüzde Anadolu’da tığ, iğne, mekik, firkete gibi araçlarla yapılan oyaların ya bordür ya da motif olarak tasarlanmış olanları, kullanılan araç doğrultusunda ve tekniklerine göre değişik adlar almaktadır. Bunlar; iğne, mekik, firkete, koza, yün, mum, boncuk ve kumaş artığı olarak sıralanabilir.
    İlimizde işlemeler eski önemini kaybederek çeyiz sandıklarında varlığını korumaya çalışmaktadır. Geleneksel kıyafetler ile birlikte kullanılan oyunlarımızın yanı sıra takılarda dikkat çekici aksesuarlardandır. Anadolu’da yaşamış uygarlıklar değerli ve yarı değerli taşlarla Metal ile birlikte veya ayrı işleyerek sanatsal nitelikli eserler üretmişlerdir.

    Eskiden beri sürdürülen el işlemeciliği göre kadınların becerilerini, beğenilerini yansıtır. Günümüzde yemeniler, yağlıklar, kafiyeler, çevreler, para, tütün ve saat keseleri bunların özgün örnekleridir.
    Keseler pembe başta olmak üzere sarı yeşil ve işlem nedir yer yer krem bej ve gri kullanılmıştır. Çevre, bindallı, yağlık, kefiye vb. eşyada altın ve gümüş ipliklerle çeşitli motifler işlenmiştir.
    Yazmalar; pamuklu kumaşlar üzerine boya, fırça ve tahta kalıpla çizilerek veya basılarak yapılan bir el sanatı dalıdır. Genellikle Ihlamur ağacından oyulan kalıplar kullanılır. Kalıpların Ihlamur ağacından yapılmasının nedeni ise bu ağacın yumuşak, dayanıklı, boyayı emici özelliğe sahip olmasındandır. Kumaş üzerine 5 ayrı teknikle uygulanır. 1) El işi 2) Kalem işi 3) Baskı işi 4) Daldırma İşi 5) Kara Kalem İşi  

    Yazılarda en fazla dört renk kullanılır. Bu renklerden beyaz; saflığı, kırmızı; kan ve suçu, yeşil; ümit ve ilkbaharı, siyahta; matemi ifade eder.
    Yaşlılar ve dullar az çiçekli içi boş ve siyah yazma, gençler ise açık renkli ve çok çiçekli yazmaları tercih ederler. Kaynanasından hoşnut olmayan gelinin derdini anlatmak için “kaynana yumruğu” motifli yazma taktığını söylenmesi yazmalarında bir iletişim aracı olarak kullanıldığına işaret eder. Yazmalarda; geometrik şekiller, geyik, insan gibi figürlü bezemeler sütun gibi nesneli bezemeler vardır.
    Oyalarda; ince örgüler sınıfında yer alan kumaşlara kenar süsü olarak işlenen süslemek ve süslenme ihtiyacı ile yapılan el sanatlarımızın zarif örneklerindendir. Oyalar değişik şekillerde sınıflandırılabilir.

              a)Oya yapımında kullanılan aletlere göre; iğne oyası, tığ oyası, mekik oyası, firkete oyası

               b)Kullanılan malzemeye göre; boncuk oyası, koza oyası, mum oyası, yün oyası, deniz kabuğu gibi

              c)Kullandıkları alana göre; mendil oyası, yazma oyası, çamaşır oyası, kese oyası ve sehpa örtüsü gibi.
    İğne oyacılığı; İpek böcekçiliğinin olduğu yerlerde gelişmiş ve ana malzeme olarak ipek iplik kullanılır. Bütün iğne oyalarında başlangıç aynıdır. Oyalanacak kumaşın kenarı önce “zürafa” adı verilen düğümlerle çevrilir. Bu işlemden sonra eşit aralıklarla asıl maketin yapımına geçilir, sırasıyla önce kök sonra yaprak ve anlamak için yapılması ile iğne oyaları tamamlanır. İğne oyalarında motiflerinin dik durmasını sağlamak amacıyla at kılı, misina, saç kullanıldığı gibi yumurta akı, şekerli su veya jelatinle de kolalanabilir.
    İğne oyacılığı genellikle danenin çevresini süsleyen bir sanat olarak gelişmiştir. Oyaları biçimlerine göre beşe ayrılır. Bunlar gül, menekşe, zambak, papatya, karanfil, haşhaş gibi çiçekleri benzeyen oyalar, ıtır, şeftali, söğüt, karanfil yapraklarına benzeyen yaprak motifli oyalar, Gönül dolabı, Mecnun yuvası, Yar yare küstü gibi soyut adlı oyalar, Süreyya, Diba gibi gibi özel yaşamları bilinenlere yakıştırılan oyalar ve Kaynana Oyası, Eti Küstü, Ana Güldüren, malak sattıran gibi övgü, niteliği taşıyan oyalardır.
    Oyalar da renklerine ve motiflerine göre çeşitli anlamlar taşımaktadır. Yeşilin değişik tonlarıyla işlenen bir boya; gelinin yeni evinden ve eşinden memnun olduğunun, sarı ile işlenen oya ise mutsuzluğun ve bezginligin  Nikah töreninden bir gün sonra okutulan geleneksel mevlütte kayınvalideye takılan Çakır dikeni isimli oya gelinin kayınvalideye bana diken gibi batma mesajını iletir. Başına biber motifli oya bağlayan gelin ise aramız biber gibi ağacı demektir.
    Evlenecek kızların çeyizlik konulmak üzere hazırlanan bu geleneksel el işleri bugün geçim kaynağı olarak da üretilmektedir.
    Özellikle Ferizli, Hendek, Kaynarca, Akyazı, Geyve ve Adapazarı merkez ilçe ve köylerinde el işleri yapılmaktadır.  Bu alanda isim yapmış olanları; Akız Pehlivan, Zekiye Tanyel, Sevcan Umay, Semra Cihanker, Mine Tunç, Netiye Yavuz, Gürcü Adağ, Yıldız Yavuz, Canan Yavuz, Hanife Yavuz, Aysel Özkırcan, Bahar Bakır, Sevcan Bakır, Döndü Yavuz, Filiz Yaman, Tülay Kılıç, Neşe Meşe, Derya Adağ

    İşleme sanatlarının olduğu galeriye ulaşmak için tıklayınız: 
    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12216

  • Geleneksel giysilerimiz içinde çorap ve eğitiminin önemli bir yeri vardır. Çoraplardaki renkler ve motifler Anadolu insanının duygu ve düşüncelerini dışa vurmada kullandıkları ögelerdir. Çoraplar ve eldivenler 5 yardımı ile örülür. Şişlerden dördü ilmikleri tutmaya yararken, 5’i örme işlemini gerçekleştirir. Çoraplarda kullanılan malzemelerin kendine özgü özellikleri vardır.  Tiftik, örgüde inceliği sağlarken, yün çoraplar boyandığı renklerle desenleri daha alımlı gösterir.
    Bitki, hayvan, insan figürleri, geometrik şekiller ile yazı ve sinirler çoraplar deki motifleri oluşturur kullanılan motifin yöredeki kişiler tarafından algılanan bir anlamı vardır.

