Sakarya Depremleri
“Kuzey Anadolu Fay Hattı” olarak bilinen ve zaman zaman ters istikamette yürüyen fay hattı, dünyanın en tehlikeli faylarından biridir. Bingöl ilimizin Karlıova ilçesinden başlayıp Marmara Denizi`ne uzanan, oradan da Yunanistan`a geçen bir fay hattıdır. Bu fayın herhangi bir yerinde oluşan kırılma, bir deprem olarak etkisini göstermektedir. Ayrıca bu fay hattında oluşan her deprem başka bir depremin habercisi olarak fay hattı üzerinde veya yakınında bulunan kentleri büyük ölçüde etkiliyor.
1943 Depremi
Depremselliği yüksek olan bir coğrafya üzerinde bulunan Türkiye’de kuruluşundan itibaren çok sayıda yer sarsıntısı gerçekleşmiştir. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde, yani Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesinde yer alan Adapazarı ve civarında da çeşitli tarihlerde yer sarsıntıları gerçekleşmiştir. Söz konusu depremlerin ilki ise 20 Haziran 1943’te meydana gelen Adapazarı-Hendek depremidir. 18.30 sularında ve 6,6 büyüklüğünde gerçekleşen deprem, Mercalli ölçeğine göre 9 şiddetinde hissedilmiştir. Yer sarsıntısı, birinci derece deprem bölgesinin neredeyse tamamında hissedilmekle birlikte merkez üssü Adapazarı olduğu için asıl yıkım Adapazarı ve Hendek’te yaşanmıştır. Adapazarı’nın üçte ikisinin yıkılmasına neden olan deprem; 346 kişinin ölümü, çok sayıda kişinin yaralanması, elektrik ağının çökmesi ve birçok vatandaşın evsiz kalmasıyla sonuçlanmıştır. Bunun üzerine Ankara, Bolu, Eskişehir, İzmit ve İstanbul gibi illerden bölgeye sağlık ekipleri ile yardım malzemeleri sevk edilmiş, Kızılay Cemiyeti de Adapazarı’na ekiplerini göndermek suretiyle sürece dâhil olmuştur.
Adapazarı ve çevresini tarih boyunca etkileyen depremlerin kaynağını Kuzey Anadolu Fay Hattı oluşturmuştur. Kuzey Anadolu Fay Hattı sınırları içinde yer alan Adapazarı Havzası; düşük eğimli, faylanma oranı yüksek ve 600 kilometre kare civarında bir alandan oluşmaktadır. Ortasından Sakarya Nehri akmakta olan Havza; Doğu-Batı doğrultulu olup Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın farklı bölümlerini içermenin yanı sıra Kuzey Doğu ile Güney Batı doğrultulu çok sayıda faya sahiptir. Bu durumun bir sonucu olarak Cumhuriyet döneminde Adapazarı’nda; 1943, 1957, 1969 ve 1999’da olmak üzere dört büyük deprem meydana gelmiştir.
Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde yer alan yerleşim yerleri 20 Haziran 1943 tarihinde küçük yer sarsıntılarıyla başlamıştır. Anadolu Ajansı’nın aktardığına göre sabah saat 09.00’da ülkenin çeşitli yerlerinde küçük çaplı depremler meydana gelmiş, ancak bu sarsıntılar herhangi bir hasara neden olmamıştır. Adapazarı-Hendek depremi de aynı gün, yani 20 Haziran Pazar akşamı meydana gelmiştir. Kandilli Rasathanesi yer sarsıntısının ardından yayınladığı açıklamada; yaz saatiyle 18.33’te büyük bir deprem olduğunu, ancak sarsıntının etkisiyle ölçüm aletlerinin kalemleri yerlerinden fırladığı için depremin aşamalarının ve şiddetinin kaydedilemediğini belirtmiştir. Merkez üssü Adapazarı olmakla birlikte deprem; Ankara, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, Erzincan, İzmir, İzmit ile İstanbul’da da hissedilmiş ve ufak çaplı hasarlara yol açmıştır.
