Yenigün Gazetesi
“Özgürce” Makale Yazısı
16 Aralık 2014
'Suçsuz olduğum bilinsin'
Adnan Menderes’e idam sehpasında son arzusu soruldu. Menderes, “Şerefle yaşadığımın ve suçsuz olduğumun bilinmesidir” diye cevap verdi. Son sözü “Vatan sağ olsun” oldu.
17 Eylül sabahı Menderes kendine geldiğinde kimi görmek istediği soruldu. “Etem” dedi. ‘Günlük ihaneti’ne rağmen Menderes ilk ve son dostu Etem Menderes’e hiçbir zaman kırılmamıştı. Etem Bey, Menderes için hâlâ Aydın’daki çiftlikteki en yakın dostuydu. O sırada “Menderes hazırlansın” emri alan Yüzbaşı Kazım Çakır odaya girdi. Menderes’ten ezile büzüle hazırlanmasını istedi. Yapılacak hiçbir şey kalmamıştı. Doktorlar üç sayfalık bir sağlam raporu hazırlamışlardı bile. Adanın arka kısmına Menderes’i İmralı’ya götürmek üzere bir hücumbot yerleştirilmişti. Menderes’in son yolculuğu için her şey hazırdı. Menderes, Yüzbaşı’ya “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Yüzbaşı “Hastaneye” diyebildi.
‘ÖLÜME GÖTÜRÜYORLAR’
* 17 Eylül 1961
“07.10’da başıma dikildiler, ‘Adnan Menderes hazırlansın’ dediler. Ben nasıl derim. Başsavcı Ömer AltayEgesel, ‘Yüzbaşım hazırlandı mı? Elini biraz çabuk tutsun’, Tarık Güryay da ‘Biraz çabuk hazırlansın. Dışarıda bekliyoruz’ dedi. Menderes’in yanına gittim. Hiçbir şey söyleyemedim. Egesel tekrar ‘Albay dışarıda bekliyor. Daha hazırlanamadı mı? Albay geldi’ dedi. ‘Menderes’e ne diyeceğim’ dedim. Bana ‘Hastaneye götürecekler dersin’ dedi. Ben de Menderes’in yanına gidip ‘Beyefendi sizi Deniz Hastanesi’ne götüreceklermiş. Hazır mısınız?’ dedim. ‘Hazırım’ dedi. Bir kağıttan bir şeyler okudu. Arap harfleri ile yazılmış bir kağıdı bana uzattı. ‘Yüzbaşım, bu kağıdı Yüksel’e verirsiniz’ dedi.
Yağmur olmamasına rağmen ‘Pardösümü alayım’ dedi. Cip kapının önünde bekliyordu. Menderes, ayağını kapıdan dışarı atar atmaz, korkunç bir yağmur bastırdı ve biz 15 saniye içinde sırılsıklam olduk. Araba yanına gidinceye kadar devam eden yağmur, Menderes, hücum bota girince tamamen kesildi. İşte Menderes gidiyor… Götürüyorlar, ölüme götürüyorlar… Menderes, hücum bota bindirildiğinde nereye gittiğini hâlâ bilmiyordu. Ancak askerlerin çelişkili ifadelerinden durumu anlamıştı. Birden mahzunlaştı ve ağzından fısıltı halinde ‘Biz galiba İmralı’ya gidiyoruz’ sözleri çıktı.” Telefon santralinde görevli Mehmet Kabak, o sırada adadaki durumla ilgili Ankara’ya bilgi veriyordu. Telefonun diğer ucundaki kişi kendini tanıtmamıştı. Bu kişinin kim olduğunu sonradan anladı:
“Bir fırtına vardı o gün. Bir yağmur yağıyordu anlatamam. Bir helikopter geldi adaya. Ardından bir helikopter daha geldi. Ben de o sırada Ankara’ya bilgi veriyorum. Ama kime verdiğimi bilmiyorum. Sonradan bu kişinin Alpaslan Türkeş olduğunu öğrendim. Helikopterin biri İstanbul yönüne havalandı. Diğeri de Yalova yönüne havalandı. Bu bir şaşırtmaydı. Halen Menderes’i kurtarma teşebbüsü olacak diye düşünüyorlardı. Rıhtımda da iki tane savaş gemisi vardı. Biri İzmit yönüne, diğeri de İstanbul’a doğru denize açıldı. Adanın arka tarafındaki iskeleye gizlice yanaşmış bir hücum bota Adnan Menderes’i götürüyorlardı. İki kişi koluna girmiş, yürüyemeyecek halde Menderes’i gördüm. Sanki sürüklenerek gidiyordu. Yaşayan bir ölü gibiydi.”
‘DARGIN DEÐİLİM’
Menderes, İmralı’ya vardığında bir odaya alındı. Bir diyeceğin var mı diye soruldu. Dini telkin için hoca da diğer odada bekliyordu. Menderes, hocayla yalnız konuşmak istese de bunun kanuna aykırı olduğu bildirildi. Tövbe duası yapıldı. Menderes’in son sözleri “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletime ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum” oldu. Sözlerinin ardından Menderes, büro kapısından çıkarıldı. Başını çevirerek fısıldarcasına “Hiç dargın değilim” dedi. İmralı Cezaevi’nin bahçesine götürülürken yürüdüğü o 150 metrelik yol, en sevdiği şey olan yürüyüşten nefret ettirdi. Son arzusu sorulan Menderes, “Şerefle yaşadığımın ve suçsuz olduğumun bilinmesidir” dedi. Sehpaya çıkarıldığında “Vatan sağ olsun” diyen Menderes, altından sehpa çekilirken “Allah” diye bağırdı.
