Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

6 Nisan 2014

TAM 65 YIL ÖNCE YERELDE YAYIMLANAN İLK YAZIM

Benim için çok önemli bir yazımı sunuyorum bugün.

Adapazarı’nda haftada bir, sonra iki gün, (Salı ve Cuma) günleri yayımlanan ve orta büyük sayfalı “ADAPOSTASI” gazetesi var. Çekine çekine Uzunçarşıda bulunan yönetim yerine gittim. Girdim yanlarına…

Gazetenin sahibi, Yazı İşleri Müdürü Lebip Kökçü ile tanıştım. Çok iyi bir insandı. Çok iyi karşıladı beni.

1947-48 ve 1948-49 öğretim yıllarında Kavaklıorman Köyü Okulu Başöğretmeni olarak bir uygulamamla ilgiliydi yazım.

Çok iyi karşıladı beni. Çok beğendi yazımı “ Hemen yayımlayacağım” dediler. Sevincim sınırsızdı…

Bir gün sonra 1 Nisan 1949 Cuma günü yazım yıl 3. Sayı 130 günkü gazetesinin birinci sayfasında;

“SERBEST SÜTUN: Köylerimizin Öğretimle Kalkınması” başlığı ve yazan: Abdullah Çelik Kavaklıorman Köyü Okulu Başöğretmeni diye yayımlandı. İşte tam 65 yıl önce yerelde 1 Nisan 1949 günkü yazımı aşağıda sunuyorum. Yazım çok beğenilmişti. İlgi ve taktir görmüştü.

Çok iyi insan, ölene kadar dostluğumuz devam eden gazetenin sahibi LEbip Kökçü;

“İzmit’te günlük TÜRKYOLU gazetesi var. Sahibi Rıfat Yüce. Gidin, görün selamımı söyleyin. Sizi çok sever. Yazılarınızı memnuniyetle yayımlar” dediler.

Gittim hemen İzmit’e. Fethiye Caddesinde ki TÜRKYOLU Gazetesini buldum.

Tanıttım kendimi. Selamı söyledim. Gazete sahibi Rıfat Yüce oğlu Mehmet Yüce, gazetede çalışan Nedim Akkaya ile tanıştım.

Genç bir köy öğretmeni, Köy Enstitüsü mezunu olarak çok sevdiler beni. Bağırlarına bastılar. En yakınları gibi gördüler.

4 Aralık 1951 Cuma gününe, Adapazarı’nda “Adapazarı Akşam Haberleri” yayımlanmaya başlayana kadar hep yazdım.Sürekli yazar oldum. İstanbul’da yayımlanan Yeni İstanbul Gazetesinin Sakarya Muhabiri oldum. 4 Ekim 1950’de daha çok yazar oldum.

İstanbul’da yayımlanan Sontelgraf Gazetesi sahibi Ethem İzzet Benice ile tanıştım. Orda da yazmaya başladım.

İşte çıkan ilk 65 yıl önce ki yazım…

Köylerimizin Öğretimle Kalkınması

Yazan: Abdullah Çelik Kavaklıorman Köyü Okulu Başöğretmeni

Okuyup yazmasını bilmeyen her hangi bir şahıs, bu noksanlığından dolayı, hayatta karşılaşacağı türlü zorluklardan çoğunu yenemez.

Köylerimizin ve köylülerimizin kalkındırılması işinin başında gene bu mesele karşımıza çıkar: Köylünün okuyup yazabilmesi.

Cumhuriyetin devrinde bu yolda Devlet ve milletimizce atılan adımlar küçümsenemez. Fakat itiraf etmekte lazımdır ki varılmak istenen netice henüz hayli uzaktadır. Osmanlı İmparatorluğunun senelerce süren ihmallerinden doğan bu manevi yokluk da genç Cumhuriyetimizin ve milletimizin senelerden beri devam eden gayretleri ile ortadan kalkacaktır.

Köylülerimizin çoğunluğunun (hatta hepsinin) okur-yazar hale gelebilmesi için türlü güçlükler yenilmiştir. Fedakar köylülerimizin köylerde yaptıkları muazzam okul binalarında bu gün 7 ile 16 yaş arasında bulunan yavrularımız okumaktadırlar. On altı yaşından büyük olanlar tahsil çağının dışında bulunduklarından köy okullarına kabul edilememekte, bunlardan, tahsil çağında okuma-yazma öğretmen imkanına kavuşamamış olanlar cahil kalmaktadır.

Gerçi, Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu’nda bu nokta düşünülmüş, okul çağının dışında bulunanlar için gece ve akşam kursları açılacağı bildirilmiştir. Halbuki bu maddeler imkansızlıklardan dolayı uygulanamamaktadır. Bu uygulanamamaktadır. Bu uygulanmamadan kimseyi sorumlu tutamayız: Nihayet bu iş köyün öğretmeni tarafından görülecektir. Sabahın sekizinden akşamın beşine kadar beş sınıfın öğretmenliğini, buna ilaveten okulun başöğretmenliğini yapan köy öğretmenini günlük vazifeleri yıpratmaktadır. Onun bir de kurslarla ilgilenmesini istemek insan takatini, insan gücünü inkar etmek olur.

(Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu)nun gece ve akşam kurlarına dair maddeleri uygulanamıyor diye köylerimizde okuyanın artırabileceğinden ümidi kesmek lazımıdır?

Hayır!… Biz böyle düşünceyi hem ayıplar, hem de şiddetle red ederiz.

Mesleğe intisabımdan bu güne kadar az bir zaman geçtiği halde köylülerle sıkı temaslarım sonunda onları okur-yazar hale getirmenin gayet kolay olacağı kanaatine vardım.

Okula dün denecek kadar yani bir geçmişle kavuşan, kültürün yeni girdiği köyümde okur-yazar nispetinde %40tan %80’e bir artış vardır. Bu, okuyanı düşündürür ve ilk anda akla: “Nasıl olur?” sorusunu tabii olarak gelir.

Şöyle yapıyoruz:

Her gün gelen gazetemi, Ada Postası’nı diğer illerde çıkan Köy Postası, Ülkü Çiftçi Bayrak dergilerini okuyoruz köyün kahvesine devam edenler günde yarım saat gazete dinlemeyi itiyad edindiler. Dinleyiciler günden güne çoğaldı. Kışın soğuk, çamur ve yağmurunda bile bu işi ihmal etmez oldular. Okunanlar zevk veriyordu. Zita okuma bittikten sonra okuduklarımız üzerinde konuşuyor mübalaalarımızı ortaya koyuyor, fikirlerimizi münakaşa ediyorduk. Dinlemeyi itiyad haline getirenler şehre indikçe şehirden gazete getirmeye başladılar. Dinleyicilerimde başlayan bu ilgi genişledi ve onlar çocuklarından, kardeşlerinden ve benden öğrendikleri ile hecelemeye başladılar. Bu gün aralarında mükemmel gazete okuyanlar var.

Okumanın, bilhassa gazete okumanın faydalı olduğunu köylülerimize öğretmek ve bu zevki aşılamak, bu sahada onları aydınlatmak ülküsel öğretmenlere düşmektedir. Bu zevk anlaşıldıktan sonra, tahsil çağının dışında bulunan babalar çocuklarından, ağabeyler kardeşlerinden okuyup yazmayı öğrenecekler.