Bununla birlikte civardaki il ve ilçeler Adapazarı ile Hendek’e hem yardım ekipleri hem de çeşitli yardım malzemeleri göndermeye başlamıştır. İzmit, Eskişehir, Ankara, Bolu ve İstanbul’dan gönderilen ilk trenler, 20 Haziran gecesi Adapazarı’na ulaşmış ve yardım çalışmalarına başlamıştır. Deprem bölgesine ulaşan ilk yardım treni İzmit’ten hareket etmiştir. Basına da yansıyan bu gelişmeye göre; İzmit’ten Adapazarı’na bir imdat treni ile çok sayıda nakil aracı Adapazarı’na sevk edilmiş ve enkazı temizlemek için işçiler gönderilmiştir. Ayrıca İzmit Kızılay Cemiyeti Şubesi ve diğer hayır cemiyetleri de Adapazarı’na yardım ekipleri göndermiştir.” Bu arada İzmit Valisi Ziya Tekin, Kolordu Komutanı, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı ile Sıhhiye Müdürü imdat treniyle Adapazarı’na gitmiş ve Adapazarı’na askeri müfrezeler de sevk edilmiştir.
İçişleri Bakanı Hilmi Uran Adapazarı’nda
Arama kurtarma çalışmaları ile yardımlar artçı depremlerin devam ettiği 23, 24 ve 25 Haziran 1943’te yoğun bir şekilde devam etmiştir. Bu çerçevede 22 Haziran’da İstanbul’dan Adapazarı’na doktor, ilaç, malzeme, hasta bakıcı ve on bin ekmek gönderilmiştir.
İçişleri Bakanı Hilmi Uran da söz konusu kararın alındığı gün, 22 Haziran gecesi, Adapazarı’na gitmiş ve 23 Haziranda deprem bölgesinde incelemelerde bulunmuştur. Anılarında depreme dair bilgilere yer veren Uran, Adapazarı’na trenle gittiğini, ancak şiddetli yağmurdan dolayı tren yolunun bozulduğunu ve yolculuğun zor şartlar altında gerçekleştiğini aktarmaktadır. Adapazarı’nda karşılaştığı manzarayı da tasvir eden Uran, Halkevi binasının yaralılar için tahsis edildiğini, evleri yıkılan veya evlerine girmeye cesaret edemeyen vatandaşların çadırlarda veya açıkta kaldıklarını belirtmektedir.
Depremden Sonra Kurulan Çadırlara Yerleştirilen Bir Aile
Adapazarı-Hendek depremi iç kamuoyunda olduğu gibi dış kamuoyunda da yankı uyandırmıştır. ABD Ayan Meclisi çoğunluk lideri Berkeley, Adapazarı depreminden dolayı Türkiye’de yaşanan acıyı derinden hissettiklerini ifade etmiş ve Amerika’nın depremzedeler için her türlü yardımda bulunabileceğini vurgulamıştır. Bunun yanı sıra İngiltere yönetimi bir geçmiş olsun mesajı yayınlamış ve Bulgaristan Hükümeti Türkiye Büyükelçisi Vasfi Menteş’e geçmiş olsun dileklerini iletmiştir. Deprem, Suriye ile Lübnan’da da yankı uyandırmış ve Trablusşam Müslümanları, Haşim Takkak liderliğinde bir araya gelerek topladıkları imzalı geçmiş olsun dileklerini, Türkiye’nin Beyrut Başkonsolosluğuna teslim etmiştir.
Nihai olarak yapılan tespitlere göre de Adapazarı-Hendek depremi 6,6 büyüklüğünde gerçekleşmiş ve 9 şiddetinde hissedilmiştir. Deprem sonucunda 297’si Adapazarı’nda, 49’u da Hendek’te olmak üzere toplam 346 kişi hayatını kaybetmiş ve 700 kişi yaralanmıştır.55 Ancak İçişleri Bakanı Hilmi Uran ve basın, hayatını kaybedenlerin 346 kişi olduğuna dikkat çekerken, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nin tespitlerine göre hayatını kaybedenlerin sayısı 336’dır.
Resmi yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla Adapazarı ve Hendek’te bir yandan enkaz kaldırma çalışmaları sürdürülmüş bir yandan da bölgede yaşayan vatandaşların evlerini ve iş yerlerini yeniden inşa edebilmeleri için devlet tarafından yardımlar yapılmaya başlanmıştır. Bayındırlık Bakanlığı bütçesinde oluşturulan 1.500.000 liralık fonun yanı sıra Hükümet, 11 Eylül 1943 tarihinde aldığı bir kararla; Adapazarı ve civarında meydana gelen depremde evleri, işyerleri, ahırları ve samanlıkları yıkılan vatandaşlara yeniden yapacakları inşaatlar için bedava kerestelik verilmesi öngörülmüştür.