‘İSMET PAŞA’NIN TELEFONLARINA ÇIKMADILAR’
Yassıada’nın telefon santralinde görevli Çavuş Mehmet Kabak, idama saatler kala Menderes’i belki de ipten kurtaracak bir telefon geldiğini anlattı: “Menderes, İmralı’ya idama götürülürken İsmet İnönü’den telefon geldi. İnönü, ‘Ben İsmet İnönü. Bana Tarık Güryay’ı bağla’ dedi. Tarık Güryay’a İnönü’nün aradığını söyledim. Güryay, ‘Yok dersin’ dedi.
Hattın diğer tarafındaki İnönü’ye ne diyeceğimi bilemedim. ‘Paşam biraz önce Menderes’i götüren hücumbotla İmralı’ya gitti’ dedim. ‘Bana İmralı’yı bağla’ dedi telaşla. Ben de İmralı’yı bağlayıp hattan çekildim. Aradan 15 dakika geçti. Sabah saat 05.00 sularında bu kez de Cemal Gürsel’den bir telefon geldi. Tarık Güryay ile görüştüler. Dinlemede kaldım. Tarık Güryay, Cemal Gürsel’e, ‘Paşam benim yetkim yok. İmralı’nın da yetkisi yok. Bütün yetki 1. Ordu Kumandanı’nda’ dedi. Bütün ordu ayağa kalktı. Ama 1. Ordu Kumandanı’nı bulamadılar. Çünkü 1. Ordu Kumandanı, İsmet Paşa’nın idamın durdurulması talimatını almamak için Türkeş’in emriyle tatbikata çıkmıştı.
Menderes asıldıktan üç dakika sonra kayıp 1. Ordu Kumandanı ortaya çıktı. Telefonla beni arayıp ‘Bana Ankara’yı bağla’ dedi. ‘Paşam sabahtan beri sizi arıyorlar’ dedim ve dönemin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’a bağladım.”
MENDERES’TEN GERİYE KALANLAR
Adnan Menderes’in idamının ardından kalan eşyaları odasından çıkarıldı. Daha sonra ‘Adnan Menderes’e ait eşyaların listesidir’ yazılı 18 Eylül 1961 tarihli bir liste hazırlandı. Listede, Menderes’ten geriye kalan eşyaların neler olduğu ve kaçar tane bulunduğu, eşyaların kimden teslim alındığı ve kimlere teslim edildiği yazıldı.
Yüzbaşı Kazım Çakır’ın günlüğünden çıkan listede şunlar yazılıydı: Kuran (1 adet), havlu (3 adet), pardösü (siyah ve gri olmak üzere 2 adet), pantolon (3 adet), ceket (3 adet), robdeşanbr (1 adet), banyo havlusu (1 adet), pijama (6 adet), gömlek (10 adet), kravat (6 adet), kilot (10 adet), mendil (12 adet), çorap (14 çift), ayak havlusu (1 adet), jartiyer (1 çift), kol düğmesi (1 çift altın olabilir), yaka düğmesi (1 adet sedef), tıraş makinesi (1 adet Jilet marka), tıraş sabunu (1 adet), saç fırçası (1 adet), saç fırçası (5 adet), elbise fırçası (1 adet), ağızlık (1 adet), tarak (1 adet), tıraş fırçası (1 adet naylon), teramisin merhem (1 tüp), torba (2 adet), valiz (1 adet), tespih (1 adet).
YÜZBAŞI’NIN GÜNLÜKTEKİ SON NOTU
“Yassıada’ya 29/30 Mayıs 1960’ta 213 Piyade Alayı 1. Tabur 2. Bölüğü’yle geldim, 19 Eylül 1961’de bölükle Babaeski’ye gitmek üzere Yassıada’dan ayrıldım. Yassıada’da bütün gücümle, milletime, vatanıma her zaman yaptığım gibi hizmet ettiğime inanıyorum. Birçok noksanımın da olduğunu kabul ediyorum. Yabancısı olduğumuz bir görevle karşı karşıya kaldık. Kimse hesap sormadığı için kendimizi hep haklıyız zannettik.
Ada komutanı sayın Tarık Güryay’ı MBK başkanı ve silahlı kuvvetler baş komutanı tam salahiyetle görevlendirmiş, kendini çok beğenen Güryay da Yassıada’da daima akıl vermiş, hiç teklif ve yardımcı fikir almamıştır. Kumandanlığının, temelini bilgiye ve sevgiye değil, korkuya dayandırmak istemiştir. Kumandanlığının ‘müessesen’ olduğunu bilememiştir. Türkiye’de Yassıada kumandanlığını en iyi olarak kendisinin yapacağını kabul etmiştir. Kendi olmadığı zaman hiç kimse herhangi bir husus için bize emir vermemiştir. Halbuki TBK Kd. Bl. Hikmet Ata, becerikli, dinamik, yorgunluk bilmez bir subaydı.
TBK Kıdemli Binbaşı Asah Andaç, becerikli, mazbut karakterli bir subaydı. Kumandana arz etmeden emir vermekten çekinirlerdi. Kaldı ki, kumandan her akşam mükellef sofrasında içer, içtikten sonra da İstanbul’a giderdi. Kültürlü olanlar için söylüyorum; ben, iyilikle, bağırıp, küfür etmeden, muvaffak olunacağına inanıyorum. Uzun yıllar bölük komutanlığı yapıyorum (143. Piyale Alayı 8 Blok). Asker arkadaşlarımı iyilikle, arkadaşlıkla yetiştirmeye çalıştım. Askerlerimiz; iyi ve kültürlü amirlerini daha çok severler. 17/09/1961 Kazım Çakır 2 bölük komutanı.”