Yenigün Gazetesi

“Özgürce” Makale Yazısı

23 Şubat 2014

TAKSİM ANITI VE ATATÜRK GERÇEĞİ

Yazılı ve görsel medyada Atatürk aleyhindeki görüntü ve haberleri okurken birden gözlerim sulandı.

Bu ülkeyi iç ve dış düşmanlardan temizlemiş, 600 küsür yıldan bu yana cihana meydan okumuş Osmanlı Devletinin yıkıntıları üzerine, Misakı Milli Sınırları içinde yepyeni Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk ve İstanbul Taksim Alanındaki Atatürk Anıtı canlandı gözlerimin önünde. Arkasında Türk Ulusunu temsil eden figürler ve Türk asıllı Rus askerleri, önünde de O’nun karşısında ve eserleri önünde saygı duruşunda bulunan işçiler, sivil toplum örgütleri, siyasi parti temsilcileri var. Elini uzatmış;

“Ey ulusum! Bu günü iyi değerlendirin,” derecesine, herkesi uyarmaya çalışıyordu.

Atatürk’ün ta 1927’de kendi anılarını okuduğu NUTUK aklıma düştü. En son sayfalardaki metne baktım. Diyor ki, Atatürk: “Memlekette huzur ve güvenliği sağlamak için uygulanan olağanüstü tedbirlerin iyi sonuçları.” Başlığı altındaki bölümün son satırlarını okuyorum.

“Görülüyor ki biz her vasıtadan yalnız ve ancak bir temel görüşe dayanarak (yalnız bir nokta-i nazardan) faydalanırız. O görüş (nokta-i nazar) şudur: Türk milletini me-denî dünyada, layık olduğu mevkie yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek… Ve bunun için de istibdat(uyruklarına ‘vatandaşlarına’ hiç bir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm) fikrini öldürmek gerek…” diyor.

“Türk Gençliğine bıraktığım emanet.” Başlığı altındaki siyah harflerle yazılmış satırlara takılıyor gözlerim.

“Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uygarlığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.” Diye başlayan hitabında Türk Gençliğine yaptığı uyarıları bir kez daha okudum.

“Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.” Diyerek sürdürüyor konuşmasını.

Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” Tümceleriyle başlayan hitabında, Ey Türk Gençliği! Diye seslenerek emanetini devrettiği gençliği uyarıyor ve gönlünden geçirdiği gençliği göreve çağırıyor?

Bu çağırıyı aydınlığa kavuşturmak için önce şöyle başlayalım. Atatürk’ü tanıyor, anlıyor muyuz? Çünkü herkes anlayamaz, tanıyamaz O’nu… Hatta anlamak istemez. Anlamış görünmesi bile o kişinin çıkarını zedeler. Bunlar uygar insan davranışını zaten sergileyemezler. Böyle kişileri görmezden gelmek saflık olur. İyi yüreklilik olmaz. Onlara şu anda nerede yaşadıklarını sorarsanız:

“Türkiye’de” diyecekler.

Eviniz, mülkünüz, işiniz, çoluk çocuğunuz var mı?

“Var “ diyecekler.

Kazancınızı elinizden alan, evinizde, kendi işinizde size karışan var mı?

“Yok” diyecekler.

Yatmak, gezmek, dinlenmek istediğinizde sizi engelleyen, zorlayan oluyor mu?

“Olmuyor” diyecekler.

Minarelerinizde ezan okunuyor, camiye gidebiliyor, ibadetinizi yapabiliyor musunuz? Sorunlarına da olumlu yanıt veriyorlar.

Vatandaşlık görevleriyle, toplumda yüklendiğin sorumlulukların dışında ikinci veya üçüncü kişilere karşı bir sorumluluğunuz var mı?

“Yoktur” diye yanıt verecekler.

Ama Atatürk’ten söz etmesi gerektiğinde O’na

“Beton Mustafa,” derler.

Oysa sayılan ve sorulan bu davranışları ancak devletiyle, ülkesiyle, ulusuyla bütünlemiş, tam bağımsızlığı benliğine işlemiş olan vatandaşların duygularını sergileyemez, kabullenemezler.

İşte aklını, gücünü iradesini ve düşüncelerini kendi çıkarları dışında kullanarak ülkesini, ulusunu iç düşmanlardan olduğu kadar istilacı, emperyalist dış güçlerden kurtarmaya koşan her yaşta vatandaş, kadın ve erkek, Atatürk’ün gözünde Türk Gencidir.

O zaman birey, birey her vatandaş, ATATÜRK GERÇEÐİNİ kavramış olacaktır.

O’nu anlamak, tanımak, kavramak;

Düşüncelerini paylaşmak demektir.

Eserlerine, devrimlerine sahip çıkmak demektir.

Atatürk’ün eserlerini sahiplenmek, onları korumak, kollamak demektir.

Çevresinde kenetlenmek demektir.

Bilinçli Ulus bireyleriyle yumak olup, olumsuzlukların üzerine gitmek demektir.

Düşmanına; ülkesine yan bakana büyük, güçlü olduğunu göstermektir.

Korkutmaktır düşmanı,

Yıldırmaktır.

Yılmamaktır.

Umutların, aydınlık geleceğin ardından koşmak ama yorulmamaktır.

Bıkmamaktır.

Her türlü düşmanlığa karşı, her an uyanık olmaktır.

İleriyi görebilmek, esenliğe ulaşmaktır.

Asırlara uygarlaşarak uzanmaktır.

Uygarlık ve insanlık dünyasını fethetmektir.

Tüm bu alanlarda bilgilenerek, bilinçli olmak demektir.

Gerektiğinde eylem ve tavır koymak demektir.

10 Kasım’ların önünde, yanında, arkasında olan gerçekleri görerek, yaşanası ülkelerin en önünde olmayı amaçlamaktır.

Ulusça yolumuzu, insanımızı ulusal eğitimle aydınlatan, bağımsızlık meşalemizi ateşleyen Atatürk Gerçeği’ni kılavuz olarak seçerek iyi günlere, sonu gelmeyecek asırlara mutluluklar içinde bu ereklere ulaşmak olacaktır.

Atatürk ölmedi. Ölü diyenlere karşı, Türk Ulusuna bıraktığı emanetleriyle, hiç ölmediği hep görülecektir.

Bunun en kesin kanıtı Başbakan geçen hafta konuşurken “ATATÜRK” der demez alkış çok canlı, uzun süreli oldu. Gençler çok iyi ders verdiler.

Enver TOPÇU | Sakarya Emekli Eğitim Araçları Başkanı