Adapazarında hayat normale dönmeye başladı
1967 Adapazarı Depremi
1943 depremi olduğunda, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir haberde “Zelzeleler karşısında yeni bir inşaat sistemi bulmaya mecburuz. Adapazarı her an şiddetli bir depreme maruz kalabilir. Mühendis ve mimar odasının büyük görevlerini ihmal etmeyeceklerini ümit ederiz” ifadeleri yer almaktadır. Fakat yaşananlar hiç de tedbir alınmış gibi değildir. Öyle ki, 1967 depremi öncesinde, deprem Adapazarı’nda zaman zaman yine hissedildi. 1943 depreminin üzerinden daha bir yıl dahi geçmeden, 1 Şubat 1944 tarihinde Gerede, Bolu, Çankırı, Düzce, Hendek, Çerkeş ve Adapazarı hattı boyunca büyük bir deprem meydana geldi. 26 Mayıs 1957 tarihinde Adapazarı’nın da içinde bulunduğu bölgede, Bolu -Abant merkezli bir deprem daha olmuştur. Richter ölçeğine göre 7,1 şiddetinde gerçekleşen deprem 31 saniye sürmüştür. 1957 depremini Adapazarı can kaybı olmadan geçirmiş, ancak 187 bina ağır, 317 bina ise hafif hasarlı olarak tespit edilmiştir.
Bu depremden yaklaşık 2 yıl sonra 26 Temmuz 1959 Pazar günü saat 19:08’de Adapazarı’nı bir deprem daha vurdu. Depremin şiddeti o kadar yüksekti ki Richter ölçeğine göre 7 büyüklüğündeydi. Ancak sadece 4 saniye olan kısa bir süre için hiçbir can kaybı veya malzemede hasar meydana gelmedi.
O yıl meydana gelen küçük bir depremin ardından, 1943 depreminden sadece 24 yıl sonra Adapazarı yine büyük bir depremin acısını yaşadı. Cumhuriyet tarihinin en büyük 2. Adapazarı depremi 22 Temmuz 1967’de meydana geldi. 22 Temmuz Cumartesi 18:54, 7.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremin merkez üssü Marmara, Ege Denizi ve İç Anadolu’da hissedilen Adapazarı oldu. Yani depremden Adapazarı, Akyazı, Geyve ilçe merkezleri ve köyleri daha çok etkilenmiş ancak depremin Bolu, İstanbul, Kocaeli ve Bursa üzerinde de güçlü etkisi olmuştur. Depremin sebebi: Türkiye’de şimdiye kadar vuku bulan bütün depremler tektonik depremdir, buradaki depremde Kuzey Anadolu fay manzumesinin ve batıdaki çöküntü havzalarının üzerinde vukua gelmiş bir tektonik depremden başka bir şey değildir. Bu sebepten ötürü E-W istikametinde uzanan Kuzey Anadolu Fay Sisteminin harekete geçmesi ve dengesinin bozulması sonucu hâsıl olmuştur. Depremin episantrı Fındıksuyu Köyü batısındaki Uzundoruk dağı ve Akyazı güneyinde-mudurnu vadisi boyunca uzanan sahadır.
1967 depreminin bölgesel krokisi resmi
Çevre illerden ve Ankara’dan gerekli yardım faaliyetleri ulaşmadan önce, depreme ilk müdahale Adapazarı’nın mahallî imkânlarıyla sağlanmıştır.
Depremin yaşanmasıyla birlikte devlet yetkilileri Adapazarı’na yakın ilgi ve alaka gösterdi. Eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ilk taziye telgrafını Adapazarı Belediye Başkanı Selahaddin Gürdrama’ya göndererek Adapazarı halkına başsağlığı diledi. 23 Temmuz 1967’de Adapazarı’na geldi. Öte yandan Başbakan Süleyman Demirel, Konya’dayken Adapazarı depremini duyup, önemli bakan ve yetkilileri depremin merkez üssüne gönderdi. İlk katılanlar arasında Devlet Bakanı Seyfi Öztürk, Köyişleri, Tarım, İmar ve İskân Bakanları ile Bakanlığın Bakan Yardımcısı, Genel Müdürü ve Afet Yardım Sorumlusu da yer aldı.