    Örneğin “eli belinde” motifi analık ve doğurganlığı, “küpe” motifi evlenme isteğini, “köstek” bağlılığı “Yıldız” mutluluğu “akrep” düşmanlığı simgeler.
    Çorap ve eldivenlerde motifler konu olarak mitolojisi doğa olayları aile yaşamı gibi geniş bir yelpaze sunar. Örneğin akıtmalı çoraptaki pembe çizgiler öğrenin kız çocuğu sayısını siyah çizgiler erkek çocuğu sayısını verir. Eğer kız çocuklarından evli olan varsa pembe çizgilerinin yanına bir siyah çizgi eklenir.
    Kadınların, erkeklerin, evlilerin, dulların bekarların, enç ve yaşlıların çoraplarında ki motifler ve dolayısıyla verdiği mesajlar farklıdır. Örneğin köylerde bekar erkekler “Küçük Ağa” motifli çorapları evliler ise “Büyük Ağa” çorapları giyerler. Aşık kirpiği, fincan göbeği, İnce Tütün, “Dallı”yı gelinler abani adlı motifler arasında Dallıyı Gelinler, Abaniyi damatlar giyer. Bu çoraplar altın ve gümüş tellerle işlenir. Ayrıca çoraplar ak, kara alaca, kınalı, nakışlı, buruncaklı, tüylü olarak gruplandırılabilir.

    Çorapta kullanılan malzeme istenirse boyanır. Boyamada ceviz Kabuğu, soğan, asma, ayva ve yaprağı, patlıcan kabuğu gibi maddeler kullanılır. Bazı yörelerde çorap üzerine çeşitli adet ve inanışlar da vardır. Örneğin beyazı çok olan bir çift çorabın hediye edilmesi hayra, siyahı çok olan bir çift çorabın hediye edilmesi şerre yorumlanırken, dul bir kadının erkek çorabı giymesi evlenmek istediğini anlatır. Kaybolan çorap teki o evdeki evliyada nişanlıların ayrılık habercisi iken uzakta çalışan eşe gönderilen çorapla gebelik ya da yeni doğan çocuğun cinsiyeti bildirilebilir. 

     

  • Dokumacılık konusunda belirleyici etken olan iklim şartları ve ihtiyaçlar farklı kültürlerde malzeme ile dokumanın yapılmasına neden olmuştur. Dokuma alanında kullanılan malzemeler önceleri dallar ve kalmışlardır. Bunların basit bir biçimde örülmesi ile başlayan süreçte, daha sonraki aşamalarda yün, pamuk, tiftik, ipek, keten ve kenevir gibi bükülebilir yumuşaklığı daha fazla olan malzemeler kullanılmıştır. 

    Dokumalar kalın – ince ya da kumaşlar- yaygılar olarak ikiye ayrılır. Yaygı olarak kullanılan dokumalar kirkit adı verilen tarakla sıkıştırıldığı için kirkitli dokumalar olarak da adlandırılır ve halı, kilim, cicim, zili, sumak bu grupta değerlendirilir. Bu tür dokumalar iki veya dört pedallı tezgahlarda birbirine paralel olarak bağlanan ve çözgü adı verilen iplerin arasından atkı denilen diğer ipin geçirilmesi ile meydana getirilir. 

    Dokumada kullanılan ipler, bitkilerden (pamuk, keten…) hayvanlardan (yün, tiftik, ipek…), materyallerden (altın, gümüş…) ve diğer materyallerden  (naylon, perlon…) elde edilir. Bu iplerin boyanması iki biçimde yapılır: doğal ve sentetik boyama. Doğal boyamada ceviz kabuğu ve yaprağı çay, soğan, yabani erik, siyah meşe palamudu, saman, turşu ve peynir suyu, yakılmış bitki külleri, pas, boyama özelliği olan çamur ve toprak, ayva ve yaprağı patlıcan kabuğu, domates ve asma yaprağı, yumurta boyası (kök boya) gibi maddeler kullanılır.  Katalizör olarak da tuz ve şaptan yararlanılır.  

    Anadolu’da yapılan kirkitli dokumalarda motifleri; geometrik desenler, bitki motifleri, stilize edilmiş hayvan figürleri ile küfü yazılar oluşturur. Bunlar zenginleşerek günümüze kadar gelmiştir. En sık kullanılan motifler; insan, eli belinde, koç boynuzu, bereket, saç bağı, pıtırak, göz, im, ejder, akrep, canavar ayağı, kurt izi, kuş ve sandıktır.  
    Sakarya’da düzen adı verilen tezgâhlarda çoğunlukla keten pamuk karışımlı olarak veya Kandıra bezinden dokuma, günümüzde birkaç kişi tarafından yapılmaktadır. İlde el dokuma tezgâhlarının sayısı günden güne azalmaktadır. Ancak bu tezgâhlarda önceden dokunan halı kilim ve bez dokuma örnekleri bazı evlerde çeyiz ve sandıklarında saklanmaktadır. 

    Taraklı ilçesinde ise dokumacılık çok eski tarihlere dayanmaktadır. Evlerde kurulu ağaç dokuma tezgâhlarda yer döşemesi olarak ala bezi dokunmaktadır. Yörede eskiyen giysiler yaklaşık 1 santimetre genişliğinde şerit halinde kesilerek birbirine eklenir. Önce yumak sonra çile haline getirilir. Kök boyalarla boyanıp dokuma tezgâhında dokunarak yer döşemesi yapılır. Kadınların başörtüsü olarak kullandıkları örtü bezi giysi olarak kullandıkları bezdon dokunur. Bezdondan şalvar, gömlek, çarşaf ve yastık örtüsü yapılır.

    Dokumacılıkla ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız:

    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12220

  • Kilim iki iplik sistemine dayanılarak yapılan tersi ve düzü aynı olan havsız bir dokumadır. Yer sergisi, duvar örtüsü, yük örtüsü, perde, yastık ve bunun gibi amaçlarla kullanılmaktadır.
    Halıcılık Tan çok daha önce gelişmiş bir dokumacılık dalı olan kilimcilik hafifliği katlamak olaylarından dolayı Çadırlı medeniyetin vazgeçilmez bir eşyası haline gelmiştir. Malzemesi gün olan kilimde kullanılan desenler halıya göre daha zengindir. Çünkü kilimin serbest bir işleme tekniği ile yapılır. Bazen deseni zenginleştirmek için tıpkı zili ve cicim dokumalarda olduğu gibi araya renkli yün, boyanmış keçi kılı, kumaş parçaları, saç teli, boncuk gibi malzemeler katılır; bazen de kilim dokuma arasından kuşaklar veya parçalar şeklinde cicim, zili, sumak tekniklerinden biri veya birkaçı işlenebilir. Anadolu kilimlerinde motifler parça parça işlenir. Motifler arasında boşluklar bırakılırsa bu boşluğa ‘ilik”tekniğine de “ilikli dokuma” denir. Dokuma sırasında bir de senden diğerini atlama yapmadan bağlanırsa buna da “iliksiz dokunma” adı verilir.
    Kilimde ne kadar çok ilik bulunursa filmin yapısı o ölçüde zayıflar. Bu nedenle iliksiz kilim daha makbuldür. Ancak desenler ilik tekniği ile daha iyi ortaya çıkar. 

