Yenigün Gazetesi
“Özgürce” Makale Yazısı
16 Ocak 2012
Senatör Osman Salihoğlu okulu
Sakarya eski Senatörü Osman Salihoğlu Kocaali İlçe Merkezinde bir İlk okul yaptırdı. Okulun adı yanlış.
“Senatör Osman Salihoğlu İlköğretim Okulu” olmalıydı diyen Kocaalili hemşerilileri çok haklılar.
Eski Sakarya Bayındırlık Md. Sonra 15 yıl Sakarya Senatörlüğü yapan Osman Salihoğlu’nun özgeçmişini “geçmişin izleri” adlı 178 sayfalı, orta büyüklükteki kitabından, kendi kaleminden “Senatör Osman Salihoğlu İlköğretim Okulu öğretmenlerinin arzularını gidermek için sunuyorum. Kocaali İlçesindeki ilgi duyan meraklılarına faydalı olduğuna inanıyorum.
Kitabın 153. sayfasından bir şiirini sunuyorum.
Haksızlıkları gördükçe
Şaha kalktım
Mühendis olmasam da
Hep anılacak adım. 1946
Kitapta daha başka anlamlı şiirler, hizmet yılları ile ilgili başarı belgeleri yer alıyor.
Okumak isteyenlere verebilirim. Özel kitaplığımda imzalı kitabı var.
Özgeçmişi ve Aile konumları
Zamanın karşı konulmaz akışı içerisinden sonra yaşamaya devam edecek birkaç kalıcı iz bırakmak istemektedir. Hatıralarına can verme isteğinin bir tek özlemi vardır. Kendi arkamızda, insanlığın durmadan gelişen ağacı üzerinde küçük bir iz, ufak bir çentik bırakmak. Buradan hareketle bu kitabı yazmaya karar verdim. Bugüne kadar gerek meslek hayatımla ilgili dergilerdeki yazılarım, gerek siyaset hayatım içinde meclis kürsüsünde yaptığım konuşmalarımın önemli bir kısmını, zabıtlardaki tarih sıralarına göre toplamak suretiyle bir bütün haline getirdim. Bunları yaparken de bu günümle geçmişim arasında bir değerlendirme yapma fırsatı buldum ve bunu sizlerle paylaşmak istedim.
Önce özgeçmişimden söz etmek isterim:
Ben 1923 yılı Temmuz ayında Rize’nin Çayeli İlçesi Limanköy mahallesinde doğmuşum. Doğumdan altı ay önce babam ölmüş. Ben babamı, babamda beni göremedi. Benden onsekiz ay büyük bir abim ve dul kalan annemle yaşantımızı sürdürmeye çalıştık.
Ailemiz baba tarafından Salihzade, anne tarafından da Kaptanoğlu sülalesine mensup olup, yörenin eşref aileleri idiler. Babam tarafından dedem, üç amcam, üç halam; anne tarafından annemin babası, bei dayım, bir teyzem ve birde çok sevdiğimiz anneannem vardı. Durumumuz ekonomik yönden yöre koşulları içinde en iyilerden sayılmaktaydı. Zira babamın babası olan dedem Hacı Ali 1918 de asayişsizlik sebebi ile sık sık maruz kaldığı eşkıya baskınlarından korunmak için asayiş daha mazbut olan Trabzon’a göç etmişti. O tarihte babamın yönetimine Çayeli’nde beş dönüm arazi, bu arazi içinde bir ev,bir ambar ve bir ahır, ayrıca kasaba içinde, iki dubleks ev, bir kendilerinin işlettiği dükkan, bir fırın ile Çayeli’nin kırsal kesiminde on dönüm fındık bahçesi bırakmıştı. Babam öldükten sonra bunların hepsinin işletmesi anneme kalmıştı. Çocukluğumda annemle birlikte kasabaya kiraları almak için gittiğimi hatırlıyorum. Beş yaşında mahalledeki cami imamı nezaretinde din derslerine başladım. Bulunduğumuz mahalledeki ilkokul üç sınıflı idi. Burayı bitirdikten sonra, kasabada 4. ve 5. sınıfı pekiyi derece ile bitirdim. Benden iki yıl önce, ağabeyimde aynı okulu bitirmişti. Annemin babası dedem, o tarihlerde sahibi bulunduğu yörenin en büyük deniz teknesi sayılabilecek ağaç bir gemiye sahipti. Daha çok Rusya ile Türkiye arasında taşımacılık yapardı. Rusya bu ticareti yasaklayınca, dedem 1929 da teknesi ile ailesini de alarak İstanbul’a nakletmişti. Annem ağabeymi ilkokuldan sonra okuması için İstanbul’a dayımların yanına gönderdi. İki yıl sonra sıra bana geldiğinde maalesef beni okula kabul etmediler. Trabzon’da tüccar olan dedem, bizlerin okumasına pek sıcak bakmıyordu. Beni Trabzon’da mağazasında çalıştırmaya başladı. İki yıl sürdürdüğüm bu hayat sonunda anne özlemi ve okuma arzusu nedeni ile Çayeli’ndeki anneme kaçtım. Trabzon’da kaldığım iki sene zarfında dedeme ait olan oradaki mal varlığını da öğrendim. Bunlardan çarşının en iyi yerinde tekstil malları ile dolu kendi işlettiği bir mağaza, ayrıca şehrin en mutena yerinde kirada üç dükkan, üç katlı ev ile kendimizin oturduğu beş katlı deniz gören ev bildiklerimdi.
Annem okumamı sağlamak için, yeniden kardeşleri, annesi ve babası üzerine yoğun baskılarla beni kabul ettirdi. İlkokulu bitirdikten iki yıl sonra İstanbul Erkek Lisesi orta kısmında, yeniden okula başladım. O tarihte abim aynı lisede ikinci sınıfta okumaktaydı. Ufak bir kasaba ilkokulundan, hem de iki yıl aradan sonra, İstanbul Erkek Lisesi’nde ki sınıf geçme derecelerimin üstünlüğü dayımları çok memnun etmişti. Artık okuma çizgisini yakalamış bulunmaktaydım. İstanbul’da bulunduğum sırada, rivayetle duyduğum babamın babası olan Hacı Ali’ye ait İstanbul’da ki gayrimenkulleri de öğrenme fırsatı buldum. İstanbul Kumkapı’da beş katlı, altı fırın olan bir apartman, Haliçte küçük teknelerin onarım ve ve tamiri için bir çeki yeri. Ortaokul ikinci sınıftayken, dedemin Trabzon’da vefat ettiğini ölümünden bir ay sonra anca öğrendik. Dayılarımız bizi Trabzon’a gönderdi. İki kardeş tüm mirasçıları evde bir arada bulduk. Bütün kasalar boşaltılmış, altınlar taksim edilmişti. Yetim yetim yeğenlerinden miras kaçıranların başında babaannemiz, amcalarımız ve halalarımız geliyordu. Hepsi bizi mirastan yoksun etmek gayreti içindeydiler. Bize sadece doğduğumuz Limanköy Mahallesindeki evle, o zamanın parası ile ikimize yedibin lira nakit para vererek, başlarından savdılar. Babamdan küçük yaşta olan amcamlarım, seksen yaş üstüne kadar yaşadıkları, hiçbir çalışma ve iş yapmadıkları halde ölünceye kadar ortanın üstünde bir hayat sürdürmeyi bu kalan mirasla becerdiler. Biz aldığımız yedibin lirayı taksim ettik ve artık dayılarda yardımı kestiklerinden ben o tarihte paralı yatılı Kabataş Lisesi’ne girdim.