Depremi müteakiben, deprem bölgesinde vergilerin durumu da gündeme gelmişti. Felaketin ikinci günü, Adapazarı Ticaret Odası, bankadaki borç senetlerinin bir ay ertelenmesini talep etmişti. O günlerde Adapazarı’na birkaç defa gelmiş olan Devlet Bakanı Seyfi Öztürk de yapmış olduğu muhtelif konuşmalarında, vergilerle, banka ve kooperatif borçlarının erteleneceğini söylemiş, hatta bu konuyu, yapmış olduğu radyo konuşmasında da dile getirmişti. Ancak bu girişim ve vaatler, depremin henüz sıcak olduğu günlerde karşılıksız kalmış, vergi veya borçlarda herhangi bir ertelemeye gidilmemişti.
Depremden sonra Sakarya ve civarındaki en önemli değişikliklerden birisi de Sakarya nehrinin suyunun dikkat çekecek ölçüde azalmış olmasıydı. Bu durum, bazı çevrelerce de ifade edilmiş ve Sakarya nehrinin yer altı sularıyla karıştığı iddialarına sebebiyet vermişti.
27 Temmuz 1967 tarihi itibariyle Adapazarı şehir merkezinde depremin etkileri en aza indirilmiş ve hayat normale dönmeye başlamıştır İlk günlerdeki panik kalmamıştır. Gerçi zaman zaman kendisini hissettiren artçı sarsıntılar dolayısıyla bazı heyecanlı durumlar yaşanıyorsa da genel itibariyle insanlar sakindir Halkın %10’u çadırlarda, % 6O’ı bahçelerde (kilim, hasır, çarşafla yaptıkları çadırlarda) ve %10’u da sayfiye yerlerine veya akrabalarına gitmişlerdir Geriye kalan %20’si ise, tek katlı binalarında yaşamaktadırlar.
1967 Adapazarı depreminin gerek devlet yetkilileri ve gerekse bölge halkı tarafından başlangıçta aslında iyi idrak edildiği, bundan gerekli derslerin çıkartıldığı, ancak depremin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra, hem yapılan vaatlerin unutulduğu ve hem de bölge halkının kendisinin deprem acılarını unuttuğu, bina ve şehirleşmenin gelişigüzel yapıldığı, çekilen eziyetlerin göz ardı edildiği ve sonraki nesillere bu bilincin aktarılmadığı ve dolayısıyla 1999 yılındaki “asrın felaketinin de bu suretle hazırlandığı ifade edilebilir.
1999 Adapazarı Depremi
Birinci derece deprem bölgesinde bulunan Sakarya ve çevresinde, Cumhuriyet Tarihi’nin en önemli üçüncü depremi, son büyük sarsıntıdan tam 32 yıl sonra meydana gelmiştir. 1967 depreminden aslında gerekli derslerin çıkartıldığı, ancak üzerinden kısa bir süre geçmesinden hemen sonra unutulduğu daha önce ifade edilmişti.
Tarihinin en matemli günlerinden birisi olan söz konusu bu olay 17 Ağustos 1999’da yerel saatle 03:02’de gerçekleşti. Türk ve Dünya kamuoyunda “asrın felaketi” veya “yüzyılın felaketi” şeklinde vasıflandırılan bu büyük yer sarsıntısı, 17 Ağustos 1999 Salı günü meydana gelmiştir. Deprem merkezi olarak çoğunlukla İzmit olarak ifade edilse de bu felaket gerçekte merkez üssü Gölcük-Arifiye olan ikili bir depremdir. Gece yarısını geçkin bir vakitte, daha doğrusu sabaha karşı tam olarak 03.02’de vuku bulan bu felaket, yaklaşık olarak 45-50 saniye devam etmiştir. Hatta 1999 depremi ile ilgili olarak hazırlanan bir kitapta, depremin süresi ile ilgili şu kayıt mevcuttur: “Bu depremde, 48 saniyesi etkin olmak üzere 200 saniye kayıt alınmıştır. Bu, dünyada çok ender görülen bir durumdur”. Bu deprem, Türkiye’nin modern tarihinde büyük bir yıkıma neden olan ve on binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir olaydır. Depremin etkilediği en önemli bölgeler arasında İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bursa bulunuyordu.