    İlimizde yerle yerleşik manavlar tarafından kök boya ve saf yün iplikler ve dokunan filmlerin adları; Nakışlı, Yenidünya, Sofralı, Çubuklu, Dik ağaç, Aykırı Ağaç, Parmaklı, Halı kilim, Yeşilli ve Küpçü isimleriyle anılmaktadır.

    Sakarya’da kilim ve kilim desenleri üzerine yapılan yüksek lisans tezlere YÖK Tez Merkezi‘nden erişebilirsiniz.

    Kilim dokumacılığı ile ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız: 

    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12223

  • Kösele denilen kalın deri ve ince deri ile hayvan koşum takımları, kemer, silah kılıfı, mermi kılıfı, çanta gibi avcı gereçlerinin yapıldığı sanata Saraçlık, bu işle uğraşanlara da Saraç denilmektedir. 

    Yörede deri ve köseleden hamut (koşum atlarının boynuna takılan düzenek) dizgin ve yular yapımı anlamında kullanılmaktadır.

     Atçılık ata verilen önem Dolayısıyla saraçlığın eski Türk sanatları arasında önemli bir yeri vardır. Bilhassa atın toplum hayatındaki yeri kaybetmiş olması saraçlık sanatının gerilemesine neden olmuştur.  

    Saraçlık da kullanılan kalın deriler düz kösele, sabunlu kösele, yağlı kösele ve glase ( Kundura derisi -ince deri) olmak üzere 4 sınıfa ayrılır. Bu deriler eskiden tabakhaneler den sağlanırdı. 

    Kaba işlerde Tosun ve manda derisi ince işlerde dana derisi kullanılmaktadır. Saraçlık sanatında deri malzeme yanında toka, düğme, çıtçıt, gem, üzengi, zincir, çapraz gibi metal malzemeler de kullanılmaktadır.


    Bel kemeri, eğer, livan başlığı, üzengi takımları sabunlu kösele ve düz kösele ile yapılmaktadır. Sabunlu kösele daha sağlam olduğundan tercih edilmektedir. Dizgin ve benzeri koşum takımları da yağlı kösele ile üretilmektedir. Glase denilen deri ile tabanca kılıfı ve tüfek rahtı yapılmaktadır. 

    Modern tarım aletlerinin yaygınlaşması nedeniyle tarlada olsun harmanda olsun artık önceden atla görülen işler traktörle yapıldığından bu mesleğe rağbet azalmaktadır. Ancak birkaç usta Taraklı ilçesinde bu işte uğraşmaktadır.

  • Bugün Taraklıda yaşayan ve nadir de olsa bu işi zaman zaman yapan 2-3 usta vardır. Keçi kılından kılçan, çuval, heybe, yem torbası, urgan, kolon ve benzeri eşyaların dokunarak üretilmesidir. Günümüzde bu eşyaların sentetik ve benzeri maddelerden yapılması ve yörede keçi sayısının da azalması nedeniyle Mutafçılık eskiye oranla çok az sayıda yapılmaktadır.

  • Sakarya’nın önemli el zanaatlarından biri olan süpürgeciliğin, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra Balkanlardan gelen Muhacirler tarafından yöreye taşındığı bilinmektedir. Geçmişte küçük dükkânlarda üretim yapılmaktayken günümüzde daha modern bir üretim tekniğiyle Ticaret Borsası içindeki bölgede, Süpürgeciler Sitesinde ve Cumapazarı Mahallesinde yaklaşık 75-80 kadar dükkan da süpürge üretilmekte bu süpürgeler yurdumuzun dört bir yanına gönderilmektedir.

    Günümüzde süpürgecilik; gelişen teknolojinin etkisi, süpürgenin temizlik aracı olarak önemini kaybetmesi ve ekonomik sebeplerle kaybolmaya yüz tutmuş meslek dallarından birisi haline gelmiştir. Süpürge otunun ülkemizde yeterince üretilmemesi dışarıdan süpürge otu ithalatına sebep olmuş buda süpürgenin maliyetini artırmıştır. Genellikle babadan oğula, ustadan çırağa devredilen ve bu mirası yaşatmaya çalışan süpürge ustaları, yetiştirmek üzere çırak bulamamaktan şikâyet etmektedirler. Bu durumda süpürgecilik mesleği ilerleyen yıllarda yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.

    Süpürgecilikle ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız:
    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12226

  • Sepet örücülüğü; saz, söğüt, fındık ve benzeri ağaçların dallarının örülmesiyle farklı amaçlarda kullanılmak üzere sepet üretilmesi işlemidir. Örülen sepetler eşya, yiyecek taşıma ayrıca ev dekorasyonunda da kullanılmaktadır. Meyve sepeti, piknik sepeti, ekmek sepeti, çamaşır sepeti gibi çeşitleri bulunmaktadır. Sakarya’da ağırlıklı olarak bu işi Romanlar yapmaktadır. Yörede hammaddenin teminine bağlı olarak sepet örücülüğü Nisan ayında başlar, Kasım ayına kadar devam eder. Dükkanlarda veya evlerin içinde bu iş için ayrılan bir köşede üretim yapılır. Genellikle iki kişi çalışır, bir kişi sepette kullanılacak ağaç dallarını kullanıma hazır hale getirirken diğer kişide sepeti örme işini yapar.

    Yörede, Sapanca İlçesi-Kestanelik Mahallesi, Kaynarca İlçesi-Topçu ve Dağağzı Köyleri, Adapazarı İlçesi-Abalı Köyü, Taraklı İlçesi-Yenidoğan Mahallesinde hala az sayıda da olsa sepet örücülüğü yapılmaktadır. Ayrıca Çanakkale’nin Biga ilçesinden Nisan–Mayıs aylarında Sakarya’ya dönemlik çalışma için gelen Romanlarında etkisiyle sepet örücülüğünde ürün çeşidi artmıştır. Günümüzde gençlerin mesleğe olan ilgisizliği yeni ustaların yetişmemesine sebep olmaktadır. Ayrıca günlük hayatımızda plastik ürünlerin çok fazla kullanılıyor olması üretimde ve mesleğin devamlılığında sıkıntı yaratmaktadır.

    Sepet örücülüğü ile ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız:
    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12229

  • Semer, yük ve binek hayvanı olarak kullanılan eşek, at,  katır gibi hayvanların taşıyacakları yükün hayvanın sırtına zarar vermemesi için ağaç iskelet üzerine deri ile keçe arasının semer otu ile doldurulup sarılarak dikilmesiyle oluşturulan bir eşyadır. Bu işi yapanlara semerci denilir. Semer üretiminde ilk önce binek hayvanının ölçüsü alınır. Bu ölçü alınırken de özen göstermek gerekir. Çünkü dengesiz yapılmış bir semer hayvanın sırtının yaralanmasına neden olur.

    Geçmişte özellikle Taraklı, Pamukova ve Geyve ilçelerinde çok yaygın olarak yapılan bu zanaat günümüzde yine bu ilçelerde bulunan son ustalarıyla yapılmakta fakat mesleğe talep olmadığı için de yeni çırak yetişmemektedir. Semercilerin, yeterli satış olmadığından bir kısmının düzenli olarak çalışmadığı sadece talep olduğunda üretim yaptığı bilinmektedir. Tüm bunlara rağmen özellikle kırsal kesimde traktörün giremeyeceği yerlere halen binek hayvanlarıyla gidilmesinden dolayı mesleğin bir süre daha devam edeceği tahmin edilmektedir. Mesleğin yaşatılması ve tamamen yok olmaması için günümüzde semerciler turistik obje olarak küçük boyutlu minyatür semerlerde yapmaya başlamıştır.

  • Yorgan dış etkenlerden korunmak maksadıyla örtünmek ve  ısınmak için, iki kumaşın arasına yün, pamuk gibi malzemelerin doldurularak dikilmesi ve dikerken de nakışlanması ile oluşturulan bir uyku malzemesidir. Sakarya’da bu mesleği ağırlıklı olarak buraya geçmiş yıllarda göç eden Trabzon’lu ustalar ile Balkandan göçen az sayıda Muhacir usta yaşatmaktadır. İl genelinde yaklaşık  20-25 dükkanda bu meslek yaşatılmaktadır. Sakarya’da halen yorgancılık yapan, araştırmalarımız sırasında ulaşılabildiğimiz yorgancıların isimleri Adem MANAV, Ali AŞIK, İsmail AŞIK, İbrahim ASRAK, Ahmet MERCAN, Hamdi KILIÇARSLAN, Kamil SOFUOĞLU, Şaban KARABULUT, Necati KARABULUT, Fahrettin KARABULUT, Hikmet ÖZER, Özkan KAR, Yener BULAK, Cengiz YILMAZ ve Metin ÇOLAK’tır.  Bu ustalar geleneksel modellerden oluşan yorgan yapmaya devam etmekte ve Sakarya dışına da satış yapmaktadır.

    Yorgancılık denince ilk akla gelecek kişilerden birisi olan  1943 doğumlu Hasan Kar, aslen Trabzon’lu olup,  Sakarya’da yaşamaktadır. Hasan Kar, yaklaşık 60 yıldır yorgancılık yapmaktadır. 1985, 1986 ve 1995 yıllarında tamamını kendisinin tasarladığı yorgan modellerinden oluşan üç katalog yayımlamış; bu katalogları tüm yurttaki yorgancılara ulaştırmaya çalışmıştır. Bu kataloglarda yer alan yorgan modellerinin hem Sakarya’da hem de ülkemizin pek çok şehrindeki yorgancılar tarafından halen kullanıldığı bilinmektedir. Hasan Kar’a Sakarya Valiliği tarafından bu sanata yapmış olduğu katkılardan dolayı teşekkür belgesi verilmiştir. Sakarya Esnaf ve Sanatkarlar Odası 2008 yılında kendisini “Yılın Esnaf ve Sanatkarı” seçmiştir. 2016 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığından “Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı Sanatçı Tanıtma Kartı” almıştır. Hasan Kar, çok sayıda ulusal/uluslararası etkinliğe katılmış mesleğinin ve ilimizin tanıtımına katkı sağlamıştır.

    Sakarya’da genç kızların çeyizinde ipek saten ve kadife kumaşlardan yapılan geleneksel yorganların bulunması geleneği günümüzde  az da olsa devam etmektedir. Yine lohusa, sünnet ve bebek yorganı da talep azaldığı için az sayıda üretilmektedir. Yorgancılar geçmişte yastık ve yatak da yapmakta iken bu günümüzde yok denecek kadar azalmıştır.  Değişen yaşam şartları sonucu artık evlerin büyük çoğunluğunun kaloriferli olmasıyla eskisi kadar kalın yorganlar yapılmamakta daha ince yorganlar tercih edilmektedir. Yorgancılar ise buna bağlı olarak evin sobalı ya da kaloriferli olmasına göre yorgan imal etmektedir. Pamuk veya yün kullanılması yorganın  astarının mermerşahi, patiska olmasıyla yorganın yüzü için ipek saten ve atlas gibi kumaş türlerinin  kullanılması da yine müşterinin kendi tercihine bırakılmaktadır. Sakarya’da  genellikle pamuktan yapılan yorgan tercih edilmektedir. Yine bu yorganların ölçüleri de nevresim boyutlarına göre belirlenmekte olup, bu konuda da standartta yakın ölçüler kullanılmaktadır. Yorgan modellerini müşteri ya daha önceden dikilmiş yorganlardan ya da kataloglardan bakarak belirler. Modelli yorganlarda kumaşlar çoğunlukla tek renk olarak seçilir. Çünkü uygulanan model bu şekilde kendini daha güzel gösterir.

    Yorgancılıkla ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız:

    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12208

  • Bugün geleneksel usullerde ayakkabı yapan kunduracı yoktur. Kunduracılık ile ilgili kaynak kisilerden derlenen diğimiz bilgiler söyledir. Yemenicilik ayrı bir el sanatı olmakla birlikte bu isi Taraklı’da kunduracılar yapar.
    El sanatlarının en canlı olduğu dönemde Taraklı’da 50-60 tane kundacı kalfası olduğu söylenmektedir. Kunduracılar yemeni dısında; kundura, iskarpin, zenne, gelin ayakkabısı ve çocuk ayakkabısı yapar. Kundura ise vakite derisinden olur. Vakite derisi Mudurnu’dan alınır. Kundurada “monta” denilen metal çiviler kullanılır. Yemeni çivisiz olur. Altı gön denilen manda derisinden yapılır. Yemeni derisi İstanbul Gazlıçesme’den getirilir. Yemenin dıstan dikisi görünmez. Önce tersten
    dikilir. Sonra düzü çevrilir ve çapraz dikislerle süslenir. Yemeninin iki Taraklı’da iki anlamı vardır.“Yemeni bizde: Ya, kadınlarımızın baslarına örttükleri desenli basörtü anlamındadır. Ya da adamlarımızın kullandığı hafif, bağsız gerektiğinde arkasına basılarak kullanılan bir tür terliklesebilir ayakkabıya da denir” (İssever,1994:178). İskarpin derisi İstanbul’dan gelir. Erkek ayakkabısıdır. İskarpin de tahta çivi de kullanılır. Bu çiviler dısarıdan hazır gelir. Ihlamur kavak dis budak gibi ağaçlardan yapılır. Taban astarı “mesin” denilen koyun derisinden olur ve içine yapıstırılır. İskarpin, tahta çivi Kadın ayakkabısına zenne denir. İskarpin biçiminde dikilir. Bayan ayakkabılarında nalça olmaz. Çocuk ayakkabısına postal, sandal ya da babu denir. Gelin ayakkabısı ise erkek ayakkabısına benzer. Rugandan, topuklu, iki düğmeli(bağcıklı), siyah renkte olur. Kırmızı ve sarı renkte de yapılabilir. Fakat en çok siyah ve kırmızı olanlar tercih edilir. Rugan esek veya at derisinden olur. Bu derinin özelliği çatlamamasıdır. Kerata gibi uzun saplı olup, ayakkabının içinde kalan çivileri yontmaya yarayan alete “iç raspa” denir. Ayakkabı kalıptan çıkınca fenerli cila ile boyanır. Ayakkabının altı cam ile kazınıp
    simsir sürülerek parlatılır. Deriden kesilerek yapılan ayakkabı yüzüne “saya” denir. “Çiris” kunduracılıkta kullanılan bir çeşit yapıştırıcı olup kauçuğun üzerine benzin dökülerek yaklaşık iki gün bekletilmesi ile elde edilir. Kar suyunun ayakkabıyı bozmaması için kısın ayakkabının üzerine giyilen lastiğe Taraklı’da “merdane”denir. Kunduracılık da usta- çırak iliskisi içinde öğrenilir. Çırak önceleri çivi düzeltme, camla kazıma, fenerli vernik yapma gibi isleri yapar. Saya kesme ve kalıba geçirme gibi isler daha sonra öğrenilir. Çırak 3-4 yıl karşılıksız çalışır. Daha sonra isi öğrenirse izin alarak kalfa olur. Cumartesi günleri usta çalışmaz. Çıraklar tamir işi yapar. Usta satış yapar. Bir usta günde ortalama iki çift ayakkabı yapar.