Adapazarı’nda afet sonrası durum, deprem gecesi sabahı bir yetkilinin anlattığına göre şu şekildeydi: “Mekanlar insanlarla dolu. Şehrin kıyamet havası var. İnsanlar büyük bir acı ve çaresizlik içerisinde konuşuyorlar. Yıkıntıların altında kalan apartmanlarda ölüler, yaralılar ve enkaz altından sağ salim çıkamayan vatandaşlar ne yapacağını bilemeden çaresizce bekledi. Kurtarma ekiplerinin henüz gelmemesi nedeniyle vatandaşlar, evlerinden ya da harabelerden çıkmaya, komşu, akraba ve diğer yakınlarıyla iletişime geçerek yardım istemeye, bilerek ya da bilmeyerek enkaz altında kalanları kurtarmaya çalıştı.’’ Adapazarı’nın ilk insanları ve şehir görüşleri böyleydi.
Adapazarı’nın ardından depremde en çok etkilenen şehir ve daha küçük yerleşim merkezleri İzmit, Gölcük, Yalova, Bolu’nun Düzce, Çilimli, Gölyaka, Gümüşova ilçeleri, İstanbul, Bursa, Zonguldak ve Eskişehir idi. Bu yerleşim merkezlerinde iller bazında ilk günün ölüm bilançosu ise şu şekilde gerçekleşmişti: Kocaeli’nde 110, Bolu’da 94, İstanbul’da 156, Bursa’da 20, Zonguldak’ta 1 ve Eskişehir’de 14. Görüldüğü gibi bu iller arasında Adapazarı ne yazık ki birinci sırada yer alıyordu ve bu rakamlar sadece ilk günün kayıplarını içeriyordu. Çünkü depremin ikinci günü sabah saatlerinde verilen rakamlar, daha da ürkütücüdür. Resmi verilere göre, deprem nedeniyle yaklaşık 17,000’den fazla kişi hayatını kaybetti. Ancak bazı tahminler bu sayının daha yüksek olabileceğini gösteriyor.
İlçelere göre vefat edenlerin sayısı
Depremde Sakarya Belediye binası ve adliye binaları da hasar gördü. Mimar Nişan Yaubyan ve arkadaşları tarafından tasarlanan ve 1956 yılında yapımı tamamlanan Sakarya Hükümet Konağı Türkiye mimarlık tarihi açısından önemli bir yapı olarak gösteriliyordu. Hükümet binasında sütunlarla kirişlerin buluştuğu yerde bir boşluk var. Binanın birinci katında aralarında boşluklar bulunan tek tek kolonlar ile perde duvar olarak inşa edilen ve rijit bölgeler sergileyen asansör ve merdiven alanlarını gözlemlendi. Bu kısım yatay kuvvetlere dayanamadı ve ciddi şekilde hasar gördü. Kullanılamaz hale geldiği için yıkıldı ve yerine bir meydan ve yeraltı otoparkı inşa edildi.[2]
Adapazarı Hükümet Konağı binasının depremde hasara uğramasının; zemin katta bir yarıda aralarında bölme duvarı bulunmayan serbest kolonlara mukabil, diğer uçta merdiven ve asansör boşluğu etrafındaki betonarme perdelerin teşkil ettiği rijitlik merkezinin projelendirmede nazarı itibarı alınmamış olması ile izahı mümkündür.Depremin yıkıcı etkileri ekonomik açıdan da büyük oldu. Altyapı, konutlar, sanayi tesisleri ve diğer yapılar büyük zarar gördü. Yapılan tahminlere göre, ekonomik kayıpların toplam maliyeti milyarlarca doları buldu.
Depremin ardından hızla kurtarma ve yardım çalışmaları başlatıldı. Hem ulusal hem de uluslararası yardım ekipleri, enkaz altında kalan insanları kurtarmak için çaba harcadılar. Bu deprem, Türk insanına sivil savunmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu tip felaketler meydana geldiğinde ilk müdahaleyi yapan kurumların başında gelen sivil savunma ekipleri, bu depremde de aynı faaliyetleri fedakâr bir şekilde gerçekleştirmişlerdir. Depremin ilk günlerinde bölgeye ulaşma zorluğu çekilmiş ise de müteakip günlerde Adapazarı’na intikal eden sivil savunma ekipleri, enkaz altında kalan vatandaşların çıkarılması için disiplinli bir çalışma sergilemişlerdir. Çoğu zaman zaman yemek yeme ve uyku uyuma gibi temel ihtiyaçlarını dahi unutarak halkın hizmetine koşan bu fedakâr topluluk, bu faaliyetleri sonucunda enkaz altından 88 kişiyi canlı ve 233 kişiyi de ölü olarak çıkarmayı başarmıştır. Bu teşkilatın yanında, Zonguldak’tan gelen Türkiye Taş Kömürü Kurumu işçileri de gayretli, disiplinli ve bilinçli çalışmalarıyla dikkat ve takdir toplamışlar, enkaz altından 18 kişiyi canlı ve 265 kişiyi de ölü olarak çıkarmışlardır. Türk Milleti’nin üstün gayretleriyle tanıdığı AKUT gibi birtakım sivil teşkilatlar da Sakarya’daki arama ve kurtarma faaliyetlerinde etkin bir şekilde rol almışlardır.