    İlimizde ayakkabıcıların tarihçesi çok eskilere dayanmakla birlikte günümüzde modern atölyede fabrikaların açılması sonucu değişen üretim teknikleri karşısında bu geleneksel sanat dalı yok olmaya yüz tutmuştur. 
    Eskiden tabakhaneden hayvan derileri alınan ve işlenen ve de daha ziyade mest yemeni türü ayakkabı yapımı yörede yaygınmış. Zamanla teknolojinin de ilerlemesi ile birlikte mest ve yenilerin yerini iskarpin almış, halen mevcudiyeti az olsa da ilimizde el işçiliği göz nuru ile yapılan ayakkabılarımız yapılmakta ve sıhhat bakımından da tercih edilmektedir.  
    Günümüz adıyla Ayakkabıcılık diye anılan bu geleneksel el sanatı teknolojinin etkisinden modern teknoloji ile üretime geçse de Adapazarı Uzun Çarşı da ve Taraklı’da halen geleneksel el sanatı olarak yaşatılmaya çalışılmaktadır.

    Kaynak

    ÇAVAÇ Z., Sakarya İli Taraklı İlçesinde El Sanatları ve Zanaatları, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yükseklisans Tezi (2008)

  • Dokuma sanatı ile çok kaynaşmış olan işleme kumaşın ve nakış ipliğinin cinsine göre şekillenir. Bu işlemeler teknik bakımdan bir yüzlü veya ikiyüzlü olmak üzere iki gruba ayrılır. Her iki teknikte de kumaş dikdörtgen biçiminde ayaklı gergef veya çember biçiminde kasnağa gerilerek işleme yapılabilir.Bir yüzlü olanlar Hesap işi adını alır. Pesend, mürver iğnesi, muşabbak, susma, ciğer deldi, kesme, verev iğne gibi yedi türde yapılır.
    Bunların yanı sıra göçlerin etkisini yansıtan Astragan, Rumen, Girit ve Slav gibi iğne örneklerini de Sakarya işlemelerin de görmekteyiz. Hesap işi; motifler, seyrek dokunmuş kumaşların atkı ve çözgüleri sayılarak işlendiği için bu adı almıştır.
    İkiyüzlü işlemeler de ise işlenecek bezemeleri desenleri dokumaları çizilerek yapılır. Bu türde renkli ipliklerle yapılanlara anavatan, kasnak, kanaviçe, sırmalarla yapılanlara da dival adı verilir.
    El işlemeleri işlendiği yer ve bölgelere göre adlandırılırlar. Saray, çarşı, ev işi, Sakarya işleri gibi.
    İşlemeler mendil, peçete, başörtüsü, havlu, seccade, terlik, yatak örtüsü, Kuran kılıfı, peşkir ile kadın ve erkek giysilerinin çeşitli yerlerinde kullanılır.
    Çevreler; işlemeler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Sırma ile işlenmiş mendil anlamına gelen çevreler, büyük kare biçiminde olup, dört kenarı işli, köşelerinde ise ayrıca birer motif bulunan, oya ve veya nakışlarla süslü parçalardır. Çevrelerin mendil olarak kullanılanlarına “Yağlık” adı verilir.

    İnce islerde çok renkli nakışlarda kumaşın rengi olarak genellikle beyaz tercih edilir. İşlemede kullanılan renkler ise kırmızı, yeşil, mavi, sarı ve beyaz renklerinin yanı sıra altın ve gümüş teller de kullanılır.
    Geometrik Desenler hayvan figürleri stilize edilmiş bitkisel formlar işleme sanatında genellikle desen olarak kullanılmıştır. Anadolu’nun birçok yerinde genç kızlar ve kadınlar kaslarındaki bezleri, sevgilerini, özlemlerini, isteklerini dokuyarak bunları motif ve renklerle anlatırlar. Örneğin Selviler ile bezenmiş bir çevre hasretinden ölmeyi düşünen bir aşığı sevgilisine sarı bir çevre gönderen aşık ise sararıp solduğunu anlatır. Sakarya işlemeleri günlük ihtiyacı karşılayan en küçüğünden en büyüğü ne kadar her türlü eşyayı uygulanabilir. Anadolu insanının duygu düşünce ve yaşam biçimini yansımasının yanısıra estetik beğenisini de işlemelerle göz önüne serer.

    El sanatlarımızın zarif örneklerinden olan oyalar süslemek süslenmek amacından başka taşıdıkları anlamlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılmaktadır. Günümüzde Anadolu’da tığ, iğne, mekik, firkete gibi araçlarla yapılan oyaların ya bordür ya da motif olarak tasarlanmış olanları, kullanılan araç doğrultusunda ve tekniklerine göre değişik adlar almaktadır. Bunlar; iğne, mekik, firkete, koza, yün, mum, boncuk ve kumaş artığı olarak sıralanabilir.
    İlimizde işlemeler eski önemini kaybederek çeyiz sandıklarında varlığını korumaya çalışmaktadır. Geleneksel kıyafetler ile birlikte kullanılan oyunlarımızın yanı sıra takılarda dikkat çekici aksesuarlardandır. Anadolu’da yaşamış uygarlıklar değerli ve yarı değerli taşlarla Metal ile birlikte veya ayrı işleyerek sanatsal nitelikli eserler üretmişlerdir.

    Eskiden beri sürdürülen el işlemeciliği göre kadınların becerilerini, beğenilerini yansıtır. Günümüzde yemeniler, yağlıklar, kafiyeler, çevreler, para, tütün ve saat keseleri bunların özgün örnekleridir.
    Keseler pembe başta olmak üzere sarı yeşil ve işlem nedir yer yer krem bej ve gri kullanılmıştır. Çevre, bindallı, yağlık, kefiye vb. eşyada altın ve gümüş ipliklerle çeşitli motifler işlenmiştir.
    Yazmalar; pamuklu kumaşlar üzerine boya, fırça ve tahta kalıpla çizilerek veya basılarak yapılan bir el sanatı dalıdır. Genellikle Ihlamur ağacından oyulan kalıplar kullanılır. Kalıpların Ihlamur ağacından yapılmasının nedeni ise bu ağacın yumuşak, dayanıklı, boyayı emici özelliğe sahip olmasındandır. Kumaş üzerine 5 ayrı teknikle uygulanır. 1) El işi 2) Kalem işi 3) Baskı işi 4) Daldırma İşi 5) Kara Kalem İşi  

    Yazılarda en fazla dört renk kullanılır. Bu renklerden beyaz; saflığı, kırmızı; kan ve suçu, yeşil; ümit ve ilkbaharı, siyahta; matemi ifade eder.
    Yaşlılar ve dullar az çiçekli içi boş ve siyah yazma, gençler ise açık renkli ve çok çiçekli yazmaları tercih ederler. Kaynanasından hoşnut olmayan gelinin derdini anlatmak için “kaynana yumruğu” motifli yazma taktığını söylenmesi yazmalarında bir iletişim aracı olarak kullanıldığına işaret eder. Yazmalarda; geometrik şekiller, geyik, insan gibi figürlü bezemeler sütun gibi nesneli bezemeler vardır.
    Oyalarda; ince örgüler sınıfında yer alan kumaşlara kenar süsü olarak işlenen süslemek ve süslenme ihtiyacı ile yapılan el sanatlarımızın zarif örneklerindendir. Oyalar değişik şekillerde sınıflandırılabilir.

              a)Oya yapımında kullanılan aletlere göre; iğne oyası, tığ oyası, mekik oyası, firkete oyası

               b)Kullanılan malzemeye göre; boncuk oyası, koza oyası, mum oyası, yün oyası, deniz kabuğu gibi

              c)Kullandıkları alana göre; mendil oyası, yazma oyası, çamaşır oyası, kese oyası ve sehpa örtüsü gibi.
    İğne oyacılığı; İpek böcekçiliğinin olduğu yerlerde gelişmiş ve ana malzeme olarak ipek iplik kullanılır. Bütün iğne oyalarında başlangıç aynıdır. Oyalanacak kumaşın kenarı önce “zürafa” adı verilen düğümlerle çevrilir. Bu işlemden sonra eşit aralıklarla asıl maketin yapımına geçilir, sırasıyla önce kök sonra yaprak ve anlamak için yapılması ile iğne oyaları tamamlanır. İğne oyalarında motiflerinin dik durmasını sağlamak amacıyla at kılı, misina, saç kullanıldığı gibi yumurta akı, şekerli su veya jelatinle de kolalanabilir.
    İğne oyacılığı genellikle danenin çevresini süsleyen bir sanat olarak gelişmiştir. Oyaları biçimlerine göre beşe ayrılır. Bunlar gül, menekşe, zambak, papatya, karanfil, haşhaş gibi çiçekleri benzeyen oyalar, ıtır, şeftali, söğüt, karanfil yapraklarına benzeyen yaprak motifli oyalar, Gönül dolabı, Mecnun yuvası, Yar yare küstü gibi soyut adlı oyalar, Süreyya, Diba gibi gibi özel yaşamları bilinenlere yakıştırılan oyalar ve Kaynana Oyası, Eti Küstü, Ana Güldüren, malak sattıran gibi övgü, niteliği taşıyan oyalardır.
    Oyalar da renklerine ve motiflerine göre çeşitli anlamlar taşımaktadır. Yeşilin değişik tonlarıyla işlenen bir boya; gelinin yeni evinden ve eşinden memnun olduğunun, sarı ile işlenen oya ise mutsuzluğun ve bezginligin  Nikah töreninden bir gün sonra okutulan geleneksel mevlütte kayınvalideye takılan Çakır dikeni isimli oya gelinin kayınvalideye bana diken gibi batma mesajını iletir. Başına biber motifli oya bağlayan gelin ise aramız biber gibi ağacı demektir.
    Evlenecek kızların çeyizlik konulmak üzere hazırlanan bu geleneksel el işleri bugün geçim kaynağı olarak da üretilmektedir.
    Özellikle Ferizli, Hendek, Kaynarca, Akyazı, Geyve ve Adapazarı merkez ilçe ve köylerinde el işleri yapılmaktadır.  Bu alanda isim yapmış olanları; Akız Pehlivan, Zekiye Tanyel, Sevcan Umay, Semra Cihanker, Mine Tunç, Netiye Yavuz, Gürcü Adağ, Yıldız Yavuz, Canan Yavuz, Hanife Yavuz, Aysel Özkırcan, Bahar Bakır, Sevcan Bakır, Döndü Yavuz, Filiz Yaman, Tülay Kılıç, Neşe Meşe, Derya Adağ

    İşleme sanatlarının olduğu galeriye ulaşmak için tıklayınız: 
    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12216

  • Geleneksel giysilerimiz içinde çorap ve eğitiminin önemli bir yeri vardır. Çoraplardaki renkler ve motifler Anadolu insanının duygu ve düşüncelerini dışa vurmada kullandıkları ögelerdir. Çoraplar ve eldivenler 5 yardımı ile örülür. Şişlerden dördü ilmikleri tutmaya yararken, 5’i örme işlemini gerçekleştirir. Çoraplarda kullanılan malzemelerin kendine özgü özellikleri vardır.  Tiftik, örgüde inceliği sağlarken, yün çoraplar boyandığı renklerle desenleri daha alımlı gösterir.
    Bitki, hayvan, insan figürleri, geometrik şekiller ile yazı ve sinirler çoraplar deki motifleri oluşturur kullanılan motifin yöredeki kişiler tarafından algılanan bir anlamı vardır.

    Örneğin “eli belinde” motifi analık ve doğurganlığı, “küpe” motifi evlenme isteğini, “köstek” bağlılığı “Yıldız” mutluluğu “akrep” düşmanlığı simgeler.
    Çorap ve eldivenlerde motifler konu olarak mitolojisi doğa olayları aile yaşamı gibi geniş bir yelpaze sunar. Örneğin akıtmalı çoraptaki pembe çizgiler öğrenin kız çocuğu sayısını siyah çizgiler erkek çocuğu sayısını verir. Eğer kız çocuklarından evli olan varsa pembe çizgilerinin yanına bir siyah çizgi eklenir.
    Kadınların, erkeklerin, evlilerin, dulların bekarların, enç ve yaşlıların çoraplarında ki motifler ve dolayısıyla verdiği mesajlar farklıdır. Örneğin köylerde bekar erkekler “Küçük Ağa” motifli çorapları evliler ise “Büyük Ağa” çorapları giyerler. Aşık kirpiği, fincan göbeği, İnce Tütün, “Dallı”yı gelinler abani adlı motifler arasında Dallıyı Gelinler, Abaniyi damatlar giyer. Bu çoraplar altın ve gümüş tellerle işlenir. Ayrıca çoraplar ak, kara alaca, kınalı, nakışlı, buruncaklı, tüylü olarak gruplandırılabilir.