1999 Adapazarı Depremi, Türkiye’de deprem riski ve hazırlığı konusunda bir dönüm noktası oldu. Bu felaket, ülkenin deprem yönetimi ve altyapısı konusundaki farkındalığını artırdı ve daha iyi hazırlıklar yapılması gerektiğini gösterdi.
1996 yılında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından yayınlanan deprem bölgeleri haritasına göre; depremden en fazla etkilenen Kocaeli, Sakarya ve Yalova il sınırları içindeki bölgenin hemen hepsi I. Derece deprem bölgesindedir. Bu bölgelerde yer ivmesinin 0.4g veya daha büyük olması beklenmektedir. 1999 Marmara Depremi sonrasında bölgede kaydedilen en yüksek yatay ivme kaydı 0.41g ile Adapazarı’ndan alınan kayıttır. Deprem nedeniyle bölgede bulunan yapılarda görülen ağır hasarın %29’u, orta hasarın %18’i ve hafif hasarın %23’ü Sakarya ilinde meydana gelmiştir. Bölge genelinde bu depremde hayatını kaybedenlerin %22’si Sakarya ilinde bulunmaktadır. İl bazında en fazla can ve mal kaybı merkez ilçe olan Adapazarı’nda olmuştur. Sakarya iline bağlı yerleşim birimlerinde 3.890 kişi ölmüş ve 7.284 kişi yaralanmıştır. Deprem nedeniyle ölen insanların %22’si Sakarya ilindendir. Sakarya ilinde yüzde olarak en fazla can ve mal kaybı Adapazarı’nda olmuştur. Adapazarı’ndaki konutların %27.04’ü ağır hasara uğramış ve burada yaşayan 3.694 kişi ölmüştür.
İlçe merkezlerine göre Adapazarındaki hasarlı
binaların tablosu
İnşaat Mühendisleri Odası, “unutuşun ve ölümün kolay ülkesi” olmaktan hızla uzaklaşıp, yaşamın ve insanın savunulduğu bir ülke yaratılması çağrısında bulunmaktadır.
Kaynakça
- Adnan Kalafatçıoğlu, 1967 Yılı Sakarya Depremine Ait Kısa Bir Not, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü, Ankara.
- Akşam, 22-26 Haziran 1943.
- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Dairesi Başkanlığı (2000), 17 Ağustos 1999 İzmit Körfezi Depremi Raporu, Bayındırlık Ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Dairesi Başkanlığı Yayını, Ankara.
- Bülent Güner, Türkiye’deki Deprem Hasarlarına Dönemsel Bir Yaklaşım; 3 Dönem 3 Deprem, Doğu Coğrafya Dergisi, 25 (43) , 2020.
- http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/5515.pdf.
- Kadri UNAT, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Sayı: 63, Güz 2018.
- Murat Utkucu, Emrah Doğan, 20. Yılında 17Ağustos 1999 İzmit-Adapazarı Depremi (M 7.5) ve Sakarya ve Çevresi İçin Deprem Tehlikesi Üzerine Bir Yazı, Sakarya Üniversitesi Afet Yönetim Uygulama ve Araştırma Merkezi.
- Sünbül, A. B., Dağdeviren, U., Gündüz, Z., & Arman, H. 1999 Marmara Depremi Sonrası Adapazarı Şehir Merkezi Hasar Durumlarının Analizi ve Depremin Ekonomik Boyutu.
- Şenol DOLUNAY, “Deprem, Dünya ve Türkiye”, Türk Yurdu, Kasım 1999.
- TMMOB Afet Sempozyumu Bildirileri Kitabı,2007.
- TMMOB Jeoloji Mühendisler Odası Sempozyum, “Öncesi ve Sonrası ile Deprem ve Geleceğimiz-II, 12 Kasım, 2000.
- Mimarlık Dergisi 1967 yılı 9. sayı
- Sakarya Depremi, Mimarlar Odası Kurul Heyeti Raporu.