    Çorapta kullanılan malzeme istenirse boyanır. Boyamada ceviz Kabuğu, soğan, asma, ayva ve yaprağı, patlıcan kabuğu gibi maddeler kullanılır. Bazı yörelerde çorap üzerine çeşitli adet ve inanışlar da vardır. Örneğin beyazı çok olan bir çift çorabın hediye edilmesi hayra, siyahı çok olan bir çift çorabın hediye edilmesi şerre yorumlanırken, dul bir kadının erkek çorabı giymesi evlenmek istediğini anlatır. Kaybolan çorap teki o evdeki evliyada nişanlıların ayrılık habercisi iken uzakta çalışan eşe gönderilen çorapla gebelik ya da yeni doğan çocuğun cinsiyeti bildirilebilir. 

     

  • Dokumacılık konusunda belirleyici etken olan iklim şartları ve ihtiyaçlar farklı kültürlerde malzeme ile dokumanın yapılmasına neden olmuştur. Dokuma alanında kullanılan malzemeler önceleri dallar ve kalmışlardır. Bunların basit bir biçimde örülmesi ile başlayan süreçte, daha sonraki aşamalarda yün, pamuk, tiftik, ipek, keten ve kenevir gibi bükülebilir yumuşaklığı daha fazla olan malzemeler kullanılmıştır. 

    Dokumalar kalın – ince ya da kumaşlar- yaygılar olarak ikiye ayrılır. Yaygı olarak kullanılan dokumalar kirkit adı verilen tarakla sıkıştırıldığı için kirkitli dokumalar olarak da adlandırılır ve halı, kilim, cicim, zili, sumak bu grupta değerlendirilir. Bu tür dokumalar iki veya dört pedallı tezgahlarda birbirine paralel olarak bağlanan ve çözgü adı verilen iplerin arasından atkı denilen diğer ipin geçirilmesi ile meydana getirilir. 

    Dokumada kullanılan ipler, bitkilerden (pamuk, keten…) hayvanlardan (yün, tiftik, ipek…), materyallerden (altın, gümüş…) ve diğer materyallerden  (naylon, perlon…) elde edilir. Bu iplerin boyanması iki biçimde yapılır: doğal ve sentetik boyama. Doğal boyamada ceviz kabuğu ve yaprağı çay, soğan, yabani erik, siyah meşe palamudu, saman, turşu ve peynir suyu, yakılmış bitki külleri, pas, boyama özelliği olan çamur ve toprak, ayva ve yaprağı patlıcan kabuğu, domates ve asma yaprağı, yumurta boyası (kök boya) gibi maddeler kullanılır.  Katalizör olarak da tuz ve şaptan yararlanılır.  

    Anadolu’da yapılan kirkitli dokumalarda motifleri; geometrik desenler, bitki motifleri, stilize edilmiş hayvan figürleri ile küfü yazılar oluşturur. Bunlar zenginleşerek günümüze kadar gelmiştir. En sık kullanılan motifler; insan, eli belinde, koç boynuzu, bereket, saç bağı, pıtırak, göz, im, ejder, akrep, canavar ayağı, kurt izi, kuş ve sandıktır.  
    Sakarya’da düzen adı verilen tezgâhlarda çoğunlukla keten pamuk karışımlı olarak veya Kandıra bezinden dokuma, günümüzde birkaç kişi tarafından yapılmaktadır. İlde el dokuma tezgâhlarının sayısı günden güne azalmaktadır. Ancak bu tezgâhlarda önceden dokunan halı kilim ve bez dokuma örnekleri bazı evlerde çeyiz ve sandıklarında saklanmaktadır. 

    Taraklı ilçesinde ise dokumacılık çok eski tarihlere dayanmaktadır. Evlerde kurulu ağaç dokuma tezgâhlarda yer döşemesi olarak ala bezi dokunmaktadır. Yörede eskiyen giysiler yaklaşık 1 santimetre genişliğinde şerit halinde kesilerek birbirine eklenir. Önce yumak sonra çile haline getirilir. Kök boyalarla boyanıp dokuma tezgâhında dokunarak yer döşemesi yapılır. Kadınların başörtüsü olarak kullandıkları örtü bezi giysi olarak kullandıkları bezdon dokunur. Bezdondan şalvar, gömlek, çarşaf ve yastık örtüsü yapılır.

    Dokumacılıkla ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız:

    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12220

  • Kilim iki iplik sistemine dayanılarak yapılan tersi ve düzü aynı olan havsız bir dokumadır. Yer sergisi, duvar örtüsü, yük örtüsü, perde, yastık ve bunun gibi amaçlarla kullanılmaktadır.
    Halıcılık Tan çok daha önce gelişmiş bir dokumacılık dalı olan kilimcilik hafifliği katlamak olaylarından dolayı Çadırlı medeniyetin vazgeçilmez bir eşyası haline gelmiştir. Malzemesi gün olan kilimde kullanılan desenler halıya göre daha zengindir. Çünkü kilimin serbest bir işleme tekniği ile yapılır. Bazen deseni zenginleştirmek için tıpkı zili ve cicim dokumalarda olduğu gibi araya renkli yün, boyanmış keçi kılı, kumaş parçaları, saç teli, boncuk gibi malzemeler katılır; bazen de kilim dokuma arasından kuşaklar veya parçalar şeklinde cicim, zili, sumak tekniklerinden biri veya birkaçı işlenebilir. Anadolu kilimlerinde motifler parça parça işlenir. Motifler arasında boşluklar bırakılırsa bu boşluğa ‘ilik”tekniğine de “ilikli dokuma” denir. Dokuma sırasında bir de senden diğerini atlama yapmadan bağlanırsa buna da “iliksiz dokunma” adı verilir.
    Kilimde ne kadar çok ilik bulunursa filmin yapısı o ölçüde zayıflar. Bu nedenle iliksiz kilim daha makbuldür. Ancak desenler ilik tekniği ile daha iyi ortaya çıkar. 

    İlimizde yerle yerleşik manavlar tarafından kök boya ve saf yün iplikler ve dokunan filmlerin adları; Nakışlı, Yenidünya, Sofralı, Çubuklu, Dik ağaç, Aykırı Ağaç, Parmaklı, Halı kilim, Yeşilli ve Küpçü isimleriyle anılmaktadır.

    Sakarya’da kilim ve kilim desenleri üzerine yapılan yüksek lisans tezlere YÖK Tez Merkezi‘nden erişebilirsiniz.

    Kilim dokumacılığı ile ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız: 

    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12223

  • Kösele denilen kalın deri ve ince deri ile hayvan koşum takımları, kemer, silah kılıfı, mermi kılıfı, çanta gibi avcı gereçlerinin yapıldığı sanata Saraçlık, bu işle uğraşanlara da Saraç denilmektedir. 

    Yörede deri ve köseleden hamut (koşum atlarının boynuna takılan düzenek) dizgin ve yular yapımı anlamında kullanılmaktadır.

     Atçılık ata verilen önem Dolayısıyla saraçlığın eski Türk sanatları arasında önemli bir yeri vardır. Bilhassa atın toplum hayatındaki yeri kaybetmiş olması saraçlık sanatının gerilemesine neden olmuştur.  

    Saraçlık da kullanılan kalın deriler düz kösele, sabunlu kösele, yağlı kösele ve glase ( Kundura derisi -ince deri) olmak üzere 4 sınıfa ayrılır. Bu deriler eskiden tabakhaneler den sağlanırdı. 

    Kaba işlerde Tosun ve manda derisi ince işlerde dana derisi kullanılmaktadır. Saraçlık sanatında deri malzeme yanında toka, düğme, çıtçıt, gem, üzengi, zincir, çapraz gibi metal malzemeler de kullanılmaktadır.


    Bel kemeri, eğer, livan başlığı, üzengi takımları sabunlu kösele ve düz kösele ile yapılmaktadır. Sabunlu kösele daha sağlam olduğundan tercih edilmektedir. Dizgin ve benzeri koşum takımları da yağlı kösele ile üretilmektedir. Glase denilen deri ile tabanca kılıfı ve tüfek rahtı yapılmaktadır. 

    Modern tarım aletlerinin yaygınlaşması nedeniyle tarlada olsun harmanda olsun artık önceden atla görülen işler traktörle yapıldığından bu mesleğe rağbet azalmaktadır. Ancak birkaç usta Taraklı ilçesinde bu işte uğraşmaktadır.

  • Bugün Taraklıda yaşayan ve nadir de olsa bu işi zaman zaman yapan 2-3 usta vardır. Keçi kılından kılçan, çuval, heybe, yem torbası, urgan, kolon ve benzeri eşyaların dokunarak üretilmesidir. Günümüzde bu eşyaların sentetik ve benzeri maddelerden yapılması ve yörede keçi sayısının da azalması nedeniyle Mutafçılık eskiye oranla çok az sayıda yapılmaktadır.

  • Sakarya’nın önemli el zanaatlarından biri olan süpürgeciliğin, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra Balkanlardan gelen Muhacirler tarafından yöreye taşındığı bilinmektedir. Geçmişte küçük dükkânlarda üretim yapılmaktayken günümüzde daha modern bir üretim tekniğiyle Ticaret Borsası içindeki bölgede, Süpürgeciler Sitesinde ve Cumapazarı Mahallesinde yaklaşık 75-80 kadar dükkan da süpürge üretilmekte bu süpürgeler yurdumuzun dört bir yanına gönderilmektedir.

    Günümüzde süpürgecilik; gelişen teknolojinin etkisi, süpürgenin temizlik aracı olarak önemini kaybetmesi ve ekonomik sebeplerle kaybolmaya yüz tutmuş meslek dallarından birisi haline gelmiştir. Süpürge otunun ülkemizde yeterince üretilmemesi dışarıdan süpürge otu ithalatına sebep olmuş buda süpürgenin maliyetini artırmıştır. Genellikle babadan oğula, ustadan çırağa devredilen ve bu mirası yaşatmaya çalışan süpürge ustaları, yetiştirmek üzere çırak bulamamaktan şikâyet etmektedirler. Bu durumda süpürgecilik mesleği ilerleyen yıllarda yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.

    Süpürgecilikle ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız:
    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12226

  • Sepet örücülüğü; saz, söğüt, fındık ve benzeri ağaçların dallarının örülmesiyle farklı amaçlarda kullanılmak üzere sepet üretilmesi işlemidir. Örülen sepetler eşya, yiyecek taşıma ayrıca ev dekorasyonunda da kullanılmaktadır. Meyve sepeti, piknik sepeti, ekmek sepeti, çamaşır sepeti gibi çeşitleri bulunmaktadır. Sakarya’da ağırlıklı olarak bu işi Romanlar yapmaktadır. Yörede hammaddenin teminine bağlı olarak sepet örücülüğü Nisan ayında başlar, Kasım ayına kadar devam eder. Dükkanlarda veya evlerin içinde bu iş için ayrılan bir köşede üretim yapılır. Genellikle iki kişi çalışır, bir kişi sepette kullanılacak ağaç dallarını kullanıma hazır hale getirirken diğer kişide sepeti örme işini yapar.

    Yörede, Sapanca İlçesi-Kestanelik Mahallesi, Kaynarca İlçesi-Topçu ve Dağağzı Köyleri, Adapazarı İlçesi-Abalı Köyü, Taraklı İlçesi-Yenidoğan Mahallesinde hala az sayıda da olsa sepet örücülüğü yapılmaktadır. Ayrıca Çanakkale’nin Biga ilçesinden Nisan–Mayıs aylarında Sakarya’ya dönemlik çalışma için gelen Romanlarında etkisiyle sepet örücülüğünde ürün çeşidi artmıştır. Günümüzde gençlerin mesleğe olan ilgisizliği yeni ustaların yetişmemesine sebep olmaktadır. Ayrıca günlük hayatımızda plastik ürünlerin çok fazla kullanılıyor olması üretimde ve mesleğin devamlılığında sıkıntı yaratmaktadır.

    Sepet örücülüğü ile ilgili galeriye ulaşmak için tıklayınız:
    https://sehirhafizasi.sakarya.edu.tr/?page_id=12229

  • Semer, yük ve binek hayvanı olarak kullanılan eşek, at,  katır gibi hayvanların taşıyacakları yükün hayvanın sırtına zarar vermemesi için ağaç iskelet üzerine deri ile keçe arasının semer otu ile doldurulup sarılarak dikilmesiyle oluşturulan bir eşyadır. Bu işi yapanlara semerci denilir. Semer üretiminde ilk önce binek hayvanının ölçüsü alınır. Bu ölçü alınırken de özen göstermek gerekir. Çünkü dengesiz yapılmış bir semer hayvanın sırtının yaralanmasına neden olur.

    Geçmişte özellikle Taraklı, Pamukova ve Geyve ilçelerinde çok yaygın olarak yapılan bu zanaat günümüzde yine bu ilçelerde bulunan son ustalarıyla yapılmakta fakat mesleğe talep olmadığı için de yeni çırak yetişmemektedir. Semercilerin, yeterli satış olmadığından bir kısmının düzenli olarak çalışmadığı sadece talep olduğunda üretim yaptığı bilinmektedir. Tüm bunlara rağmen özellikle kırsal kesimde traktörün giremeyeceği yerlere halen binek hayvanlarıyla gidilmesinden dolayı mesleğin bir süre daha devam edeceği tahmin edilmektedir. Mesleğin yaşatılması ve tamamen yok olmaması için günümüzde semerciler turistik obje olarak küçük boyutlu minyatür semerlerde yapmaya başlamıştır.

Hazırlayan : Suzan Bingöl, Folklor Araştırmacısı, Sakarya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü.